METİN MÜNİR
Geçtiğimiz aylarda merak saldığım sağlık konularını araştırırken öğrendiğim en ilginç şey şu oldu: Sağlıkta doğru ile doğru olmayanı ayırt etmek çoğu zaman çok zordur.
Doğru; yarı doğrular, yalanlar, yanlışlar, çarpıtmalar ve kandırmacalar tarafından meydana gelen bir perdenin arkasındadır. Bu perde o kadar kalın ve ağırdır ki normal bir insanın, hatta, çoğu zaman, bir uzmanın bile aralaması mümkün değildir.
Doktorların bile doğru bildiği veya sandığı birçok şey yanlıştır. Çünkü onlar da, hastalar gibi, yoğun yalan bombardımanı altındadırlar.
Doğru sandığımız birçok şey yanlıştır.
Örneğin, akıl bozuklukları beyinde meydana gelen kimyevi bir dengesizliğin sonucu mu? Ve bunu düzeltmek için reçete edilen ilaçlar bu dengesizliği düzeltir mi?
Birçok psikiyatrist ve psikiyatri hastası her iki soruya da evet cevabı verecektir.
Her iki cevap da yanlıştır. Ruh ve akıl hastalıklarının nereden kaynaklandığı belli değildir. Psikiyatride kullanılan ilaçlar bazılarına iyi gelir, çoğunu kötü yapar. Nedenini kimse bilmez.
Kişileri diyabet, tansiyon, osteoporoz, kolesterol ilaçlarına başlatmak için kullanılan ölçümlerin doğru olduğu tartışmalıdır. Her dört alanda hasta olmayan kişiler ilaca başlatılmakta, ağır yan etkilere maruz bırakılmaktadır.
Birçok insana gereksiz yere stent takılıyor.
Menopoz hastalık değildir.
Şizofreninin ilaçsız tedavi yöntemleri de vardır.
Listeyi uzat babam uzatmak mümkün.
Tıptaki kargaşanın en büyük nedeni ilaç şirketleridir. İlaç şirketleri satışlarını arttırmak için ahlak sınırlarını zorlayan satış artırıcı yöntemlere başvurmakta, hasta olmayanların ilaca bağlanmasına neden olmaktadır.
Para karşılığında, güvenirliği şüpheli veya çarpıtılmış araştırmalarla ilaç şirketlerini destekleyen birçok Batı, özellikle Amerikan üniversitesi ve bilim insanı bu aşağılık kampanyayı ayakta tutmaktadır.
Sistemin en güçlü koruyucusu ise devletlerdir. Dünyanın her yerinde, ilaç şirketlerinin cömertliğinden nasibini alan hükümetler ve sağlık bakanlıkları ilaç şirketlerine kârlarını çoğaltmak için yardımcı olmaktadır.
Doğru olanla olmayanı ayırt etmenin zor olduğu tek alan tıp değildir.
Yalan dünya deriz ama yalan olan dünya değil insanlardır. Doğada, insanların ağzından çıkanlar hariç, her şey, gerçektir. Yalancı çiçek, sahtekâr kuş, üçkâğıtçı balık yoktur.
Yalan kurşun olsa bütün insanlar delik deşik olur, meteor olsa dünya ufala ufala yok olurdu.
Milattan dört yüz yıl kadar önce doğan Sinoplu feylesof Diogenes gündüz vakti elinde lamba ile dolaşır, “Ne yapıyorsun?” diye soranlara, “Dürüst bir insan arıyorum,” derdi.
Böyle bir lambayı insan hiç elinden eksik etmemeli. Diogenes’in bir başka sözünü hiç unutmadan: “Bilge kişiyi ancak bilge olan kişi bulabilir.”