28 Eylül 2011 Çarşamba

Sağlık Bakanlığı doğru saymasını biliyor mu?

METİN MÜNİR

Sağlık Bakanlığı birkaç ay önce 2011 -2023 yılları arasında uygulamaya konacak bir Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı açıkladı.

Bu plan pek yeni olmayan iki çalışmaya dayanıyor: 1996’da tamamlanan Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması, 2004’te yayınlanan, Hıfzıssıhha Mektebi’nin yaptığı Ulusal Hastalık Yükü Çalışması, Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması.

Bakanlık, bunlardan hareket ederek önemli bir sonuca varıyor: Çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranı yüzde 11’dir.

“Bu bulgu tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de ruhsal hastalıkların yaygın olduğunu göstermektedir” diyor Eylem Planı.

Bir şeyi olduğundan hafif ifade etme konusunda yarışma olsaydı herhalde bu cümle birinci gelirdi.

Türkiye’nin nüfusu 74 milyondur.

Türkiye İstatistik Kurumu’na göre 0-14 yaşları arasındaki çocuklar toplam nüfusun dörtte biridir.

Buna göre iki milyondan fazla çocuk ve ergen “klinik derecede” ruh hastasıdır.
Bu sayının doğru olabileceğine inanmıyorum.

“Bu rakama, günde en az elli çocuğa vizit yapan otuz senelik bir çocuk hekimi olan ben değil, hiçbir pediatrist inanmaz” diyor, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Kurugöl.

Psikolog İzzet Güllü de aynı fikirde: “Bu orana kesinlikle inanmıyorum. Eşyanın tabiatına, mevcut gözlem sonuçlarına ve dünyadaki bulgulara aykırı.”

Sağlık Bakanlığı’nın hesapladığı kadar çocuk klinik düzeyde ruh hastası ise, neredeler? Ve daha önemlisi, Sağlık Bakanlığı onlar için ne yapmakta?

Bu sorular bizi planının muhtemel rakam hatası dışındaki diğer büyük zaafı olan genellemelerden ibaret olmasına taşıyor.

Planda hiçbir hastalık veya bozukluk konusunda spesifik olarak ne yapılacağına dair bir şey yok.

İki haftadır üzerinde durmaya çalıştığım hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğinin adı bile anılmıyor.

Oysa bu acil bir konudur.

Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği için Türkiye’de psikiyatristlerin yazdığı ilaçlar dünyanın hiçbir yerine görülmeyen bir hızla artmaktadır.

Bu ilaçların tedavi edici özellikleri konusunda fikir birliği yoktur ama vahim yan sonuçları vardır.

“Büyümeyi engeller (çocuklar için büyümenin önemi tartışılamaz)“ diyor, Profesör Kurugöl. "Tiroid fonksiyonları ve prolaktin düzeylerine etki eder. Ama en önemlisi kalp üzerine olan olumsuz etkileridir. Bu nedenle, kullanan çocukların çok yakın izlemi gerekir. İlaç başlamadan tüm hastaları konsülte ediyoruz.”

ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi (DEA) Amfetamin benzeri bu ilaçları, alışkanlık yapma özelliklerinden dolayı kokain, afyon ve morfinle aynı sınıfa koyuyor.

Bu ilaçların uzun vadeli kullanımının çocuklara verebileceği olası zararlar konusunda da çok az şey bilinmektedir.

Sağlık Bakanlığı, dünyadan ve Türkiye’den yükselen seslere kulak vererek harekete geçmelidir.

Teşhis salgınını zapturapt altına almalıdır.

Concerta, Ritalin gibi ilaçlarının kullanımı sıkı kurallara bağlamalıdır.

En azından, İngiltere’de olduğu gibi, altı yaşından küçükler için tamamen yasaklamalı, altı yaşından büyükler için “son çare” haline getirilmelidir.

Ebeveynler ve çocuklar plan istemiyor, çözüm istiyor.