30 Eylül 2011 Cuma

Hiperaktivite var, atlet yok

METİN MÜNİR

On bir yaşında, Lefkoşa’daki İngiliz Okulu’na girdiğimde sene 1955, ada bir İngiliz kolonisi idi.

İngiliz Okulu adanın en iyi lisesiydi. Sınavla öğrenci alan tek okuldu. Okul eğitime olduğu kadar spora da önem verirdi. Sabah ders, öğleden sonra, yaşa göre, üç-dört gün, bütün öğrencilerin katılmak zorunda olduğu spor vardı.

Öğrenciler girişte dört renge ayrılır ve kırmızı, lacivert, mavi ve kırmızı renkler altında, lig usulü, futbol, kriket, hokey ve atletizmin hemen hemen her dalında mücadele ederlerdi.

Geniş bir alana yayılan okulun, küçük bir stadyumu, dört futbol sahası vardı.
Hayatımda başıma gelen en iyi şeylerden biriydi o okulun sınavını, nasıl olduysa, kazanmak. Dürüstlüğün en iyi politika olduğunu, sporda katılmanın kazanmaktan önemli olduğunu, disiplinli çalışmayı, kitap sevgisini orada öğrendim.

O okuldan mezun olalı bu yıl tam elli yıl oldu.

Liseden sonra, üç-dört yıl dışında, bu elli yılın üç-dört yıl dışında tamamını Türkiye’de geçirdim. Ne İngiliz Okulu gibi spora önem veren, sahaları olan, bir tek okul gördüm. Ne üniversite.

Ama hükümetlerin, öncelikle rant için, milyonlar harcadığı çok aptal proje gördüm. Olimpiyatlarda madalya toplayan ülkeler lise ve üniversitelerinde spor tesisleri olan ülkelerdir. Türkiye’nin dünya çapında atleti yok denecek kadar azdır çünkü okullarında tesisleri yoktur.

Sağlık Bakanlığı iki milyondan fazla çocuk ve ergende “klinik düzeyde sorunlu davranış” var der ama yirmi tane dünya çapında atletim var diyemez.

Sigara içen liselilerin spor yapanlara oranını da bilemez.

Sağlık Araştırması 2008 sonuçlarına göre toplam nüfus içinde 0-6 yaş grubundaki çocukların oranı %12,6 yani dokuz küsur milyondur. Türkiye İstatistik Kurumu’ndan aldığım bilgiye göre 2008 Sağlık Araştırması yapılırken “Bu yaş grubundaki çocuklara psikolojik hastalıklar ile ilgili soru sorulmamış olup, bu konuda bilgi mevcut olmadığından verilememektedir.”

Bu da herhalde Bakanlığın hiperaktivite bozukluğu, dikkat eksikliği gibi konulara duyarlılığının bir göstergesi olsa gerek.

Yedi yıllık ömrü bu yıl cenaze ile sonuçlanan Formula 1 kimine göre 300, kimine göre 500 milyon dolara mal oldu. Birisinin sorması lazım. Bu paralarla kaç spor sahası olan okul yapılabilirdi, kaç yüzme havuzu, spor alanı?

Ülkemizde 0-14 yaş arasındaki çocuk ve ergenlerin sayısı 18,5 milyondur.
Şehirlerde ve kasabalarda para harcanırken hükümetlerin, belediyelerin dikkate almadığı insanlardır bunlar.

Prof. Dr. Turgay Biçer’in sözleri ile bunlar “Spor yapma ve hareket alanları yok edilen, sokakları elinden alınan, estetikten, sanattan yoksun yetiştirilen, anlamsız bir sürü dersle kafaları meşgul edilen” çocuklardır. “Hâlâ delirmiyorlarsa, bu bile bir kazanç sayılabilir.”

Çocuklarını iyi eğitmeyen milletlerin geri kaldığı tek yarış spor sahalarında yapılan değildir.

29 Eylül 2011 Perşembe

Dikkatli öğretmenlerin iyi bildiği şeyler

METİN MÜNİR

Hiperaktivite ve dikkat bozukluğu konusunda geçenlerde bir anaokul müdüresine geniş yer verdiğim için bazıları tarafından eleştirildim.

Sebep basitti. Öğretmenlerin gözlemleri önemlidir çünkü ebeveynlerden sonra çocuklarla en çok vakit geçirenler onlardır. Aynı çocuklarla aylar, bazen yıllar geçiriyorlar. Bu da onlara eşsiz bir perspektif veriyor.

Hiperaktivite ve dikkat bozukluğunu gerçekten anlamak isteyenlerin başlangıç noktalarından biri öğretmenler olmalıdır.

Bu nedenle bugün de köşemi Nazilli’de Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış olan Dilek Dede’ye ayırıyorum.

Biz büyükler çocuklarımızın farklı kişilik özellikleri ve yetenekleri olduğunu kabul etmiyoruz,” diyor Dilek Dede. “Ben matematiği seviyorsam o tarihi sevemez, mesela. Ben doktor olamadımsa onu doktor yapmalıyım, veya.
Durum böyle olunca da o hiperaktif denilen çocuklar matematik dersinde öğretmen tarafından zor zapt edilirken müzik dersinde bir melek kesilebiliyorlar pekala.
Bunu veliye söylediğinizde ‘Ben müziği ne yapayım’ diyor, ‘matematiği iyi olsa ya.’ Yani bütün anne babalar çocuklarının matematiği, fiziği, kimyası iyi olsun istiyor. Zeka dediğin matematikle olur, yani.
Yazarak iyi para kazanan insanlar var, mesela. Okulda matematiği, kimyası iyi olmayan insanlar. Ama bunu hiçbir anneye anlatamazsınız.
Yani kısaca çocuklarımızın ilgi alanlarını ve yeteneklerini, hangi zekâyı taşıdıklarını doğru gözlemlemeliyiz. O doğrultuda onlara yardımcı olmalıyız. Aksi halde bazı çocuklar, hiç mi hiç ilgilerini çekmeyen bazı derslerde, hiperaktif olmak durumunda kalırlar; bazıları da depresyona girer veya tembel teneke olmayı seçerler. Çünkü onların kendilerine yapılan bu işkenceye dayanma eşikleri yaşıtları kadar yüksek değildir.
Bir öğrenciye bütün pozitif bilimleri ve sanat dallarını (edebiyat, müzik, resim) hem de çok detaylı olarak öğretmeye kalkarsanız, ilgisini çekmeyen derslerde bunalan çocukların gösterdiği bir tepki biçimidir bence hiperaktiflik. Yani biz büyükler eğitim sistemimizde hatalar yapıyoruz bedeli çocuklar ödüyor o ilaç adı altındaki zehirleri içerek ve bazı kötü niyetli insanlara para kazanma yolu doğuyor böylece.
Velilerin yüzde doksan dokuzunun gözünde, inanın abartmıyorum, Türkçe ders bile değildir. “Canım çocuğumuz Türkçe bilmiyor mu ki zaten” derler, onun anadili Türkçe. Ama bilmezler ve asla kabul etmezler ki asıl önemli ders Türkçedir.
Türkçede binlerce sözcük var ama çocuğun anladığı sözcük sayısı yüz, iki yüzle falan sınırlı. Çocuk veya genç, sözcüklerin anlamını bilmeyince cümleleri anlamıyor; cümleleri tam anlayamayan çocuk konuları nasıl kavrasın? Bir şey anlamasalar da yine sınıflarda altı yedi saat iyi oturuyorlar.
Aslında çözüm basit: Küçükken çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırılmalıdır. Böylece çocuğun sözcükleri çoğalır ve anlama gücü kuvvetlenir. Öğrenmeyi sevmeye başlar. Çünkü kısa sürede öğrenir ve böylece öğrenme işi sıkıcı olmaktan çıkar. Arta kalan zamanını sevdiği aktivitelerle geçirir. Başarılı ve mutlu bir çocuk olur. Aile de mutlu olur. Hiperaktiflik ilaçlarına gerek kalmaz.
Dikkatli öğretmenlerin çok iyi bildiği bir gerçek vardır. Bu gerçek şudur: Öyle sabah akşam ders çalışan, okuldaki yazılılardan sürekli fazla puan alan çocuklar değil, okuma alışkanlığı olan çocuklar daha yüksek puan alırlar SBS ve ÖSS’de."

28 Eylül 2011 Çarşamba

Sağlık Bakanlığı doğru saymasını biliyor mu?

METİN MÜNİR

Sağlık Bakanlığı birkaç ay önce 2011 -2023 yılları arasında uygulamaya konacak bir Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı açıkladı.

Bu plan pek yeni olmayan iki çalışmaya dayanıyor: 1996’da tamamlanan Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması, 2004’te yayınlanan, Hıfzıssıhha Mektebi’nin yaptığı Ulusal Hastalık Yükü Çalışması, Türkiye Ruh Sağlığı Profili Çalışması.

Bakanlık, bunlardan hareket ederek önemli bir sonuca varıyor: Çocuk ve ergenlerde klinik düzeyde sorunlu davranış oranı yüzde 11’dir.

“Bu bulgu tıpkı Batı ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de ruhsal hastalıkların yaygın olduğunu göstermektedir” diyor Eylem Planı.

Bir şeyi olduğundan hafif ifade etme konusunda yarışma olsaydı herhalde bu cümle birinci gelirdi.

Türkiye’nin nüfusu 74 milyondur.

Türkiye İstatistik Kurumu’na göre 0-14 yaşları arasındaki çocuklar toplam nüfusun dörtte biridir.

Buna göre iki milyondan fazla çocuk ve ergen “klinik derecede” ruh hastasıdır.
Bu sayının doğru olabileceğine inanmıyorum.

“Bu rakama, günde en az elli çocuğa vizit yapan otuz senelik bir çocuk hekimi olan ben değil, hiçbir pediatrist inanmaz” diyor, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları öğretim üyesi Prof. Dr. Zafer Kurugöl.

Psikolog İzzet Güllü de aynı fikirde: “Bu orana kesinlikle inanmıyorum. Eşyanın tabiatına, mevcut gözlem sonuçlarına ve dünyadaki bulgulara aykırı.”

Sağlık Bakanlığı’nın hesapladığı kadar çocuk klinik düzeyde ruh hastası ise, neredeler? Ve daha önemlisi, Sağlık Bakanlığı onlar için ne yapmakta?

Bu sorular bizi planının muhtemel rakam hatası dışındaki diğer büyük zaafı olan genellemelerden ibaret olmasına taşıyor.

Planda hiçbir hastalık veya bozukluk konusunda spesifik olarak ne yapılacağına dair bir şey yok.

İki haftadır üzerinde durmaya çalıştığım hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğinin adı bile anılmıyor.

Oysa bu acil bir konudur.

Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği için Türkiye’de psikiyatristlerin yazdığı ilaçlar dünyanın hiçbir yerine görülmeyen bir hızla artmaktadır.

Bu ilaçların tedavi edici özellikleri konusunda fikir birliği yoktur ama vahim yan sonuçları vardır.

“Büyümeyi engeller (çocuklar için büyümenin önemi tartışılamaz)“ diyor, Profesör Kurugöl. "Tiroid fonksiyonları ve prolaktin düzeylerine etki eder. Ama en önemlisi kalp üzerine olan olumsuz etkileridir. Bu nedenle, kullanan çocukların çok yakın izlemi gerekir. İlaç başlamadan tüm hastaları konsülte ediyoruz.”

ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi (DEA) Amfetamin benzeri bu ilaçları, alışkanlık yapma özelliklerinden dolayı kokain, afyon ve morfinle aynı sınıfa koyuyor.

Bu ilaçların uzun vadeli kullanımının çocuklara verebileceği olası zararlar konusunda da çok az şey bilinmektedir.

Sağlık Bakanlığı, dünyadan ve Türkiye’den yükselen seslere kulak vererek harekete geçmelidir.

Teşhis salgınını zapturapt altına almalıdır.

Concerta, Ritalin gibi ilaçlarının kullanımı sıkı kurallara bağlamalıdır.

En azından, İngiltere’de olduğu gibi, altı yaşından küçükler için tamamen yasaklamalı, altı yaşından büyükler için “son çare” haline getirilmelidir.

Ebeveynler ve çocuklar plan istemiyor, çözüm istiyor.

24 Eylül 2011 Cumartesi

Patlayan hastalık değil teşhis ve ilaçtır

METİN MÜNİR

Türkiye’de hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğine psikiyatristlerin en sık yazdığı ilaçların satışında son üç yılda rekor bir artış meydana geldi.

En iyi satan ilaç olan Concerta’dır. Bir tıp kuruluşundan aldığım rakamlara göre, Concerta satışları üç yıl öncesine kıyasla yüzde yüze yakın artarak 2010’da yaklaşık 250 bin kutu oldu.

Dünyada, bu ilacın satışının, bu kadar kısa bir sürede, bu kadar hızlı arttığı bir başka ülke olduğunu bilen varsa lütfen beni haberdar etsin.

Aynı dönemde, ikinci en çok satan ilaç olan Ritalin 225 bin kutu ile yüzde otuza yakın artış sağladı.

Neden meydana geldiği ne kamu ne de özel kurumlar tarafından araştırılmayan bu artışlar ürkütücüdür.

Çocukları bu ilaçlarla tedavi etmenin büyük riskleri var.

Bu ilaçların etkin hammaddesi olan metilfenidat bir merkezi sinir sistemi uyarıcısıdır ve amfetamine benzer.

Beyin üzerindeki etkisi kokain ile neredeyse aynıdır.

Farmakolojinin duayenlerinden Prof. Dr. Oğuz Kayaalp’in Tıbbi Farmakoloji kitabında kokain tipi bağımlılık ile amfetamin tipi bağımlılığın birbirine birçok yönden benzediği yazar.

Çocuk bu ilaçlara duyarlılık geliştirebilir, bu ise bağımlılığa yol açabilir.

Concerta’nın üreticisi olan Janssen “Birçok ülkede yaklaşık 50 yıldan beri güvenle kullanılan” ilacı için “güvenilirliği ve tolerabilitesi birçok klinik çalışma ile kanıtlanmıştır” diyor.(*)

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği AİFD’e göre Türkiye’de son yıllarda her kalemde artan ilaç satışlarının nedeni sağlık reformu dolayısıyla hastaların doktora ve ilaca ulaşımının kolaylaşmasıdır. Bu görüşü paylaşan psikologlar da var.

Bir başka görüş ülkemizde hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği vakıalarının patladığıdır.

Bence bu açıklamalar ilaç satışlarındaki patlamayı, en iyi halde, kısmen izah ediyor.

Birkaç haftadan beri psikiyatristlerden aldığım sıfatlarla amatör, cahil, aptal ve yaşlı bir gazeteci olarak görüşüm patlayanın bozukluk değil teşhis olduğudur.

Ne kadar sağlıklı olduğu tartışmalı.

Çoğu kısa zamanda ve yüzeysel bir muayene sonucunda konulan bu teşhislerin ne kadar sağlıklı olduğu da tartışmalıdır.

“Acilen bu hastalığın teşhisinin yeterli ve objektif biçimde yapılıp yapılmadığı, amfetamin türü ilaçların tedavide bu kadar yaygın kullanımlarının gerekip gerekmediği araştırılmalıdır” diyor Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer.

Araştırılması gereken bir başka konu ruh sağlığı alanındaki hizmetlerin neden psikiyatristlerin tekeline teslim edildiği, bu konuda önemli bir fonksiyonu olabilecek psikologların neredeyse tamamen yok sayıldığıdır.

Hiperaktivite ve dikkat bozukluğuna kural olarak ilaç odaklı olarak yaklaşılmasının önemli nedenlerinden biri budur.

Bu konunun ayrıntılarına ve Sağlık Bakanlığı’na düşen görevler konusuna gelecek hafta gireceğim.


OKUYUCU MEKTUPLARI VE CONCERTA İMALATÇISININ MEKTUBU

Sayın Metin Münir,
Gazetenizde 16 Eylül 2011 tarihinde yayınlanan ve Concerta® (metilfenidat) ve benzeri ilaçların çocuk hastalarda yanlış ve güvensiz kullanımına ilişkin iddialara yer veren “Çocuklara Kokain Benzeri İlaçlar Veriliyor” başlıklı köşe yazınızla ilgili; Concerta®’nın üreticisi ve ruhsat sahibi olarak, kurumsal sorumluluğumuz gereği, aşağıdaki hususları
değerlendirmelerinize sunmak isteriz.
Öncelikle tüm dünyada ve Türkiye’de, yasal ve ruhsatlı olarak satılan bu ilaç grubunu, yasadışı bir uyuşturucu madde statüsünde değerlendirmeniz bizi üzmüştür.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), yaşam boyu görülebilen, yaşamın her döneminde kişiye, ailesine, çocuk ve gençlerin okul ve eğitim ortamına, erişkinlerin iş ve çalışma ortamına son derece olumsuz etkileri olan bir durumdur.1 Ana belirtileri dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüselliktir.2,3 DEHB nörobiyolojik bir hastalık olup dopamin ve noradrenalin eksikliği ile karakterizedir.2 DEHB olan çocukların beyin hacminde azalma, gelişiminde gerilik, beyin ve beyinciğin değişik bölgelerinde bozukluk, beyin kanlanması ve metabolizmasında anormallik saptanmıştır. 3
DEHB tedavi edilebilir. Tedavi edilmeyen DEHB’nin en önemli ve olumsuz sonuçları ise; hastanın yaşı ne olursa olsun öğrenme, eğitim, gelişim, üretkenlik, verimlilik, toplumda iyi bir yer edinme, iyi bir gelir sağlama gibi önemli alanlarda var olan potansiyellerini kullanamamaları, yaşıtlarından ve yaşam kalitesinde daha geride kalmalarıdır. 3
DEHB tanı ve tedavisindeki gelişmeler, kanıta dayalı değişik yönde araştırmalar, birçok ülkede DEHB tanı ve tedavi kılavuzları gelişiminde rol oynamıştır. 3

* National Institute of Health and Clinical Excellence (NICE) (2008)
* DEHB Türkiye Kılavuzu (2008)
* Amerikan Psikiyatri Birliği DEHB Uygulama Kılavuzu (2007)
* Avrupa Hiperaktivite Bozukluğu için Uygulama Kılavuzu (2004)
* Kanada DEHB Uygulama Kılavuzu (2006)
* Teksas Algoritması (2006)

Yukarıda yer alan tüm tedavi kılavuzlarında metilfenidatın da dahil olduğu stimulan grubu ilaçlar, DEHB’nin tedavisinde ilk seçenek olarak önerilmektedir. Hastanın tedaviye uyumunu arttırmak ve ilacın kötüye kullanımını engellemek için ise uzun etkili stimulanlar ön planda tutulmaktadır.4
Metilfenidat, uzun etkili bir stimulan olup etkinliği, güvenilirliği ve tolerabilitesi birçok klinik çalışma ile kanıtlanmıştır. Tüm bu çalışmalarda metilfenidat kullanımı ile DEHB’li bireylerin akademik ve sosyal işlevselliğinde bozulmaya yol açan, yaşam kalitesini düşüren dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerinde anlamlı düzelme saptanmıştır. DEHB’li çocuk, ergen ve erişkinlerin, ayrıca ailelerinin işlevselliklerinin anlamlı düzeyde arttığı gözlenmiştir. DEHB’li bireyler ve ailelerinin tedaviden memnuniyeti yüksek olmuştur. 5,6,7,8,9
Birçok ülkede yaklaşık 50 yıldan beri güvenle kullanılan metilfenidat ülkemizde de uzun ve kısa etkili formları ile etkinlik ve emniyetini kanıtlamıştır.
Janssen olarak temel görevimiz insan sağlığına hizmet ve hasta güvenliğinin sağlanmasıdır. Bu doğrultuda da açıklamamızın kamuoyunun ve hastaların doğru bilgilenmesi doğrultusunda dikkate alınmasını diler, saygılarımızı sunarız.

Janssen Türkiye

Kaynakça:
1. Harpin, The effect of ADHD on the life of an individual, their family and community from preschool to adult life, Arch Dis Child 2005;90(Suppl I):i2–i7
2. Eyüp Sabri Ercan, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu. Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic.AŞ, İstanbul.2008
3. Turgay A., Tedavi Edilmeyen Dikkat Eksikli¤i Hiperaktivite Bozuklu¤unun Bedeli, ve Tedavide Yenilikler.Türkiye Klinikleri Yay›n Seri No:108. Ankara 2009.
4. National Institute for Health and Clinical Excellence. NICE clinical guideline 72: Attention deficit hyperactivity disorder. Diagnosis and management of ADHD in children, young people and adults. Issue date: September 2008. http://www.nice.org.uk/nicemedia/pdf/CG072NiceGuidelineV2.pdf; eriflim tarihi 15.10.2009
5. Daughton JM, Kratochvil CJ. Review of ADHD pharmacotherapies: advantages, disadvantages, and clinical pearls. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 2009;48(3):240-8.
6. Alfred A, et al. Transitioning onto OROS methylphenidate is associated with improved functioning and quality of life in adolescents with ADHD. European Psychiatrists Association, 18th European Congress of Psychiatry, Munich, Germany, February 27 - March2, 2010.
7. Steele M, et al., Remission versus response as the goal of therapy in ADHD a new standard for the field, Clin Ther. 2006;28:1892-1908.
8. Gau S. S-F et al., An Open-Label, Randomized, Active-Controlled Equivalent Trial of Osmotic Release Oral System Methylphenidate in Children with ADHD in Taiwan, J Child Adolesc Psychopharm 2006;16(4):441-455.
9. Chou WJ, et al. Better efficacy for the osmotic release oral system methylphenidate among poor adherents to immediate-release methylphenidate in the Three ADHD subtypes. Psychiatry and Clinical Neurosciences 2009;63:167-175.

***

Hiperaktivite ve dikkat eksikliği yazısı hk. yardım
Sn. Münir Bey,
Geçen haftalarda hiperaktivite ve dikkat eksikliği ile ilgili yazmış olduğunuz yazıları büyük bir ilgiyle okudum. Benim 11 yaşında 6.sınıfa giden bir oğlum var. Kendisinin çok hareketli olmasından dolayı ( 6 yaşındayken) Ankara’da bir doktora götürerek gerçekten durumu nedir diye öğrenmeye çalıştım. Doktor muayenesinden sonra hiperaktivite ve dikkat eksikliğinin olduğunu söyleyerek Ritalin ve Concortte ilaçlarında içmesini söylemişti. Ritalin içme süresi 1 yıl sürmüştü. Daha sonra Concortte ilacına devam edildi. Fakat oğlum ilacı içmek istemediğini defalarca söyleyerek en sonunda bütün hapları çöpe atmıştı. Ben bu ilaçlarla uyuşuyorum. Ama öğretmeni sürekli ilacı içmesini istiyordu. Yoksa sınıfta baş edemiyorum diyordu. Ben hiçbir zaman istemeyerek ilaçları vermeye çalışıyordum. Şimdide çok hırçın bir çocuk oldu. Etrafa çabuk çatan ve kaba kuvvet kullanan biri oldu. Bu benim için çok üzücü bir durum.
Not: Bu arada anneannesi bakıyor ben çalıştığım için
M. B. A.

***

23 Eylül Tarihli Yazınız
Yazınızda ülkemizdeki akıl almaz bir sorunu ele aldınız. 2001 yılında yayınladığım "öğrenme stilleri" adlı kitapta hiperaktif sanılan çocukların aslında "kinestetik öğrenme stiline" sahip olduğunu bunun çok normal olduğunu sadece okuldaki eğitim anlayışımızı yaparak yaşayarak öğrenme yöntemiyle değiştirdiğimizde bu öğrencilerin son derece başarılı olduğunu anlattım ve neredeyse 13 yıldır dilim döndüğü kadar anlatıyorum.
Ancak bu işten büyük paralar kazanılıyor ve insanlar ilaç içirerek çocuklarını kurtarabileceklerini sanıyorlar. İlacın çocukların hatta yetişkinlerin dikkatlerini toplamada olağan üstü başarılı olduğu söyleniyor. Bu ilacı alan tanıdığım onlarca öğrenci var ama bu iddia hiç birinde ortaya çıkmıyor, hepsi adeda uyuşuk bir şekilde günü tamamlıyorlar. Hiç birinin başarısı artmıyor. Derslere katılımlarında gerileme var. Bu olayı savunanlar Einstein'in Edison'un hiperaktif olduklarını iddia ediyorlar ben de diyorum ki, ne Einstein ne de Edison ritalin aldı. Hepsi dahi oldular. O halde niçin çocuklarımıza ilaç veriyorsunuz, bırakın onlarda dahi olsunlar.
Alp Boydak

***

PSİKİYATRİ UZMANI DR: HASAN BELLİ'DEN
Sayın Münir,
Son yazınızı okuma şansım oldu. Uzmanlık gerektiren konularda, alan dışından kimse yorum veya eleştiri yapamaz gibi bir büyüklenmeci ruh hali içerisinde değilim. Bizler bilim engizisyonu değiliz. Elbette herkes fikrini, hükmünü söyleme özgürlüğüne sahiptir. Bizler çok zorlu bir tıp eğitiminin ardından, insanı tüketen bir uzmanlaşma sürecinden sonra bu alanda uzman hekim olabildik. Eski yıllarda psikiyatri bilimi daha çok yorumsamaya dayanan bir alandı. Ancak, özellikle son 20-30 yılda kanıta dayanan, pozitif bilimin felsefesine daha çok yaklaşan bir bilim alanı olmuştur. Psikiyatri alnında gerçekten çok kolay tanısı konabilecek bozukluklar varken (biz bozukluk tanımlamasını kullanırız) gerçekten tanısı çok daha güç konabilecek bozukluklar da mevcuttur. Bazı bozukluklar ilaçla tedaviye çok iyi cevap verebilirken, bazı bozukluklar da kısmen cevap verebildikleri gibi, bazı durumlarda hiç cevap vermezler. Bu durum tüm tıp dallarında böyledir. Bazen gerçekten yanlış tanılarda konabilir. Yazınızda üzerinde ağırlıklı olarak durduğunuz dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu(DEHB) da iyi incelenirse kolaylıkla tanı konabilecek ve tedavi edilebilecek bir durumdur. Bu bozukluğun da elbette benzeştiği başka psikiyatrik durumlarda mevcuttur. Ayrıca bazı DEHB vakaları hafif belirtilerden çok şiddetli belirtilere kadar değişik bir aralıkta yer alabilirler. Burada temel ölçüt, çocuğun yada ergenin okul ve sosyal-aile yaşantısında ciddi bozulmalara sebep olmasıdır. Elbette her hiperaktif çocuk tedavi edilmez. Yanlış tanı koymak, gereksiz tedaviler uygulamayı beraberinde getirebilir. Ama bu durum tüm tıp dalları için geçerlidir. Örneğin yerli yersiz antibiyotik kullanımının yol açtığı ciddi durumlar malumunuzdur. Bir kişiye rahatlıkla pek çok yanlış tanı konabilir. Yanlış yapabilmek, her meslekten insanın başına gelebilecek bir durumdur. Böyle bozuklukları hiç tedavi etmemek beraberinde çok daha vahim sonuçlara sebep olabilir. Eskiden depresyon tanısı daha az konurdu. Bunun en büyük sebebi bu bozukluğun bilinmemesi, insanların bu durumda yardım istemeye pek istekli olmamsından ileri gelmekteydi. Elbette antidepresan ilaçların tüketiminde ciddi oranlarda artışlar olmuştur. Bu oranın içerisinde gereksiz yere tüketim durumları da olmuştur. Ancak size şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim; hastalarımızın büyük bir kısmı bize hayır dualar etmektedirler. Bu durumun benzeri DEHB için de geçerlidir. Sizin bahsettiğiniz konular, psikiyatri çevrelerince yoğun olarak tartışılmıştır. İnanın halen de tüm yoğunluğu ile tartışılmaya devam etmektedir. Kar amacı güden uluslar arası ilaç şirketleri, kendi ilaçlarının daha çok kullanılması için yoğun bir çaba içerisindedirler. Bu sadece psikiyatri için geçerli değildir. Tüm branşlar için bir gerçekliktir. Ama inanın meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu propagandalarla değil, bilimsel verilerle hareket etmektedirler. Birisi çıkıp, ‘’bu kalp-damar hastalıkları alanında çok fazla anjiyo-grafik görüntüleme girişimleri ve invazif tedavi teknikleri uygulanmaktadır , bunlar artık yapılmamalıdır'' derse bu kadar gerçekçi bir yaklaşım olur? Eskiye göre bu oranlarda artış var diye bu işlemlerden uzak mı durulacak? Bu gün için en sağlıklı tanı ve tedavi yöntemleri bunlar. Belki bir gün gelecek; bu işlemler ve tedaviler gündemden düşecektir. Bilimin sunduğu yeni verilerin ışığında daha kullanışlı ve faydalı yöntem ve teknolojiler geliştirilecektir.

Sayın Münir, bu yazılarınız gerçekten dürüstçe ve hayatlarının pek çok alanından fedakarlık yaparak çalışan meslektaşlarımızı rencide etmektedir. Ayrıca, pek çok hastamızın tedavi olma sürecini olumsuz anlamda etkilemektedir. Sadece DEHB alanında değil pek çok alanda etkileri olmaktadır. Gazetenizin büyük etki alanı düşünüldüğünde bu durum çok üzücü hale gelmektedir. Ben DEHB konusunda çok fazla yoğunlaşmış, bilimsel araştırmalar yapmış bir hekim değilim. Bundan dolayı çok fazla yorum yapabilme hakkını kendimde göremiyorum. Bu ülkede dürüst, ciddi bilim namusuna sahip, çok değerli meslektaşlarımız mevcuttur. Bu alanda uluslar arası geçerliliğe sahip pek çok araştırmaya kaynaklık etmişlerdir. En azından , köşenizde bu insanların da görüşlerine yer vererek adaletli davranmış olursunuz. Bizler çok yoğun bir emek ve zihinsel üretim sürecinde olan insanlarız. Bunu elbette bilerek seçtik. Ama bu harcadığımız emeğe biraz saygı gösterilmesini istemek, en insani beklenti halidir.
Başlarda da belirttim; elbette bizler de eleştirileceğiz. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yoktur. Ama en adaletsiz mahkemelerde bile yargılananın görüşü alınır. Bu biraz gıyabında, söz hakkı verilmeden, yargısız infaz durumu olmuyor mu? Bizler bu kadar itibarsızlaştırılmayı hak ettik mi? Bizlere de söz hakkı vermek en azından demokratik bir tutum olacaktır. Şunu bilmenizi isterim; bizim tek amacımız insanlarımızın daha sağlıklı ve daha mutlu yaşamasıdır. Bunun için gerekli bilgi ve donanıma sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu donanım ve bilgiye çok zorlu ve kahır dolu bir süreci yaşayarak ulaştık. Böyle bir çırpıda bizleri itibarsızlaştırmaya çalışmak çok insafsızca bir tutumdur. Üstelik bu tutumlar ciddi halk sağlığı problemleri var edebilme potansiyeline de sahiptirler. Sizden anlayış beklemek en doğal insani ve mesleki hakkımızdır. Bu konuda hassas davranacağınızı ümit ediyorum.
Saygılarımla
Dr. Hasan Belli
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniği.

***

Dikkat eksikliği ve hiperaktive
Metin Münir
Size ilk başta teşekkür ederek başlamak istiyorum, çoğu kişinin görmek istemediği kimi kişilerin görüpte göz yumduğu bir konuyu gündeme getirdiğiniz için; ben size kendi hikayemi anlatmak istiyorum.

iki kız annesi bir ev hanımıyım büyük kızım 19 küçük kızım 13 yaşında; büyük kızımın hiç bir sorun yaşamadan bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemini geçirdik, küçük kızım küçüklükten biraz fazla hareketliydi doktorların hiperaktif büyüklerimizin yaramaz dediği gibi ve o günlerde başladı sorunlarımız bir şeye kızdı mı istediği olmadı mı kafasını rasgele yere duvara denk gelen yere vuruyordu. Yaşı ilerledikçe ve okul başlayınca okuldaki başarı düşüklüğü, dikkatini toparlayamama, çabuk sıkılma, ısrarcı, çabuk sinirlenen, kavgaya hazır, etrafına hırçınlaşma gibi sorunlar çıktı. Geçen yıl 7 sınıfa devam ederken özel bir hastanenin broşüründe bir ilan gördüm sınav kaygısı, dikkat eksikliği ile ilgili testler yapıldığına dair bende büyük bir umut ışığı yakaladım düşüncesiyle kızımı buraya götürdüm psikiatri görüşmeden sonra psikolog tarafından testler yapıldı tek başına bir odaya alındı ve bir çok test doldurtuldu ve aynı anda çocuğumun içmesi için PROZAC adlı ağır bir ilaç verildi sabahları bir ölçek içilecek diye fakat ben her iki kızımın sınıfında bu tür ilaçları kullanan öğrenciler olduğunu bildiğim ve bunların hayatlarında nasıl bir uyuşukluk yarattığını bildiğim için ilaca başlamadım testlerin sonucunu bekledim çünkü ben kızımın sınıfta uyuşmuş uyuklayan hiç bir şey yapamıyan bir robot gibi getirilip götürülen bir çocuk olmasını istemedim. Bir hafta sonra test sonuçlarını almaya ve kontrole gittik dr. ilacın dozunu artırmak istedi ben ilaç kullandırmadığımı ve kullandırmayı da düşünmediğimi söyleyince bana biraz sert bir şekilde kızımın çok kötü durumda olduğunu tedavi ve yardım almazsa ileriki yaşlarda büyük sorunlar yaşıyacağımızı bu ilaçların birkaç yıl içinde yetmiyerek yanında başka ilaçlar kullanması gerektiğini bana anlattı oradan nasıl çıkıp eve geldiğimi bilemedim o an zannettim ki pimi çekilmiş bir el bomba gibi duran kızım bir anda patlayıp yok olacaktı o anki ruh halimle tanıdığım doktorlara danışmaya ve aynı anda ınt. araştırma yapmaya başladım ilaç kullanmadan kızımın sorununa çare aramaya başladım. Televizyonda ve bazı yazılı başında daha önce TANJU SÜRMELİ ile ilgili bilgiler okumuş ve seyretmiştim bu konuda temmuz ayı başında doktorumuzla görüşmelerimiz ve tedavimiz başladı. Küçük yaşta başına aldığı darbelerin buna sebeb olduğu anlaşıldı beyin elektrotlarındaki bozulmalar oluştuğu meydana çıktı. Size söyle son üç ayımızdaki değişikliği anlatayım kızım artık daha sakin isteklerde ısrarcı ve tutturma eğilimi hiç kalmadı üç ay boyunca 4 kitap okudu (bu sayıyı az bulmayın hiç okumazdı) sabırla 250-500-1000 lik olmak üzere üç puzzle bitirdi ve okullar yeni açılmasına rağmen çok istekli ve hevesli kendine güveni arttı. Tedavimiz daha devam ediyor ama bunu görmek bu sonuçları almak bile ailemiz için mutluluk verici oldu burdan doktorumuz TANJU SÜRMELİ ve ekibine çok teşekkür etmek istiyorum ve bu tedavinin devlet tarafından desdeklenip tüm yurda yayılmasını isterim. Çocuklarımızı ilaçlara teslim etmiyelim onlar yarınlarımız diyorsak zinde açık beyinlere ihtiyacımız var.
Öznur Kırımlı

***


HACI BEY SİZ NE MEZUNUSUNUZ, YOKSA HADSİZMİSİNİZ? 2 TOPLANTI KONFERANS ALSANA DOKTOR HEMDE ELEŞTİRMEN DOKTOR...
HACI BEY SİZ NE MEZUNUSUNUZ, YOKSA HADSİZMİSİNİZ? 2 TOPLANTI KONFERANS ALSANA DOKTOR HEMDE ELEŞTİRMEN DOKTOR...
SİZİN GİBİ CİDDEN OKUNDUĞUNDA BİRŞEY BİLMEDİĞİNİ HİSSETTİREN İNSANLAR BENCE ÇOK TEHKİLİ.....
SADECE BU KADAR DEMEK İSTİYORUM
Serhat Türkoğlu

***

Psikiyatri ve ilaç kullanımı üzerine
Sevgili Metin Bey,
Yazılarınızı takip etmeye uydurma psikiyatri hastalıkları yazınızın başlığı ilgimi çekince başladım. O yazıların tamamını keyifle okudum. Psikiyatristlerin rastgele, ötesini düşünmeden, sırf işin kolayına kaçmak için hastaya ilaç yüklemesi yaptığının canlı tanığıyım. Yanlış anlaşılmasın, antidepresan ya da benzeri ilaç kullanımı gereksizdir diyemem, bazı durumlarda ilaç takviyesi gerekebilir, o ayrı. Ama ülkemizde bunun suyu çıkarıldı. Yakın zamana kadar panik atakla boğuşmuş biriyim. 10 yıllık bir panik atak geçmişim vardı. İlk teşhis ÖSS öncesi kondu. Sonrasında da yaşadığım gerginliklere bağlı olarak azaldı-arttı ama hiç yakamı bırakmadı. Master yaptığım dönemde yaşadığım stres, diğer olumsuzluklar, işsizlik kaygısı falan derken tavan yaptı. Gitmediğim doktor kalmadı, yapılan tahlillerin, testlerin, çekilen röntgen, EKG vb sayısını hatırlamıyorum. Fiziksel hiçbir rahatsızlığım çıkmadı. Her seferinde psikiyatriye yönlendirdiler. 5 ayrı psikiyatrist dolaştım. İsim vermek istemiyorum ama aralarında çok tanınmş doktorlar vardı. Hepsinin özel muayenehanesine gittim, sırf rahatça derdimi anlatayım diye. Ayıptır söylemesi, 30 veya 45 dakika, hadi bilemediniz en fazla 1 saat süren o seanslara eşek yüküyle de para ödedim. Beni şöyle bir dinleyip seansın ilk 15 dakikası içinde ilaç yazdı hepsi de. Terapi, sorunun kökenine inme ve çözüm bulma hak getire. Çaresizlikten o ilaçları kullandım. İlk tanıştıklarım Xanax ve Prozac'tı. Xanax yeşil reçete ile verilen ve bağımlılık yapan bir ilaç. Psikiyatristim ataklarım devam ettikçe dozu arttırdı, bir ara günde üç kez 1 mg Xanax alıyordum ki bu 3 mg demek ve gerçekten yoğun bir miktar. Bir süre sonra ilaçsız duramaz hale geldim. Bunun üzerine doktor hemen ilacı kesmemi söyledi ve aniden bıraktırdı. Bu tarz ilaçların yavaş yavaş kesilmemesi gerekirmiş meğer. 3 mg alırken aniden kesince yoksunluk krizleri yaşamaya başladım. Titreyip tepiniyordum, çarpıntım vardı, yüz kaslarım istem dışı atıyordu, el ve ayaklarım uyuşuyordu, kaç kere geceyarısı acile gittim, ölüyorum zannederek...Prozac'ı 1 yılı aşkın süre kullandım, ilaç kullandığım halde ataklar sürüyordu, psikiyatristim ise ısrarla o ilacı yazıyordu, onun muadili olan diğer ilaçları ise sevmediğini söylüyordu. Farklı doktorlara da gittim, onlar da başka ilaçlar için benzer şeyleri söyledi. Hepsinin ısrarla yazdığı, bir türlü vazgeçmek istemediği bir ilacı vardı ne hikmetse, belki de bu o ilacı üreten firmanın kendisine sağladığı güzelliklerden kaynaklanıyordu, kimbilir:) Sonuçta hepsi sadece ilaç yazdı, seanslarda şikayetlerime göre ilacın dozu arttırıldı veya azaltıldı. Paxil, Lustral, Diazem, Xanax, Prozac, Remeron, Selectra, Rivotril, Desyrel gibi pek çok ilaç kullandım. Baktım olacak gibi değil, psikiyatrist yerine psikoloğa gitmeye karar verdim. Malum onların ilaç yazma yetkisi yok, beni mecbur dinleyecek, terapi uygulayacak dedim. Uzun araştırmalardan sonra bir psikolog buldum. 1 yılı aşkın süre görüştük. Bana yararlı olduğu için onun adını verebilirim: Psk. Doğan Demirkan Özdemir. Panik atağa neden olan etmenleri, geçmişimdeki olumsuzlukları uzun uzun irdeledik. Panik atağın geçmişte yaşanan olumsuzlukların getirdiği bir patlama olduğunu, temelinde pek çok farklı bileşenin olabileceğini, önlem alınmazsa da bir süre sonra kronikleştiğini de okuduğum kitaplardan öğrenmiştim. Doğan Bey, EMDR ve ALPHA-STIM diye iki farklı teknik uyguluyor. Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) ilaç ve hipnoz kullanılmadan yapılan bir psikoterapi uygulaması. Türkiye'de maalesef çok yaygın değil. EMDR; endişe, panik atak, suçluluk duygusu, öfke, travma sonrası stres bozukluğu, bazı depresyon çeşitleri, fobi ve yas gibi rahatsızlık veren semptomların azaltılmasında, giderilmesinde kullanılıyor. Bunun yanı sıra; performans geliştirme, kendilik değeri ve özgüven kazanımında da uygulanıyor. Seans sırasında, bu teknik sayesinde geçmişte yaşanan ve belki de çoktan unuttuğunuz ya da hasır altı ettiğiniz olaylar tekrar su yüzüne çıkıyor, nasıl oluyor anlatması zor ama oluyor. Ve önce bunlarla yüzleşiyorsunuz, bu zorluyor insanı tabi, bazen olayları, seanstan sonra günler, hatta haftalar sonra bile o olayları yaşamaya devam edebiliyorsun, yeni ayrıntıları hatırlamalar, oldukça canlı rüyalar, gündeme gelebiliyor ama bunlar gerekli, sonra da yine aynı teknikle yavaş yavaş bunlara karşı duyarsızlaşıyorsunuz. Bu duyarsızlaşma sonucu artık size eskisi kadar acı vermiyorlar. Buna bağlı olarak da panik atak, fobi vb de kalmıyor. ALPHA-STIM ise bir cihaz. EMDR ile bağlantılı kullanılıyor. Vücuttaki dopomini arttırıyor. Kendini daha iyi hissetmeni sağlıyor. Hiçbir yan etkisi, zararı yok. Faydası ise çok. Dediğim gibi bu teknikleri ülkemizde uygulayan az. Yurtdışında ise giderek yaygınlaşıyor. Ben bu tedavi süreci içerisinde kullandığım tüm ilaçları bıraktım. Şimdi ilaç kullanmıyorum, panik ataktan eser kalmadı...Hala arasıra ya tekrarlarsa korkusu yaşasam da psikoloğumdan öğrendiğim rahatlama teknikleriyle kendime telkinde bulunup rahatlayabiliyorum... Önemli olan da bu zaten. Psikiyatristin görevi de sorunların kökenine inip onu silikleştirmek, olabiliyorsa da yok etmek olmalı... Tedavi dediğiniz de bu değil midir zaten... O psikiyatristlere döktüğüm paralara çok yanıyorum, ilaçla geçen günlerime üzülüyorum. Beni Xanax delisi yapan psikiyatrist ise Ankara'nın sayılı devlet hastanelerinden birinde görev yapıyor ve doçent olmuş, bir diğerinin adının başında Prof.Dr ünvanı var ve özel kliniğinde yarım saatçik dinleyip bir sürü para aldığı hastalarına (2009 yılının ocak ayında yarım saat için 300 TL alıyordu, şimdi ikiye katlamıştır muhtemelen) ilaç listesi veriyor...Bu durumun bir şekilde denetlenmesi gerekiyor ama nasıl bilmiyorum. Saygılarımla... Deniz Çantay

***

Psikiyatri
Metin bey kalp krizi geçirme rahatsızlığınızı yazdığınız tarihden beri sizi sürekli okurum, araştırıcı ve analitik düşünceye sahip bir yazar olduğunuzu o yazılarınızda farkettim.
Ele aldığınız konuları gayet aydınlatıcı ve eğitici şekilde anlatıyorsunuz. Teşekkür ederiz.
Ben 25 yıllık bir hekimim, klinik biokimya uzmanıyım, sizinde yazdığınız gibi bir çok psikiyatrik hastalık objektif bilimsel temellere dayanmadan ,teşhis ve tedavi edilmektedir.
Sizinle Psikiyatri konusunda tıp fakültesi öğrencilik yıllarımda başımdan geçen bir olayı kısaca paylaşmak istiyorum.
Tıp fakültesi 5. sınıfda psikiyatri kliniğinde stajımı yaparken (yaklaşık 25 - 30 yataklı bir klinik idi) yeni bir psikiyatri hocası geldi , bu hocaya kliniğin sorumluluğunu verdiler. Hoca geldiğinin 2. günü asistanlar ve biz staj. dr. ile toplantı yaptı, klinikde yatan hemen tüm hastaların teşhislerinin ve tedavilerinin yanlış olduğunu söyleyip, bizlere hastaların yeni teşhislerini anlatıp, tüm tedavilerini değiştirdi.
O zamanki bilgim ve deneyimim ile yaklaşık 1.5 aylık staj dönemim boyunca hastaların ( hastaların çoğunluğu kronik hasta idi) yeni ilaçlarla iyileşebileceklerini düşünerek mucize beklemeye başladım. Ama ne o sene, nede bir sonraki sene int. dr. olarak gördüğüm aynı psikiyatri hastalarının durumu değişmemişti. Ama tedavileri yine başka bir hoca tarafından değiştirilmişti...
Saygılarımla
Dr. Özer Bolat

***

Şimdi de tacize mi uğradılar
Hiperaktivitenin semptonları olan, disleksiyle hiperleksiyle mücadele eden insanlar var. Bellerene kadar terleyerek çalışıyorlar. Onların birlikte çalıştıkları bu çocuklar otistik ya da moda adıyla otizmli değil cinsel tacize uğramış değil. Kimlerin uğradığını biz bilemeyiz, çitayı yükselten sizsiniz İlaçsız tedavi konusunda bir çaba veriyorsunuç bu konuda haklısınız ama insanları hala yanlış yönlendiriyorsunuz. Ekonomi yazılarındaki gibi "bu onun fikriymiş denilecek bir durum yok. Hiperaktivite konusunda calışan insanlara cahil dediniz. Bizleri nazik olmamakla suçladınız Ama hala financial times da çalışmak kıbrıs ingilizcesi ve bir iki gazetecinin dostu olmakla artık yaşlı olduğunuz için insanları yanlış yönlendirme hakkına sahipsiniz. Erdal atabek Beyle konuşun bari, birşeyler öğrenme şansınız hala var hala. Rum değildir gerçi .. Evet be annem, hala Biz Türkiyede sizlerin cehaletinden çekiyoruz, siz yanarsınız dönersiniz hep iktidarsınız çünkü, dolayısıyla hep "nazıksiniz"
Sarp Bengü

***

Cesur Yürek
Metin Bey;
Ne iyi ettinizde bunları yazdınız....
Sorgulamadan kabul eden, genel geçer değerleri öven , en kolayı en doğrusu sanan bu anne babaların aklına biraz kuşku düşerde paranın esiri olmuş doktorları evlatları için sorgularlar..
Belki bu zincirleme etki yapar...kendi hayatlarını önceliklerini ve değerlerini gözden geçirirler...
İyimserlik ifla olmaz bir hastalık=)
Sizde bu düğmeye basan cesur yürek olursunuz. Lütfen devam edin hiçbir şey sizin cesaretinizi kırmasın.
Sevgiler
Ayşegül Bakkalbaşı

***

Metin Bey,
Sizi dikkat eksikliği ve hiperaktivite konusundaki yazılarınızdan dolayı kutluyor ve teşekkür ediyorum. Bu yazılarınızı şimdi 18 yaşının içinde olan oğluma da okutacağım. Ben tıp fakültesinde anatomi anabilim dalında öğretim üyesiyim. Oğlum ilköğretim döneminde dalgalanmalar yaşadı. 4.sınıfa kadar ödevlerini eksik yaparak ta olsa başarılı öğrencilik geçirdi. 4.sınıfta bilirsiniz bazı dergiler ulusal düzeyde sınavlar yapıyorlar. İşte böyle bir sınavda oğlum sınıfta kendi öğretmeninden özel ders alan bazı çocukların önüne geçmiş. Sonuçlar geldiğinde öğretmeni kendisine' sen bu puanı alamazdın mutlaka kopya çekmişsin' demesinden sonra oğlum o gün evde odasına kapandı ve hiçbir şey yemedi. Bize de bir şey anlatmadı. Ertesi gün durumu öğrenebildim. Bugün hala pişmanlık duyuyorum. Neden öğretmeniyle bu konuyu konuşmadım. O olaydan sonra oğlum derslerden daha fazla soğudu. 6.,7. sınıfa geldiğinde öğretmenleri ödev yapmadığından ve bazen defter bulundurmadığından şikayet ettiler. Eşimin de önerisiyle kendi bünyemizdeki çocuk psikiyatristine götürdük. İlk görüşmeden sonra doktor iki ögretmenine doldutmak üzere birer anket verdi. Öğretmenleri bunları doldurduktan sonra doktora götürdük. Doktor bilindiği üzere dikkat eksikliği teşhisi koydu ve ritalin başlayalım dedi. Ben ilaca itiraz ettim. Daha sonra çocuğumu Gazi Üniversitesinde bir çocuk psikiyatristine götürdüm. O doktor (şimdi rahmetli olmuş) ilaca gerek duymadığını, çocuğun muhtemelen zeki olduğunu ve bu davranışının ergenlikten sonra düzeleceğini ifade etti. Sizin de tespit ettiğiniz gibi çocuk psikiyatristleri dikkat eksikliği teşhisini yarım saat bile geçmeden koyuyorlar ve ritalin yüklüyorlar bu çocuklara…
Ülkemizde binlerce çocuğa bu ilaçlar veriliyor. Devletin bu konuda önlem alması zorunlu.
Ayrıca dipnot olarak bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Oğlum 1994 doğumlu. Gebeliğimin 7.ayında düşük tehdidiyle prepar denilen tabletlerden bana yüklediler. O dönem doktorlar bu ilaçları pek çok gebe kadına veriyorlardı. Bu ilaç taşikardiye yol açıyordu. Kişisel düşüncem bu ilaç da sorgulanmalı. Bu ilacın da doğan bebekte nelere yol açtığı eminim hiçbir jinekoloğun ilgisini çekmemiştir.
İlaç firmaları bu durumdan çok memnun. Hekimlerimiz de yaptıkları dünya turuyla (ilaç firmaları sponsorluğuyla) memnunlar. Ancak bu çocuklarımıza daha sonra neler olacağı kimsenin umrunda değil.
Saygılarımla
Yard. Doç. Dr. Aymelek Çetin

***
Yazınıza katılıyorum
Metin Bey,
Çocuk psikiyatrisinde kullanılan ilaçlar ilgili yazınızı okudum. Tamamına sonuna kadar katılıyorum. Bir tıp hekimi, öğretim üyesi (Radyoloji) olmama rağmen benzer sıkıntıları çocuğumda yaşadım. Eşimde hekim olmasına rağmen sizin düşündüklerinizi anlatamadım. Bir süre bu ilaçları kullanmak zorunda kaldık. Sonunda sorumluluğu üzerime alarak ilaçları kestim. Şu anda hiçbir problemimiz yok ve muhtemelen ben bunu yapmasaydım eşim bu durumu mucize ilaçlara bağlayacak ve oğlum gereksiz yere yıllarca bu ilaçları kullanacaktı. Bu durumda sizin bahsettiğiniz gibi ilacın bilimsel etki ve faydası olarak lanse edilecekti. Yazınız için teşekkürler en azından insanlar bu durumda iki kere düşünecektir
Saygılar
Dr M. H.
***

Psikiyatrik Muayene
Sayın Metin Münir,
Yanlış olan şu ki, eğer Dikkat Eksikliğinde ve Hiperaktivite de tanı kesinse, uygulanan Metilfenidat tedavisi ile ÇOCUKTA MUCİZEVİ BİR DÜZELME OLUYOR VE EĞİTİMİN TEMELİNİN ATILDIĞI bu ilk dönemde çocuk geri kalmaktan kurtuluyor ve temelleri sağlam oluyor. Madem bunu yazıyorsunuz, araştırmacı davranınız ve çocukları bu tedaviyi alan aileleri bulun ve onlarla görüşün isterseniz. Bakalım onlar da sizin bu yazdıklanıza katılacaklar mı.
Bu konuda bazen biz de aramızda, endikasyonun tam olmadığı durumlarda kullanılmasında karşı çıkıyoruz, ancak bu durumda bile ilaç etkisini 7 günde göstermezse kesiyorsunuz, ve hiç de zannettiğiniz gibi felaketler, zombi çocuklar olmuyor.
Lütfen araştırın ve yazdıklanızı sonra yazın, bilmeden fikir yürütmek siz köşesi olan sayın gazetecilere yakışmıyor.
Saygılarımla.
Mustafa Çam

***

Cevap-açıklık-demokratlık
metin bey bütün yazdıklarımı, düşündüklerimi herkes bilirse daha iyi olur diye düşündüm. bu yaklaşımın neresi kötü. çok yönlü, 360 derece bakmaya çalışıyorum. birleştirici olmaya çalışıyorum, kibar olduğumu sanıyorum. milliyet internet sitesindeki yogurt, ağustos böceğivs yazılarınızı okudum. ayrıca tahincioğlu, akp vs yazılarınızı da okudum. sizi atak, düşündüğünü söyleyen bir insan olarak beğendim. ancak hastaların tedavisini bırakmalarına sebep olmak ayrı bir facia, bu affedilemez. siz bu konuda kesin hüküm veremezsiniz. ancak tartışılması lazım demeniz çok atak-toplum lehine bir tavır olur. ben 23 yıldır hastalara en az 2-3 ayrı çocuk psikiatrından fikir alın, ilacın yan etkisi çok diyorum, ancak son kararı aile ve uzman doktorlara bırakıyorum. tüm bunlar sadece dikkat eksikliği sendromu-minimal beyin hastalığı ve ritalin-concerta isimli ilaçlar için geçerli.
Hüseyin Aydın Turan

***

7.9.2011 tarihli yazınız hakkında
Sayın Metin Münir,
17.9.2011 tarihinde yayınlanan yazınızla ilgili görüşlerimi kısaca bildirmek istiyorum.
Tüm dünyaca kabul edilen DSM-IV ve ICD-10 tanı kriterlerine göre DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) bir bozukluktur. Anne babanın çocuk yetiştirme tarzları ile ilgisi yoktur. Olsa olsa DEHB olan bir çocuğa uygun kural ve sınır konulmazsa sorun daha da artar. Kural ve sınır koymamaktan kaynaklanan davranış sorunları da vardır elbette ama bunun da DEHB ile hiçbir ilgisi yoktur. Yuva sahibinin de uygun tutumla kısa zamanda düzeldiğini söylediği çocuklar onlardır. Yazıda değinilen zamanı iyi kullanama DEHB'na eşlik eden (üç ana belirtisine ek olarak) belirtilerden biri kabul edilir ve tedavi sürecinde ele alınması gereken konulardan sadece biridir. İlkokul çağındaki çocukların % 3-5'inde DEHB vardır. Yuvaya gelen çocukların üçte birine bu teşhisin konulduğunu söylemek ise abartılı bir ifadedir. Görüşlerini aktardığınız kişiye bakılırsa çocuk ruh sağlığının tek bir bozukluğu vardır (otizm), diğer bozukluklara ise anne-babanın uygun olmayan tutum ve davranışları neden olmaktadır! Bu yorumun bilimsel bir yanı olmadığı da aşikardır. Herkes görüşlerini bildirmekte serbesttir ancak bu yazıyı kaleme almadan önce çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda uzmanlaşmış, deneyim sahibi insanlara da danışsaydınız eminim okuyucuyu daha doğru bilgilendirmiş olurdunuz. Saygılarımla, iyi çalışmalar.. Uzm.Psk.Betül Gündoğdu

***

ALİ RIZA ÜÇER’DEN KEREM DOKSAT’A: PSİKİYATRİ TARTIŞMALARI

From: Ali Rıza Ucer
Sent: September 23, 2011 1:08 AM
To: Kerem Doksat; M. Kerem DOKSAT
Cc: ***********; Metin Münir

Subject: Psikiyatri Tartışmaları-3

Sayın Dr. Kerem Doksat,
Tartışma üslubunuzdaki saldırganlığı şaşkınlıkla izliyor ve yadırgıyorum. Gerek sunduğum veriler gerekse bu veriler çerçevesinde sorduğum sorular gayet açık ve net olduğu halde ısrarla somut sorularıma yanıt vermiyor, sorularımın yanıtını kitaplardan ve PubMed, SCIE gibi literatür taramalarından bulmamı istiyorsunuz. Kaçamak yanıtlarınızın tek nedeni sorularıma vereceğiniz doyurucu yanıtınızın olmamasıdır.
"İftiracı, alaycı, haset dolu, kabarık kendiliğini tatmin edemeyen (narsistik kişilik bozukluğu /ego şişkinliği olan), düşük seviyeli, müzevirlik yaparak psikiyatrlarla aklı sıra dalga geçen bir köşe yazarını besleme ayıbıyla ma'lûl" türünden aşağılama ve hakaretlerinize vereceğim yanıt "üslub-u beyan aynıyla insan" özdeyişini hatırlatmaktan ibarettir..
Bu iletim size yolladığım son iletidir. Kendinizi psikofarmakolojiye oldukça iyi derecede vâkıf bir hekim olarak tanımladığınız ve bâzı misenformasyonları (mesajımı kast ederek) tashih etmek için yolladığınızı söylediğiniz aşağıdaki iletinize vereceğim bu yanıt misenformasyonun kaynağının kim olduğunu ortaya koymak içindir.
1) Metil fenidat amfetamin grubundan bir ilâç değildir; sâdece psikostimülanlar arasında ikisi de anılır, hepsi bu. Etki mekanizması da kokaine benzer ama buraya sığmayacak farklardan dolayı asla aynı değildirler.
Metilfenidat bir santral sinir sistemi uyarıcısıdır ve bir amfetamin izomeri olan dekstroamfetamin yapısındadır [1]. Yapısal olarak birbirlerine benzerler. (Amfetamin de, metilfenidat da, kimyaca sübstitüe feniletilaminler denilen bir gruptadır.)
2) Ne metil fenidat, ne de amfetaminler kokain türü bağımlılık yapar. Olsa olsa mezolimbik ödüllendirmesistemi üzerinden davranışsal bağımlılık gelişebilir. Bunu önlemek için de gibi devamlı verilmez, tatillerde ve hafta sonlarında kesilir. Tehlikeli derecede impulsif ve saldırgan az sayıdaki vak'ada ise hiç kesilemez. Farmakolojik bağımlılığın gelişebilmesi için, tedavi dozlarının 30-50 misli ve çok uzun süre kullanılması icap eder. Bu dozlarda da tahammülü neredeyse imkânsız olan yen ve ters (advers) etkiler geliştiği için, çok ender görülür. İlâcın kırmızı reçete ile satılması bağımlılığı değil, sûiistimâli önlemek içindir (ders çalışmak için sürdoz alınması ve uykusuzluk, iştahsızlık sebebiyle, beyin dengeleri bozuk olan kişilerde psikiyatrik sorun çıkmaması, kâlb ritim bozuklukları gelişmemesi).
Metilfenidatın beyin üzerindeki etkisi kokain ile benzerdir [2] Psikostimülanlar arasında çapraz duyarlılaşma bulunduğu için amfetaminlerle kokain ve eroin arasında çapraz tolerans ve duyarlılık gelişme riski vardır ve bu durum bağımlılığa yol açabilir [3]
Farklı da olsa her psikostimülan maddenin tekrarlayan kullanımı diğer tüm psikostimülan maddeler için kompülsüf madde arama davranışı, ödüllendirme etkileri gibi davranış duyarlılaşmaları ile çekilme belirtileri, tolerans gelişimi ve dolayısıyla ilaç bağımlılığı riskini arttırır [4].
Farmakoloji kitaplarında (Katzung, Goodman ve Gilman) kokain tipi bağımlılık ve psikostimülan bağımlılığı hep aynı başlıkta ve birlikte anlatılır. Farkları sadece etki mekanizmaları ile açıklanır: Kokain sinaptik dopaminerjik iletimde reuptake inhibisyonu yapar ve böylece dopamin düzeyi artar. Amfetamin ve benzerleri (metilfenidat vs) ise dopamin düzeylerini presinaptik salıverilmeyi arttırarak yapar. Sonuçta kokainin etkisine çok benzeyen bir tablo oluşur. Klinik tablonun gelişim hızı farklı olabilir. ABD’de psikostimülanlar, kötüye kullanımın engellenmesi amacıyla liste II’ye alınmıştır. Tolerans gelişmesi ve doz artırma eğilimi ise duruma göre değişir.
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) yayınladığı DSM-IV-TR tanı kitabında (HYB 2007) bu konu şöyle ele alınmaktadır: Amfetamin (ya da Amfetamin Benzeri Maddelerle) İlişkili Bozukluklar (s.313)
Amfetamin ve amfetamin benzeri maddeler arasında amfetamin, dextroamfetamin ve metamfetamin gibi feniletilamin yapısında maddeler bulunur. Bu gruptaki metilfenidat ve iştah baskılayıcı olarak kullanılan diğer maddeler (diyet ilaçları) gibi amfetamin benzeri etki gösteren ancak yapısal olarak farklı olan maddeler de vardır.
Hemen her zaman yasa dışı bir biçimde sağlanan kokainin aksine amfetamin ve diğer uyarıcılar obezite, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu ve narkolepsi tedavisi için reçete ile de sağlanabilmektedir. Reçete edilen uyarıcılar, sık olarak, kilo kontrol programları çerçevesinde yasadışı pazara girebilmektedir. Amfetamin ve amfetamin benzeri ilaçların çoğunun etkileri kokaininkine benzerlik gösterir. Amfetamin benzeri maddelerin psikoaktif etkileri kokaininkinden daha uzun sürer, periferik sempatomimetik etkileri de daha güçlüdür.
Ülkemizde farmakolojinin duayenlerinden Prof. Dr. Oğuz Kayaalp'in Tıbbi Farmakoloji kitabında (11. Baskı, 2005) Kokain tipi bağımlılık ile Amfetamin tipi bağımlılık arasındaki benzerlikler şöyle anlatılmıştır:
Kokain tipi bağımlılık ile Amfetamin-tipi bağımlılık birbirine birçok yönden benzer (s.829).
Amfetaminler ve kokain, psikostimülan etkilerini beyinde dopaminerjik ve mezokortikal yolakların hedef nöronlar üzerindeki etkinliğini arttırarak yapmaları, davranışsal etkilerinin kalitatif yönden hemen hemen aynı olması ve yaptıkları bağımlılığın ortak özellikler göstermesi bakımlarından birbirlerine benzerler (s.828)

1-Amfetaminler: Amfetamin, Deksamfetamin, Metilamfetamin, Metilfenidat, Fenmetrazin, Pemolin. (s. 877) Oğuz Kayaalp, Metilfenidat'ı Amfetamin-benzeri ilaç olarak adlandırmakta ancak yine de Amfetaminler arasında saymaktadır.
2-Tüm Amfetaminler santral sinir sisteminde kortikal, limbik ve striatal bölgelerde dopaminerjik sinir uçlarından dopamin salıverilmesini arttırırlar ve dopamin geri alımını inhibe ederler. Amfetaminler ve kokainin keyif arttırıcı etkilerinde, n. accumbens ve diğer limbik yapılarda dopaminerjik akson uçlarındaki sinapslarda dopaminerjik aşırımın güçlendirilmesi rol oynar (s.875).
3-Ortadoğu'da kaçakçılığı sık yapılan Captagon adlı ilaç, Etilteofilin ve Amfetamin birleşmesinden oluşmuştur (s.876).
4- Ecstasy (ekstazi) bir amfetamin türevidir (MMDA) (s.877).
5-Metilamfetaminin yüksek dozda uzun süre deney hayvanlarında (maymunlar dahil) verilmesi sonucu kalıcı nörotoksik etki yaptığı, striatal dopaminerjik sinir uçları ile hipokampus, amigdala, serebral korteks ve striatumdaki serotonerjik sinir uçlarını tahrip ettiği gösterilmiştir. Dekstroamfetaminin de nörotoksik olduğu bulunmuştur. Deney hayvanlarında yüksek dozda verilen fenfluraminin de serotonerjik sinir uçlarında kalıcı nörotoksik etki yaptığı gösterilmiştir. İnsanlarda bu bulguları destekleyen çalışma yoktur ancak Avrupa'da fazla kötüye kullanılan ecstasy ve benzeri siklik türevlerin deney hayvanlarında benzer nörotoksik etki yapan güçlü nörotoksinler oldukları bilinmektedir (s.877).
Aynı grupta sayılan ve etki mekanizması aynı olan bir ilacın metilamfetaminden farklı bir etki göstermesini düşünmek yanlış olur. Aksini savunan bunu hayvan deneyleriyle kanıtlamalıdır. Zira ortada metilamfetaminle ilgili ciddi bulgular vardır. İnsan beyninin maymun beyninden farklı olduğunu düşünmek için çok az sebep vardır. İnsan üzerinde deney yapmanın zorlukları ortadadır, ancak post mortem çalışabilir, o da kısıtlıdır.. Bu durumda hayvan deneylerini amfetaminler için temel almak gerekir
3) Psikoza yol açma riski çok düşüktür ve pek muhtemelen bu kişiler latent yâhut açık psikotik olanlardır. Bipolar Bozukluk’ta ise manik kaymayı tetikleyebilir ama hem DEHB hem de BB olan vak’alarda duygudurum düzenleyicilerle birlikte rahatlıkla kullanılır.
Psikostümülan kullanımı, cinsel isteği arttırması nedeniyle kontrolsüz cinsel ilişkiyi teşvik ederek, dolaylı yoldan cinsel yolla bulaşan hastalıkların (HPV, AIDS gibi) yayılmasına neden olabilir [5].
Ayrıca psikostümülanların erken yaşta kullanımının beynin çeşitli bölümlerinde hücre gelişimini engellediği ve ileriki yaşlarda beyinde hücre kaybına ve uzun süreli hafıza bozukluklarına yol açabildiği gösterilmiştir [6,7]
Bu maddelere beynin erken yaşta maruz kalması durumunda, yıllar sonra ortaya çıkabilecek birtakım sorunların temeli atılabilmektedir [8].
Bunların sonucunda beynin ödüllendirme sisteminde erişkinlikte de süren bozulmalar, depresif belirtilerde ömür boyu sürebilecek artışlar (kendini iyi hissedememe, hiçbir şeyden keyif alamama gibi)
görülebilmektedir [9].

4) İşin içinde olmayanlar pek kolay ahkâm kesiyor! Dikkatlice ve yeterli zaman ayrılarak yapılan psikiyatrik muayeneyle %90’ın üzerinde presizyonla doğru teşhis konur.
IMS verileri ülkemizde amfetamin türevi ilaçların her yıl kutu bazında dikkat çekici bir artışla tüketildiğini göstermektedir.Tedavideki risklerin büyüklüğü ortadadır: kırmızı reçeteye tabi, kokain tipi bağımlılık yapabilen amfetamin türü ilaçların ciddi biçimde kullanımlarının yaygınlaşmasının ve tanı konulan olguların hızla artış göstermesinin sağlıklı bir zeminde olup olmadığı bilinmemektedir. Bu nedenle, acilen bu hastalığın teşhisinin yeterli ve objektif biçimde yapılıp yapılmadığı, amfetamin türü ilaçların tedavide bu kadar yaygın kullanımlarının gerekip gerekmediği araştırılmalıdır. Gençlerdeki dikkat sorunlarının ne kadarının geceleri yoğun bilgisayar kullanımı ve ona bağlı uykusuzluktan ya da başka etkenlerden kaynaklandığı da araştırılmalıdır. ADHD/ADD teşhisinde kullanılan yöntemler, başka sorunlardan kaynaklanan dikkat eksikliklerini ADHD/ADD hastalığına bağlı olanlardan ayırabilmekte midir?
Bu soruların hiçbirinin doyurucu bir yanıtı yoktur.

Ali Rıza Üçer
Tıp Kurumu Genel Sekreteri

Kaynaklar:

1-Patrick KS et al, Hum. Psychopharmacol. 12(1997)527-546; Teo SK etal, Pharmacol. Biochem. Behav. 74(2003)747-754
2-Volkow ND et al, Life Sci. 65(1999)L7-L12
3-Aizenstein ML et al, Neuropsychopharmacol. 3(1990)283-290
4-Robinson TE, Biological Basis of Substance Abuse, Oxford University Press NY 1993
5-Volkow ND et al, Am. J. Psychiatry 164(1)(2007)157-60
6-Lagace DC et al, Biol. Psychiatry 60(10)(2006)1121-1130
7-LeBlanc-Duchin D. Et al, Neurobiology of Learning and Memory 88(3)(2007)312-320
8-Andersen et al. Nat. Neurosci. 5(2002)13-14
9-Carlezon WA Neuropharm 47(2004)47-60 suppl 1

23 Eylül 2011 Cuma

Hiperaktivite ve dikkatsizlikle ilaçsız savaş

METİN MÜNİR

Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği ile ilaçsız mücadele etmek amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde çaba gösteren sivil toplum örgütleri var.

Bu gayretlerin başlangıç noktası şudur: Amerikan Psikiyatri Derneği APA ve onun destekçisi olan ilaç endüstrisi gelir maksimize etmek amacıyla bu bozuklukların kapsam alanını çok genişletti. İlacı tedavinin en önemli unsuru haline getirdi. Ama bu ilaçların ağır yan etkileri var. O nedenle olumsuzlukları ilaçsız gidermenin yollarını araştırmak gerek.

“Kendi kendine yardım etmeyene Tanrı yardım etmez” inancıyla yola çıkan birçok sivil toplum örgütü değişik yöntemler geliştirdi.

Bugün bunlardan ikisinden bahsedeceğim (1) Uygulanmaları çok kolay olduğu için, (2) Bedava olduğu için.

Birinci yöntem spordur. (http://www.learningabledkids.com)

Günde 30 ila 45 dakika yoğun spor yapmak çocuğun beynindeki serotonin ve dopamin düzeyini yükseltir. Çocuklara verilen bazı ilaçların da elde etmek istediği sonuç budur.

Beyin kimyasallarını yükseltmek çocuğun derslerine daha uzun süre yoğunlaşmasına yardımcı olur, hafızasını düzeltir ve daha az fevri hareket etmesine neden olur.

İlle de tenis veya tekvando gibi para verilerek yapılan sporlara gerek yok. Çocuğun arkadaşlarıyla futbol oynaması veya parkta yoğun bir biçimde enerji harcaması da aynı işi görür.

“Bu iş anne babalara zor gibi görülürse, çocuklarını ilaçsız tedavi etmek için yapacakları bir fedakârlık olarak kabul etsinler” diyor sitedeki bir yazı.

İkinci yöntem çocuğu yapay renk, tat ve koruyucu ihtiva eden hazır gıda veya abur cuburdan uzak tutmaktır.

Bu konudaki en otoriter örgütlerden biri Feingold Derneği’dir (http://feingold.org). Kâr gayesi gütmeden çalışan derneğin sitesinde bu konuda ayrıntılı bilgi, onlarca bilimsel araştırmaya bağlantı var. Orta derecede İngilizce bilenler bile giriş sayfasındaki videodan çok şey öğrenebilir.

Bazı gıdalara renk ve koku vermek ve raf ömürlerini uzatmak için konan katkı maddelerinin ham maddesi petroldür. Yani, cıva, kurşun, arsenik vesaire gibi zararlı maddelerin çocukların midesine giden yolculukları petrol rafinerilerinde başlar.

Derneğin iddiası yapay katkı maddelerinin beyin dahil birçok uzuvda birçok bozukluğa ve hastalığa neden olduğudur. Bunlardan biri hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğidir.

“Tek nedeni olmasa bile en büyük nedeni yapay katkı maddeleridir” diyor, dernek başkanı Jane Hersey.

Hersey’in söylediği ilginç şeylerden biri hiperaktivite ve dikkat bozukluğunun önce “İngilizce konuşan” ülkelerde ortaya çıktığıdır. Sonra Amerika kendi usul beslenmesini, yani junk foodu (çöp gıda), boyalı gıda ve meşrubatı, dünyanın başka yerlerine ihraç etmeye başladı. Bugün hemen hemen her yerde süpermarketler aynı tarz, yapay katkı maddeli gıdalarla doludur.

Ve, Hersey’e göre, okullar bunları yiyip yerinde durmayan, konsantre olamayan çocuklarla doludur.

22 Eylül 2011 Perşembe

Titiz doktorun hiperaktivite muayenesi nasıl olur

METİN MÜNİR

Bir hastanın kanser olup olmadığını kesin olarak öğrenmek için şüpheli uzvundan parça alıp laboratuvara göndermek yeter.

Çocuk doktorlarının ve psikiyatristlerin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olarak tarif ettiği durumları teşhis etmek için uygulanacak böyle kesin bir test yoktur.

Bu durumların hastalık olup olmadığı bile tartışmalıdır ve bu tartışma Batı’da gittikçe alevlenmektedir.

Hastalığın beynin neresinde, neden baş gösterip hangi yolları izleyerek ortaya çıktığı da kesin olarak bilinmemektedir.

Bunun nedeni beyinde araştırma yapmanın zor olmasıdır. Scientific American’ın sözleri ile “Vücuttaki hiçbir organ beyin kadar araştırılmaya dirençli değildir. Araştırmacılar karaciğer, ciğer ve kalpten canlı hücreler alıp inceleyebilir ama, bir çok nedenle, beyinden hücre almak problematiktir.”

Bu nedenlerle, çocuklarını doktora götürmek isteyenlerin bilmesinde fayda olabilecek bazı şeyler var:

(1) Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi görünebilecek davranışların tamamen başka nedenleri olabilir.

Geçen mayısta Berlin’de yapılan üçüncü uluslararası dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu konferansına altı Rum psikolog bir araştırma sundu.

Araştırma hiperaktivite, dikkatsizlik ve impulsif (tepisel veya fevri) semptomlarla hastanenin psikiyatri kliniğine getirilen çocukların “çoğunluğuna” muayene sonunda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ile ilgisi olmayan başka teşhisler konduğunu gösterdi.

Hiperaktivite şüphesi ile hastaneye getirilen çocukların sadece yüzde kırk altısına bu teşhis kondu. Gerisine konan teşhis davranış bozukluğu, otizm, cinsel veya başka türlü taciz idi.

(2) Yanlış teşhise varmamak için titiz doktorun çocuğun davranışlarının tarihçesine bakması, anne baba ve varsa bakıcısından bilgi alması, gerekir.

Çocuğun sosyal durumu ve çevresini de dikkate almalıdır.

(3) Aşağıdaki durumlar da dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu imiş gibi görünebilir.

- Tiroit sorunları,
- Kurşun zehirlenmesi,
- Aşırı yapay boya ve koruyucu madde içeren gıda tüketilmesi.

(4) Şu durumlar da çocuğun davranışlarına hiperaktivite veya dikkat eksikliği damgası vurulmasına neden olabilir:

- Boşanma, ailede ölüm, taşınma gibi olaylar,
- Uyku sorunları,
- Anksiete (derin endişe),
- Depresyon.

“Çocuğu sadece bir biyolojik varlık olarak ele alıp teşhis koyamazsın” diye konuştu bir araştırmacı psikolog. “Bütün faktörler dikkate alınmalıdır. Eğer bir doktor yarım saatte ilaç yazarsa orasını terk edin.”

Bütün faktörleri eksiksiz dikkate almak ve teker teker elimine etmek zaman alır. Her doktor bu zamanı harcamak istemez. Ya da harcaması mümkün olmayabilir, eğer devlet hastanesinde çalışıyorsa.

Bazı doktorlar ise ne kadar çocuğa bakarlarsa o kadar çok para kazanacakları için işi uzatmaktan hoşlanmazlar. Ebeveynler de bilinçsiz ise çabuk sonuç almak ister.

21 Eylül 2011 Çarşamba

Kızgın psikiyatristler ve halkın bilme hakkı

METİN MÜNİR

Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği konusunda yazmaya karar verdiğimde psikologlardan olumsuz tepki alacağımı biliyordum.

Buna rağmen aldığım mailler beni şaşırttı.

Şimdiye kadar hiçbir yazıma bu kadar çok tepki almadım. Beni bundan daha çok şaşırtan bu cevapların bazılarının düzeysizliği oldu. Bugüne kadar aldığım maillerin hemen hemen hepsini, hemen hemen hiç dokunmadan yayımlıyorum.

İsteyenler bugün Milliyet.com.tr’de yazımın altında okuyabilir.

Neden o kadar kızdı bazı psikologlar?

Sadece resmin bir başka yanı olduğunu göstermeye çalıştım.

Ne kadar kızarlarsa kızsınlar resmin o yanı var.

Belki bunun, ilk defa, ciddi bir gazetede yüksek sesle ve herkesin açıklıkla anlayabileceği bir şekilde söylenmesi hoşlarına gitmedi.

Doktor olmadığım için bu konularda yazmamalıymışım. Neden?

Futbol konusunda yazanların futbolcu, uzay konusunda yazanların astronot, yemek konusunda yazanların aşçı mı olması gerekir?

Cahil ve sorumsuzmuşum.

Kardeşim şizofren, yakın bir akrabam bi-polar olduğu için uzun yıllardan beri bu konularla ilgileniyorum. Birçok kitap okudum, iyileşeceğim diye nafile, ilaçtan ilaca geçen şizofrenler ve hayatlarının bir bölümünü cehennemde yaşayan bi-polarla ilgili olarak. Geçen haftaki yazı dizisini okumadan önce de bir buçuk ay konuyu inceledim.

Sorumsuz değilim. Bir konuda birden çok düşünce ve seçenek olduğunun, her şeyin siyah beyaz olmadığının söylenmesini istedim. Ben söylemese idim kim söyleyecekti? Bu dilsizler ülkesinde kim çocuklar için ilaçtan başka yollar olduğunu, kim bulup anlatacaktı? Kim anlatacaktı Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğinin çok katmanlı, bilinmeyenlerle dolu olduğunu?

Halkın bilme hakkı vardır ve bu hakkı onlara kullandırmak gazetecilerin işidir.

Hiddet ve hakaret gerçekleri değiştiremez:

Bu ülkede değerli birçok psikoloğun olduğunu biliyorum. Psikiyatrinin ve psikotik ilaçların bazı kişilere ve hastalıklara iyi geldiğini de kabul ediyorum. Prof. Dr. Cüneyt İşeri’nin sözleri ile “Psikiyatrik hastalıklar da aynı diğerleri gibi (enfeksiyon, kanser, vs...) ilaçlarla tedavi edilme potansiyeline sahiptir ve nitekim edilmektedir de.”

Ama bu bazı gerçekleri değiştirmez. Psikiyatri tıp meslekleri arasında bilimsel temeli en zayıf olandır. Akıl hastalıklarının vücuttaki uzantısına dair bilgi olağanüstü ilkeldir. Çoğu zaman psikiyatristlerin koydukları teşhislerin yeteri kadar bilimsel geçerliliği yoktur. İnsanların modern hayata verdikleri normal tepkileri, ilaçla “tedavi etmeye” geçirmeye olağanüstü hevesli psikiyatrist(*) sayısı az değildir. Bunu ben de değil dünya çapında psikiyatristler(*) söylüyor.

Dikkat eksikliği için reçetelenmesi gereken hapları, yapacakları yan etkiyi ve bağımlılık tehlikesini göz ardı edip lise ve üniversite öğrencilerine kırmızı reçete ile veren doktorlar var. Bunu da okuyucularım ve konuştuğum eczacılar söylüyor.

Aslında gözleri kör, yürekleri mühürlü değilse biliyorlar: Psikiyatrik “hastalıkların” çoğu aslında bir hastalık değildir. Doktor Uğur Yılmaz’ın sözleri ile: “Mekanizması belli değil; tahlil ve tetkiki yoktur. Tedavide kullanılan ilaçların da neye etki ettiği belli değildir.”



OKUYUCU MEKTUPLARI


FINDIK BEYİNLİSİNİZ
Metin Münir bence fındık kadar olsa da beyninizi daha verimli kullanabilirsiniz. Mesela sosyal sorumluluk alarak, mesela çocuk esirgeme kurumuna bağış yaparak, mesela Lösev e gidip bir çocuğu alnından öperek veya en iyisi susarak. Lütfen haddinizi aşan yazılar artık yazmayın!
Yavuz Sağlam
istanbul faculty of medicine department of Orthopedics & Traumatology
Capa/istanbul/TURKEY
***
İLAÇ DÜŞÜNCELERİ
Merhaba, ben 23 yaşında üniversite son sınıf öğrencisiyim. Obsesif-kompulsif bozukluk ve bipolar duygu bozukluğu tanılarıyla yaklaşık 6 yıldır farklı farklı ilaçlar kullandım ve kullanmaya devam ediyorum. 3-4 farklı psikiyatriye de gittim. Ben sadece size teşekkür etmek istiyorum. Son yazı diziniz sayesinde bazı şeyleri gözden geçirme gereği hissettim. Belki ilaçlarıma devam edeceğim ama en azından hastalıklarımı ve kullandığım ilaçları daha çok araştırma ihtiyacı duymama sebep oldunuz. Herşey için çok teşekkürler. Saygılarımla...
***
METİN BEY , O SÖZ ETTİĞİNİZ HASTALIKLAR BENCE ESKİDEN YOK DENECEK KADAR AZDI. ŞU AN ÇEVRE KİRLİLİĞİ , GIDA KİRLİLİKLERİ İLE BEYİN VE TÜM VÜCUTTA AĞIR METALLER BİRİKMEKTE VE FONKSİYONLARINI BOZMAKTADIR. KARŞIMIZA ALZHEİMER, DEMANS HİPERAKTİVİTE, KANSER, KALP DAMAR HASTALIKLARI ARTMAKTADIR KANAATİMCE. TÜRKİYEDE MISIR ŞURUBU GERÇEĞİNİ Kİ ( AVRUPADA YASAKLANDI, UNUTMAMAK LAZIM Kİ KARACAĞER YAĞLANMASI , DİABET , TRİGLİSERİT YÜKSELMESİ BİLİNEN YAN ETKİLERİDİR) VE BUNUN GİBİ SAĞLIĞA ZARARLI GIDA MADDELERİNİ, ARAŞTIRMANIZI TOPLUMU BİLİNÇLENDİRMENİZİ RİCA EDERİM. SADECE BU KONUDA DOKTORLARI DEĞİL SİSTEMİ DE YARGILAMAMIZ GEREKİYOR BENCE. BU KAPİTALİST SİSTEMDE , BU GİBİ NEDENLER ARAŞTIRILMAZ DİREKT HASTALIĞIN TEDAVİSİ ÖNCELİKLE YAPILMAKTADIR..KORUYUCU SAĞLIK SİSTEMİ BUNUN İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR. SAĞLIK, KAPİTALİST SİSTEMDE EN ÇOK KAZANDIRAN SEKTÖR OLMUŞTUR. SAĞLIK, HİÇBİR ŞEKİLDE İLAÇ SEKTÖRÜ DAHİL ÖZEL OLMAMALIDIR. HASTALIKLARA NEDEN OLAN YİNE BU SİSTEMİN DUYARSIZLIĞI DIR. PROF.DR.AHMET AYDIN GİBİ ÇOK DEĞERLİ BİLİM ADAMLARIMIZ BİZİ VE SİZ DEĞERLİ GAZETECİLERİMİZE YOL GÖSTERİCİ OLMALIDIR. O YÜZDEN TEK YANLI DÜŞÜNMEK SAĞLİKÇILARA HAKSIZLIK OLACAKTIR. BU KONUDA ANLAYIŞINIZI VE DESTEKLERİNİZİ BEKLİYORUZ. SAYGILAR.
Yıldız Avşar
***
Lokum olmuş hocam elinize yüreğinize sağlık /
Bir gazeteci/yazar son derece kıymetli sütunlarını nasıl daha farklı ve değerli kılacak bir konuya yer ayırır? İşte böyle.
Satırlarınız ümit ediyorum; gazete sahiplerinin tonla para ödeyip, sayfada yer verdiği ve apık-sapık (alakasız) şeyler yazarak ahaliyi boş yere meşgul ederek, mürekkep harcayanlara örnek olur.
Bekliyoruz. Devamını ve aydınlatıcı yorumları.
İyilikler içinde kalın.
Atanur Onur
***
YAZMAYA DEVAM EDİN
Hekimlerden çok menfi tepkiler aldığınızı yazmışsınız. (Hekim forumundan haberdar oldum) Ben bir hekim olarak aynen sizin gibi düşünüyorum. Hatta sizin düşünme tarzınız benimkinin yanında hafif bile kalır. Psikiyatrik hastalıklar aslında bir hastalık değildir. Mekanizması belli değil; tahlil ve tetkiki yoktur. Tedavide kullanılan ilaçların da neye etki ettiği belli değildir. SSS'ni etkileyen ilaçlar gibi plasebo etkisi yanında uyku ve sersemlik yapan ilaçlardır. Hastalara baktığınızda hiç birisinin tedavi olmadığını görürsünüz. doktora gidip ilaç yazdırarak meşgul olmaktadırlar o kadar. Bu şekilde ilaç adı altıda uyuşturucu pazarlaması da yapılmaktadır. LSD vb. açıkça ilaç olarak önerilmektedir. Dünyada da bu konuda bir çok akım vardır. DSMF+ denilen hastalık ilacı da tamamen ilaç satmak için uydurulan bir katologdur. BU katologdaki tanımlara bakarsanız bir çok hastalığın kendinizde de bulunduğunu görürsünüz. Size tepki gösteren kişiler eğitildikleri gibi konuşmakta fakat hiç düşünmemektedir.
Bence yazmaya devam edin.
Dr. Uğur Yılmaz (genel cerrahi uzmanı)
***
Psikiyatrik ilaçlar : Kaleminize sağlık...
Pskiyatrik ilaçlar ve doktorların yaklaşımları ile ilgili verdiğiniz bilgiler ve yorumlarınız çok gerçekçi. Biz bunu oğlumuzun üniversite sınavlarına hazırlanırken yakalandığı depresyon tanılı sorunlar esnasında yaşadık. 9-10 ay kadar kullandı oğlumuz Ciplarex vb.ilaçlardan ve yaşayarak gördük ki kullanmasa da olurmuş gerçekten de. Kendi kararıyla bıraktı ilaçları, biz de destekledik ama gerek doktor arkadaşlarımız gerekse de çevremiz hiç desteklemedi bu kararı ; ama biz ailece kararlıydık ve kurtulduk bu çemberden...Sorunlar tamamen ortadan kalkmadı ama ilaçsız dönemi daha iyi geçirdiğimizi gözledik ; ilaç tedavisinin yan etkilerinden ve yarattığı olumsuz "hastalık" havasından da kurtulduk.Sorunlarımızı artık depresyon olarak değil gençlik sorunları/çatışmaları olarak tanımlıyoruz.
Bu aydınlatıcı yazı dizinizin pek çok aileye de ışık tutacağına ve onları da, bizim kurtulduğumuz gibi, bu doktor-ilaç-doktor döngüsünden kurtaracağını umuyorum.
Saygılarımla,
Hakkı TÜTÜNCÜLER
***
psikiyatri, ilaç, hiperaktivite
Psikiyatride ve özellikle hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda ilaç kullanımı ile ilgili yazılarınızı okudum ve görüşlere açık olduğunuzu ifade etmenize sığınarak birkaç değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Böyle bir konuyu irdelemeden önce konuyu hangi zeminde tartışacağımızı belirlemek gerekir. Benim önereceğim "ortodoks" olarak adlandırılan, pozitif yani kanıta dayalı bilimdir.
Günümüzde bilimsel olarak ruh ve beden arasında bir ayrım olup olmadığı tartışılmamaktadır, yani ruhsal veya psikiyatrik adı altında anılan hastalıklar da organik hastalıklardır. Özetle tüm insan duygulanımları ve davranışları moleküler düzeyde de olsa organik değişimler tarafından belirlenmektedir. Sonuç olarak psikiyatrik hastalıklar da aynı diğerleri gibi (enfeksiyon, kanser, vs...) ilaçlarla tedavi edilme potansiyeline sahiptir ve nitekim edilmektedir de.
Gelelim diğer konuya. Yaşadığımız vahşi kapitalist süreçte pek tabi ki hangi ilaçların üretileceği, hangileri hakkında farkındalık yaratılacağı, hangi araştırmaların yapılacağı, vs. hemen tamamen ilaç endüstrisi tarafından belirlenmekte ve temel amaç ta karlılık olmaktadır. Bunun başka türlü olmasını beklemek de zaten biraz saflık olurdu.
Eğer hiperaktivite ve dikkat eksikliği olan bir çocuğunuz olsaydı, hele hele ikiz çocuklarınızdan bir tanesi tamamen normal, diğeri hiperaktif olsaydı eminim bu durumun eğitimden, yetiştirmeden kaynaklanmadığını, hiperaktif çocuğun tavırlarının "her çocukta olur" diyerek geçiştirilemiyecek kadar farklılık sergilediğine bizzat tanık olurdunuz. Özetle mesajım şudur: Endüstri elbette ki bazı hastalıklardan yararlanarak karını artırmaya çalışacaktır, ancak bu durum hastalıkların mevcut olmadıkları ve de her zaman çok başarılı olmasa da ilaçlarla tedavi edilemeyecekleri anlamına gelmez.
Saygılarımla
Prof. Dr. Cüneyt İşeri
***
YANLIŞ TANI VE RİTALİN
Sayın Metin Münir;
Yazılarınızı sürekli takip ediyorum. Son iki gündür de ele aldığınız köşe yazısı konunuzu daha dikkatli takip etmekteyim. Konuyla ilgili deneyimlerinizi paylaşa bilirsiniz demişsiniz.
Bende sözü uzatmadan hikayemi anlatmak istiyorum. Benim oğlum 8 yaşında geçen sene okula başladığın da sorunlarda beraberinde başladı. Okul idaresinden sürekli aranıyordum oğlunuz çok yaramaz diyorlardı 6 ay kendimizce birşeyler yapmaya çalıştık. En sonunda bulunduğumuz il de çocuk ve ergen psikiyatrisine gitmeye karar verdik. Dururmumuzu izah ettik ve oğlumuza testler yapıldı . Sonuçları almaya gittik doktor bize çocuğunuza yapılan psikoljik testler sonucunda hiperaktivite ve dikkat eksikliği tehşisini koydum dedi. Yapılacak tek şey ilaç tedavisi başka yolunuz yok dedi. Eşimle beraber şok olduk. Daha ne olduğunu özümseyemeden ilaçın faydalarını dinlerken bulduk kendimizi ben ağlamaya başladım doktor bunun yersiz olduğunu çocuğumun hasta olduğunu ve ilaçla bunu kontrol altın alacağını söyledi. Çaresizlik çok kötüydü duvara çarpmıştık sanki! İlacımız RİTALİN di. Ama son derece masumdu öyle güzel anlattıki ikna olduk en azından okul bitene kadar devam eder sonrasında başka şehir de üst tetkik yaptırırız dedik. ilaca başladık. Bununla beraberinde oğlumun şikayetleride başladı. Baş dönmesi,mide bulantısı,iştahsızlık bu arada oğlum çok sakin ama bunlar normaldi çünkü doktor bunlar ufak belirtiler olacak demişti. Sankiliği içinde uyuşturulmuyor sadece olması gereken sakinliğe geldi siz alışmadığınız için size öyle gelebilir demişti. Okuldan geri dönüşümler gelmeye başladı. Herşey süperdi. Ama biz sadece okulda kullanıyorduk evde ve hafta sonları kullanmadık. Bir süre sonra oğlum okuldan eve geldi. Öfke nöbeti içindeydi resmen kriz geçiriyordu hemen doktoru aradım normal mi diye evet normal dedi. İlaç vucuttan çekilme yapıyor dedi. Onu engellemek için başka ilaç daha verdi (RİCUS) Bu da bize başka yan etkiler yaptı doktoru aradım ilacı kesti. Ama benim oğlum ilacın etkisi bitmek üzereyken hep kriz geçirmeye başladı. Arada sırada kalbim hızlı çarpıyor anne diyordu hareketliliğine veriyorduk. Meğersem yan etkiymiş bilemedik. Doktora 6 ay gittik.  Ama derdimiz bitmedi arttı . Ailece zor zamamanlar geçirdik. En son tatil dönüşü CONCERTA ya başlayalım dedi. Nihayet okullar kapandı. Bizde araştırmaya başladık DEHA hastalığını kim ilaçsız tedavi eder ne yapmalıyız diye çünkü ilaçın çok fazla zararlarını gördük.Üstelik ilaç kullanılmadan önce hastaya bazzı tıbbı testlerinde yapılması gerektiğini ama bunların çocuğumuza yapılmadığını sadece psikolojık testler sonucu ilaca başlandığını düşünürseniz ! DR.TANJU SÜRMELİ hocamızı bulduk randevu aldık ve gittik . Durumumuzu izah ettik. Çocuğumuza DEHA tanısının konduğunu ve bunu ilaçsız çözmek için yardımını istedik. Hocam bunun içinde kendisinde muayene etmesi gerektiğini çıkan sonuca göre tedaviyi konuşuruz dedi. Ve daha önceki doktorumuzun yapmadığı bir çok sağlık testi yaptılar . Daha test aşamasında doğru ve güvenilir ellerde olduğumuzu hissetmiştik. Benimde çocuğum ilaçsız DEHA dan kurtulacaktı. Sonunda neticeyi alma günü gelmişti. Hocamın odasındayız ben eşim bebeğim oğlum ve annem heyecanla beklerken Tanju hacam çıkan sonuçlara göre çocuğunuza yanlış tehşis konmuş oğlunuzda DEHA tanısı yoktur dedi. Sevinsek mi üzülsek mi? 6 aydır neler yaşamıştık . ilaç kullandık .meğer diyer doktorun çekilme dedikleri krizler çocuğumu mahvediyormuş. Hepimiz bir birimize bakıp vicdan azabı çekip ağladık. Bu arada testlerin neticesinde oğlum PARLAK ZEKALI çıktı . Düşüne biliyor musunuz PARLAK zekalı. Eski doktorumuz DEHA ile parlak zekalılığı bile ayırt etmeyi bilmeden bize RİTALİN verdi. Toplumumuzun ihtiyacı olan üstün zekaya sahip olan bir beyin ve bir aile ilaçla uyuşturulup yok olmak üzereydi. Tanju hocama minnettarız. Oğlumu ve bizi ipten aldı deyimini kullanabilirim. Her ne olursa olsun ilaca HAYIR diyoruz. Ve artık biz de sizlerin aracılığıyla sesimizi duyurmak istiyoruz .
***
Tek kelimeyle komik - çocuklara şeker gibi verilen concerta ve ritalin
Sayın Münir Bey,
Yazınızda okudum Çocuklara şeker gibi verilen concerta ve ritalini yazmışsınız size bu vesile şükranlarımı bildiririm.
Doktor olmadığınız halde tüm gerçekleri bu millete anlayacakları şekilde anlatmışsınız ancakki bu millet nerede neden geleceğimiz olan çocuklarımız bu ilaçlarla uyuşturulup beyinlerini yok ediyorlar ve herkes seyirci kalıyor bu duruma.
Bende bu konunun örneği olarak üç yıldır hayatımızı mahveden ülkemizin en büyük üniversitelerinde prof'üm diye yazıp verdiği üç çeşit ilaçlarla çocuğumun beynini uçurduğunu söyleyip hayatımızı mahvettiler şimdi bizi kaderimize bıraktılar ne olursunuz size yalvarıyorum bu konunun sağlık bakanlığının ve hatta başbakanımızın duyabileceği şekilde sürekli yazmanızı ehemmiyetle arz ederim. Saygılarımla,
Sesini duyuramayan vatandaş
Nur TÜRKCAN
***
KINAMA
Sayin Munir,
Alaniniz olmadigi icin hic bilginiz olmayan bir konuda sanki oteriteymis gibi kesin hukumlerle yazdiginiz Psikiyatri yazilariniz nedeni ile sizi kiniyorum, gazetenizide buna alet oldugu icin kiniyorum. Bunu kimlerin hesabina yaptiginizi bilemiyorum ancak, en buyuk zarari binlerce hasta cocuga ve insana verdiginizi bilmenizi isterim.
Doc.Dr. Hüseyin ÖZKAN
***
TALİHSİZ YAZILAR
DEHB hakkında yazdıklarınız talihsiz bir yazı olmuş sizin adınıza. DEHB biyolojik temelleri sağlam atılmış bir hastalıktır. Önce ayrıntılı bir tarama yapmanızı öneririm. Bilmediğiniz konular hakkında kulaktan dolma bilgilerle yazmayı bırakmanız yazarlık kariyeriniz adına daha hayırlı olacaktır. Bu yazınızda anlattıklarınız sınır problemi olan çocuklar için doğrudur, DEHB olan çocuklar için kesinlikle geçerli değildir. Biraz araştırın ve öyle yazın lütfen bundan sonra insanları yanlış bilgilerle yönlendirmeniz etik bir davranış değil.
Huseyin Ozkan
***
ÇOCUKLARIMIZ
Ozel durumlu "special needs" cocuklara ozel ders vermekle olusturdugum yaklasik 23 yillik bir kariyerim var ve gordugum tek sey: sorunun sadece ve sadece anne ve babalarda olduğudur.
Hep ogrencilerimi nasil sectigimi sorarlar. Benim ise tek cevabim vardir: ogrenci secmem anne baba secerim.
Cunku temelde tum cocuklara inanir ve onalara guvenirim. Yaptigim ilk ve en onemli is, cocukla aramizda belli bir mutabakat olacagini ve bu mutabakata uydugumuzda ikimizin de mutlu bireyler olarak hayatlarimizi surdurebilecegimizi gostermektir. Tanimlanmis kurallarin cocuklari cok rahatlattigini ve ustlerindeki gerginligi neredeyse yokettigini gordum. Otoriteyi cocugun rizasini alarak ve uygulama mekanizmasina dahil ederek saglamak o denli etkili bir yontem ki hep cok olumlu sonuclarla karsilastim.
Ornegin 'zeka geriligi' nedeniyle okuldan atilmak istenen bir cocukla calismaya basladiktan bir kac yil sonra onun okuldaki 'Principal's Award'a dek uzanan basarilarina gozattigimda ozellikle ana babalarin ve kimi okul yoneticilerinin bu konuda ne denli zayif birikimlere sahip olduklarini gordum.
Ilaclar konusunda yazdiklarinizi ben yillardir ebeveynlere anlata anlata dilimde tuy bitti. Genellikle ilk isim cocuklari ilactan kesmek oluyor. Gerci ebeveyn Dr. unvanli birinin soylediklerine daha fazla ehemmiyet verdigi icin bu konuda zor ikna ediliyor. Sonucta bir karar vermek zorunda kaliyor ve bir de sizin dediginize uyalim gibisinden cumleler esliginde tavir degisikligine gidiyorlar.
“Special Needs” dedigimde sadece zor ogrenen ya da hasari cocuklari kastetmiyorum, ustun zekali cocuklar ve her hangi bir konuda fazla yetenekli cocuklar da bu kategoriye giriyor. Her cocuk ayri bir 'vaka' ve her cocuk icin ayri bir metododlji gelistirmek gerekiyor.
Hayattaki en mutluluk verici basarilarim cocuklarimla elde ettiğim basarilar oluyor. Buradaki bireysel haz hic bir konuda bu denli yuksek olmuyor.Bence temel nokta cocugun 'rizasini yaratmak' (creating the consent)... Gerisi zaten cocugun lokomotif gorevi aldigi siradan bir 'process' olarak suruyor. Yeter ki onlarin hizina yetisebilelim. Bu konuda Cornell Uni'den bir profesor arkadasimla beraber hazirlanmis ve tum catisi kurulmus bir workshop projemiz mevcuttur.
Ali Erdogan

***
İLAÇ ALAN MİMLİ DURUMA DÜŞÜYOR
Ben Gaziantep'te özel bir okulda öğretmenim. Bu konuyla paralel gözlemlediğim bazı şeyleri sizinle paylaşmak isterim.

1- Özellikle hırslı velilerimiz bu tarz bilime ve ilaçlara aşırı rağbet ediyor. Çocuğunun herhangi bir alandaki başarısızlığında direkt bu alandaki hekimlere başvurduklarını düşünüyorum. Bir veli toplantısında velim çocuğunun ilk sınava oranla ikinci sınavda puanını yükseltmesini aldığı ilaçlara bağladı. Çocuğunda dikkat eksikliği olduğunu hekim onaylamış ve buna bağlı olarak öğrenci hap kullanmaya başlamış. Hap kullandıktan sonra da başarısındaki artışı gururla anlattı. Buradaki büyük sorun ise akademik başarının ilaç veya haplarla geleceği inancı; benim çocuğum zeki, başarılı ama işte dikkat eksikliği var, konsantrasyon eksikliği var... Bu da sorunların özüne inmeyi engelliyor.

2- Bir diğer önemli şey ise, yerinde durmayan, yaramaz diye tabir ettiğiimiz öğrencilerin durumu, bir başka deyişle hiperaktivite bozukluğu. Yine bu tarz durumlarda da veliler bu ilaçlara çok başvuruyor. Bu ilaçlar çocukları adeta uyutuyor. Öyleki velim bana gelip çocuğum bugün ilacını almadığı için fazla yaramazlık yapabilir gibi uyarılarda bulunuyor. Kişisel gözlemlerimde de ilaç aldıkları gün daha sakin olduklarını ama bunun onlara akademik bir yönde herhangi bir katkıda bulunduğunu sanmıyorum.
Dahası bu çocuklar ilaç aldıkları için güven kaybediyor, artı ilaç kullandıkları okul içinde yayılınca hem öğrenci arkadaşlarından hem de öğretmenler tarafından mimli öğrenci durumuna düşüyor. Bu psikoloji ise bu öğrencileri daha agresif ve saldırgan hale getiriyor.

3- Zaten sistem gereği sınav ve yarışmacı sistem içinde müthiş baskı gören çocuklar bu tarz ilaçlarla kendilerini çok daha yalnız ve güçsüz hissediyor. İlaçların fiziksel etkisi hakkında bir bilgim yok ama benim gözlemlediğim çocukları sadece sakinleştirdiği, adeta uyuşturduğu.

Mutlaka bilime olan güven ve inancım sonsuz. Ama sizin yazınızda bu işin de belli bir rant etrafında döndüğünü okuyunca bu tarz ilaçların etkisinin ciddi anlamda tartışılması gerektiğine inanıyorum.

NOT: Özel bir kurumda çalıştığım için isim-soyismimi herhangi bir yerde kullanmazsanız sevinirim.
***
YAN ETKİ VE ZARAR DEMİŞKEN
bilimsel yöntemler ve veya tedaviler ancak bilimsel çalışmalarla çürütülebilir.
İlaçların yan etkileri ve zararları demişken, yaptığınız sansasyonel haberlerin bazı çocuklara ve ailelere ne kadar zarar verdiğini hiç düşündünüz mü?
Yani zarar verici etki sadece ilaçla değil, sizin kullandığınız yöntemle de olabiliyor.

Türkiye'de çocuk psikiyatri alanında dünyaca duyulmuş bilim adamları var.
Lütfen bilimsel içerikli ve araştırmacı gazeteci sıfatı ile haber yapınız.

Yrd.Doç.Dr. Bilge Burçak Annagür
Selçuk Ünv. Selçuklu Tıp Fak
Psikiyatri AD.
***
KIRK FIRIN EKMEK
Ben Hollanda da aile terapisti olarak calisiyorum.. Evet insanlari kolay damgaliyoruz ozellikler cocuklara ADHA ve PDD-NOS tesiz koymak moda oldu. Konusarak tedavi etmek isin sanati, ama bunun icinde 40 firin ekmek yemek lazim. Bu konuda aileleri uyarmak lazim umarim sizin yazilarinizi okurlar ve anlarlar..
Nese Budak
***
KINIYORUM
Bir Tıp Biliminin ürettiği bozuklukları(hastalık değil bozukluk) psikiyatrinin uydurma hastalıkları diyerek alay konusu yapmanız, en hafifi ile ruhsal sorunları olanlar için haksızlık. Sizi kınıyorum.
Bünyamin Gümüş
Psikiyatrist

VE .... Metin Münir beyefendinin eğitiminin ne olduğunu bilmiyorum. 2 gündür muhtemelen yarın da ehil olmadığı bir alanda ahkam kesmektedir ve kesmeye devam edecektir. İşte bu nedenledir ki gazeteciler de en az siyasetçiler kadar güvenilmez bulunurlar. Psikiyatri ile ilgili yazdığı yazılar sonuçları itibarı ile demokratik ülkelerde ciddi sorumluluklar gerektirir. Ciddi Psikiyatrik rahatsızlıklarda kendisine ve çevresine zarar verme riski oldukça fazladır. Metin Münir beyefendinin bu yazılarından etkilenip ilaç tedavisini aksatan hastaların yaşadığı sıkıntılardan, maddi manevi kayıplardan, 1.Kendisi, 2. Bu yazıları yazmasına izin veren gazetesi sorumlu olacaktır.
Bünyamin Gümüş
Psikiyatrist
***
PSİKİYATRİ İLE İLGİLİ YAZINIZ HAKKINDA
Oncelikle size kendimi tanitayim. Ben Cleveland Clinic ve Johns Hopkins Hastanelerinde psikiyatri egitimi aldim, halen psikiyatri uzmani ve psikosomatik tip (konsultasyon psikiyatisi) alaninda Yan Dal uzmanlig yapiyorum. Yaklasik 6 senedir psikiyatri egitimi aliyorum, 5 yil uzmanlik, bir yil yandal.

Sizin neyi elestirmek istediginizi anliyorum ama cok yanlis bir yerden bakarak, cok buyuk bir hata yapiyorsunuz. Size buyuk bir memnuiyetle bildiklerimi anlatmak isterim.

Psikiyatri insani 4 ayri perspektiften gorur.

Hastalik
Davranis
Boyutsal (karakteristik)
Hayat Hikayesi

Izin verin bir ornekler size aciklayayaim.

Bir araba dusunun.

Arabanin Markasi
Arabanin motoru
Arabanin surucusu
Arabanin gittigi yol

Esas olarak , kaide olarak, hastaliklar ilacla tedavi edilir, davranislar ikna ederek davranis degistirme ile tedavi edilir (psikoterapi budur), boyutsal ozellikler degistirilmez ama kisi bilgilendirilir, hayat hikayesi, kisinin durumuna gore yine psikoterapi ile degistirebilir.

Simdi araba ornegiyle size aciklmaya calisayim. Bazi sorunlar hem motordaki sorundan kaynaklanir hem de surucu hatasindan. Bazi sorunlar hayat hikayesinden (PTSD) kaynaklanir, bazilari tamamen fabrika hatasidir. Ve bircogu da bunlarin kombinasyonudur.

Dikkat eksikligi sendromunu ele alalim. Bu sendrom hem biyolojik temelleri olan hem de sorunlu davranislara yol acan bir durumdur. Fronntal lobda kanlanma azalmasi etiyolojisi kiside dikkat eksikligine mahal verir bu da davranis sorunlarina yol acar.

Davranis sorunu psikoterapi ile (Kognitif bilissel terapi) , biyolojik sorun ilacla giderilmeye calisilir.

Ilke budur.

Sorunlu bir arabaya hem motor yagini degistirerek , lastikleri degistirerek hem de surus teknikleri ve hangi yolda gidilmesinin uygun oalcginin egitimini vererek yardim edebilirsiniz. Bu nedenle psikiyatride birden cok perspektif vardir. Bu size anlattigim ayni zamanda Johns Hopkins ekoludur (Perspectives of Psychiatry). Arzu ederseniz bu konuda size cok uzun ornekler verebilirim.

Psikiyatrideki tum sorunlar mevcut klasifikasyon olan DSM'de listelenmistir. DSM bir `field guide` kilavuzudur. Yani semptoma listesidir. Bir diyagnostik kilavuz degildir. Hastaliklarla davranislar, hayat hikayesi sorunlari hepsi ayni yerde gruplanir. Sizin ve bircok kisinin kafasini karistiran budur.

Ilacla tedavi edilmek konusunda:

Diyabet ornegin, pankreastan insulin salgilanmamasina bagli biyolojik bor sorundur. Ama kisinin davranisi da diyabet tedavisinde etkilidir. Ornegin kisi diyetine dikkat etmezse, hastalik tam anlamiyla tedavi edilemez. Benzer analoji tum tip branslarinda vardir ama `implicit` dir, Psikiyatri de biz bunlari `explicit` hale getiriyoruz.
Yazinizda ele aldifginiz ve `uydurma hastalik` olarak soylediginiz her sey davranis spektrumuna giren seylerdir, hastalik olmak zorunda degildir. Ornegin, madde bagimliligi, patolojik kumar hastaligi, hiperseksuel bozukluk, hastalik degildir, davranis bozuklugudur. Ilac bu durumlarda davranisi degistirmek icin verilebilir. Hastaligi tedavi etmek icin degil. Ancak ornegin sizofrenide ilac tamamen beyindeki biyokimyasal sorunu duzeltmek icin etyolojiye yonelik verilir.

Etyolojiye yonelik ilac kullanimi `kur` icin Semptoma yonelik ilac kullanimi `semptomatik` tedavi icin verilir.

Bu diger tip branslarinda da boyledir.

Ama sizin kafanizi karistiran `davranis` in etyoloji olabilecegini yoksaymanizdir. Davranis basli basina bir etyolojidir insanda ve bazen psikiyatrideki bircok gercek hastaligi maskeleyebilir.

Beni dogru anlamaniz cok cok onemlidir. Size tum samimiyetimle bunu anlatmak isterim. Cunku yazinizdaki bakis acisi cok cok yanlistir.

Dr Ulas Camsari
Psikiyatri Uzmani
University of Maryland
Psikiyatri Bolumu
Baltimore, ABD
***
TEŞEKKÜRLER METİN MÜNİR...
Bu yazı dizinizden dolayı size teşekkür ederim. Sizin bu çalışmanızı tanıdıklarıma da söyledim ve okuttum. Kimileri kesip saklayacak ve arada bir yeniden okuyacak.

Sizin yazdığınız yanlışlıkları yapan, içinde tıp doktoru da olan bir çok aile var. ( Gerçi doktorlar kendi çocuklarına ilaç verirken elleri titriyor ama başkalarına ilaç yazarken epeyi cömertler. )
Celalettin Demircioğlu,
Emekli Bankacı
Mersin
***
SİZE YAKIŞMADI
Yazdıklarınız ciddiyetten uzak dogrulugu olmayan bilgiler.öncelikle siz doktor degilsiniz doktor tedavisi hakkında yorumda bulunamazsinız.sizin doktor diye calısmasını sundugunuz adamın dısında bu concerta ve ritalin ve strattera ilaclarının ne kadar faydalı olduguna dair tûrkiye ve avrupa üniversite calismaları var.bırakın tedaviyi biz yapalım sizde burçlar hakkında yorum yazın.bence milliyet gibi ciddi bir gazetede yeriniz yok istifa edin...
Enaz ana dilim kadar ingilizce bilirim.sizin burda koydugunuz calısmaların binlercesinide okudum.amacım ilaç yada firma savunmak degil.herseyden önce dikkat eksikligi ve hiperaktivite bozuklugunun dünyada tek tedavisi vardır oda ilk secenek metilfenidattır.ritalın ve concerta ıle baslanır daha sonra stratteraya gecilir.dünya bunu böyle yapar.bir gazeteci dedi diye tedavimizden vazgecemeyiz.vazgecersek asosyal davranıs bozuklugu olan bipolar gazeteciler yetistiririz. metilfenidatla tedavi olmus cocuklarin basarı oranlarına bakın ve utanın bence.
CEMİL AYDIN
***
ÖNCE ZARAR VERME
Tibbiyede ilk ogretilen temel tip kurali "primum non nocere" (hastaya zarar vermeme) ilkesidir. Bizler bu temel kurala gore hareket ediyor ve once hastamizin sagligi ve mutlulugunu hedefliyoruz. Tibbin (ve bu arada psikiyatrinin) cok dusmani var ve hep varoldular. Bunlarla mucadele etmek de hastaliklarin kokunu kazima cabalarimizin bir parcasi, zira sizin onerilerinize uyan bir grup hasta veya hasta yakini, belki de tedavilerini sonlandiracak veya hic basvurmayacaklar. Dunya Saglik Orgutu verilerine gore ruhsal hastaliklar, isgucu kaybina (yeti yitimi-disability) en cok neden olan hastaliklar arasinda. Yetiyitimine ek olarak bazi ruhsal hastaliklar, tedavi edilmediginde olumle sonuclanabiliyor. Ruhsal hastaliklarin tedavisinde ilaclarin gerektiginden fazla kullanildigi gorusu, bircok psikiyatr tarafindan da savunulmaktadir, ne var ki bu gorus ile "psikiyatrik tanilar uydurmadir" gorusu arasinda epeyce mesafe vardir. Bu iki gorus arasindaki belirgin farki gormemek, ancak kati onyargiyla aciklanabilir.
Saygilarimla,
Prof. Dr. Cengiz Kilic
Hacettepe Universitesi Tip Fakultesi
Psikiyatri Anabilim Dali
***
UYDURMA PSİKİYATRİ HASTALIKLARI
Psikiyatri konulu yazılarınızı iki gündür ilgi ile izliyorum. Yazdıklarınıza yüzde yüz katılıyorum. Böyle düşünmeme neden olan bundan dört yıl önce yaşadığımız bir olaydır.

Oğlumuz Anadolu Lisesi 2. sınıfta okurken, okulun rehberlik öğretmeninin önerisi ve yönlendirmesi ile kendimizi İzmir'in ünlü çocuk psikiyatristlerinden birinin muayenehanesinde bulduk.

Aynen dediğiniz gibi sadece konuşarak oğlumuza dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu teşhisi konuldu. Ve hemen gerekli tahlilleri yaptırıp ilaca başlamamız önerildi. Bu tahlillerin teşhise yönelik olmadığını, ilacın yan etkilerine çocuğun dayanıp dayanamayacağını öğrenmek için olduğunu söylememe gerek yok. Eczacı olan abimden ilacı alıp prospektüsünü okuduğumda dehşete kapıldım. İlaç tedavisi çocuğun dikkat eksikliğini giderse bile, belirtilen yan etkiler sadece bunun için göze alınacak şeyler değildi. Daha sonra Çocuk Hekimi olan kuzenime danıştım. Kesinlikle ilacı kullanmamamızı, oğlumuzu çok iyi tanıdığı için onun böyle bir tedaviye ihtiyacı olmadığını, yapılanın Rehber Öğretmen, Psikiyatrist ve ilaç firmalarının düzmeceleri olduğunu belirtti.

Sonuç olarak biz ilacı kullanmadık, bununla ilgili olarak başka hiçbir tedavi yapmadık. Bugün oğlumuz üniversite 1. sınıfta okuyor. Hem sosyal yaşamında hem de okul hayatında gayet başarılı bir birey, hiçbir psikolojik problemi yok.

Ancak çevremde bu kandırmacaya kapılmış onlarca aile olduğunu yakından biliyorum. Böyle önemli bir konuda insanları aydınlattığınız için sizi kutlarım.
M. KAYA
***
ANTİ-PSİKİYATRİ DAHA BAŞKA BİRŞEYDİR...
tebrikler.....en az on-onbeş insanın depresyonun pençesinden çıkması için yardım alma ihtimalini azalttınız ve büyük ihtimalle üç ya da dört kişinin intihar sebebiyle ölmesine katkıda bulundunuz..
belki de daha fazla....siz daha doğmadan önce bir çok insan bu fikirleri savunuyordu,üstelik sizden çok daha tutarlı bir biçimde.... önerim hiç olmazsa ruhsal acı çeken insanlara ve ailelere hacı-hoca-üfürükçülere gitmesini önerin...bu bile hiç yoktan iyidir...
Doğan Akyel
***
ÇOK ŞAŞIRTICI
Yazılarınızı ilgiyle okudum. En sonunda tedaviden bahsetmeniz ve bir anaokulu öğretmeninin önerileriyle bağdaştırmanız gerçekten çok ilgi çekici. Dört gündür babam da dahil olmak üzere pek çok kişi beni aradı ve sizin yazılarınızdan bahsetti. Özellikle babam yazılarınızdan edindiği bilgiye dayanarak, torunu için yapılan tedaviden çok endişelenmişti ve kararımızı bir kez daha gözden geçirmemizi istiyordu.
Sanırım yazmak için artık çok geç. "Gazeteciler için "konunun uzmanı" olmak şart değildir. Yazdığı konuya hakim olacak kadar bilgi sahibi olması yeterlidir." diye cevap vermiştiniz ilk e-postama. Yüksek tirajlı bir gazetenin çok okunan bir yazarı olarak, otoritesi olmadığınız, insan sağlığı ile ilgili bir konuda, karşıt görüşlere yer vermeden, bu kadar kesin ifadelerle görüş bildirmeniz bu kadar basit olmamalıydı diye düşünüyorum. Tabi insanlara "dolar alın çok karlı çıkarsınız" yada "falanca sektöre yatırım iyi sonuçlar doğurabilir" türünden bir görüş bildirmiyorsanız. Yazdıklarınızdan etkilenen çok sayıda anne-baba çocuklarını gerekli tedaviden yoksun bırakacak. Ancak bir süre sonra durum kötüleşince tekrar doktorlarının kapısında alacaklar soluğu. Yazılarınızda bahsettiğiniz ve söyledikleri bilimsel gerçeklere dayanmayan ve aslen ruh sağlığı ile ilgili olmayan kişilerin görüşleriyle, gerçek bilgiyi ve bilimi bir tutmanız çok şaşırtıcı.
Elbette söz ettiğiniz hastalıklar ehil ellerde değerlendirilip tedavi edilmeli ve elbette her ilaç aslında zehirdir. Mutlaka tutarlı davranmanın ve bir takım davranış önerilerinin durumu düzeltmeye faydası olacaktır. Ancak ne yazık ki bu hastalığın yada bozukluğun tedavisi; bir iki haftalık ipleri eline alma programı değildir.
Prof. Dr. Kerim Münir'in kardeşiniz olduğunu duymuştum. Bildiğim kadarıyla kendisi psikiyatrist ve özellikle de çocuk ve ergenlerle ilgileniyor. Acaba bu konularda dirsek çürütmüş bir bilim adamı olarak kendisinin görüşlerine başvurma şansınız oldu mu?
Dr. Tolga Ölçücü
(NOT: KERİM MÜNİR’İN KARDEŞİ VEYA AKRABASI DEĞİLİM)
***
DR CEM KINACI (OTİSTİK ATA 'NIN BABASI)
Sayın Metin Münir - Milliyet
son yazılarınızı büyük bir coşku ile izliyoruz.
Yıllardır dile getirdiklerimizi nihayet basın yoluyla da olsa ilgili makamlara aktarıyorsunuz.
Ben de bir otistik çocuk babasıyım ve yıllardır ilaç firmalarının güdümüne girmiş olan psikiyatri ve nöroloji camiasıyla boğuşuyorum.
2001 yılında sapasağlam çocuğuma devlet eliyle verilen zehir (civalı aşı) sonrasında 2-3 ay içerisinde otizm ile tanıştık.
O dönemde klasik görüşden başka bir bilgim olmadığı için psikiyatriye başvurduk ve çocuğumuza risperdal bize de bu sorunu gözmezden gelebilelim diye antidepresan (ki bana verilen ilaç 2 ay sonra ölümlere yol açıyor diye bakanlıkça yasaklandı!) verildi ve bir tedavisi yok, ancak eğitimle bir şeyler yapılabilir dendi ve eve geri postalandık.
Şok olmuştuk ve ilk 6 ay eşim ve ben birbirimizden gizli ağlaşıp durduk (şiş gözler insanı ele veriyor).
Ancak her ikimiz de öyle kolay teslim olacak insanlar değildik ve ilk şoku atlattıktan sonra araştırmalara başladık.
Önce Amerikadaki Autism Research Institute ile tanıştık, oradan 1967 den beri biyomedikal tedavilerle nasıl yol alınabileceğini hatta tamamen düzelmeler olabileceğini , otizmin metal bir hastalık olmayıp aslında genetik alt yapısı da bulunan metabolik sorunlar yumağının bir sonucu olduğunu öğrendik.
Daha sonra Ocean Neurologic Hyperbaric Center ile tanıştık ; beyin hasarlarını 1972 den beri tedavi ediyorlardı!
Daha sonrası zaten çorap söküğü gibi geldi. Tası tarağı toplayıp eğitime gittim ve dönüşte kendi çocuğumun tedavisine başladım. Ancak alınan başarılı sonuçlar etrafımızdaki diğer aileler tarafından fark edilince kulaktan kulağa öyle hızlı yayıldı ki kendimi otistik çocukların tedavisi için çırpınır konumda buldum. Aynı sorundan muzdarip bir baba olarak, üstelik de tedavi ile ilgisi bile olmadığı halde her çocuğa dayatılan zehirli ilaçlara ciddi bir alternatif olduğunu bizzat yaşayarak gördüğüm bir tedaviyi onlarla paylaşmamak olası değildi.
Birkaç yıl içerisinde dalga dalga yayıldı, başarılı sonuçlar internette izlendikçe artan bir sayı ile aileler bana yöneldi ve asli işimi yapamaz oldum. Bunun üzerine madem bu alanda çalışmak kaçınılmaz oldu öyleyse bu işi adam gibi yapmalısın ve ortodoks kafalara bilimin aslında ne olduğunu hatırlatmalısın diyerek yoğun bir araştırma, ardından da İngiltere ve Amerika ya eğitim amacıyla seyahatler başladı. Bir yandan öğreniyor bir yandan da öğrendiklerimi diğer aileler ve ilgilen doktorlarla paylaşmak amacıyla hemen her ay bir ilde konferanslar vererek toplumda bilinci yaygınlaştırmaya çalıştım. Bu konuda en büyük desteği de Cerrahpaşa Tıp Fak. Çocuk Sağ. Hast. ABD. Beslenme ve Metabolizma BD Başkanı Prof. Dr. Ahmet AYDIN dan, İÜ Adli Tıp Enstitüsü Adli Toksikoloji Lab. Başkanı Prof Dr Salih CENGİZ den aldım. 
(bakınız http://beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=1619:manifesto-otizm-tedavi-edilebilir-dan-ata-knac-protokolue&catid=55:otizm&Itemid=412 )
Zaman içinde çabalarımız 6 kıtada 55 ülkede ses getirip saygı görürken ülkemizdeki ilgili doktorlar tarafından önce görmezden gelindi, sonra olumlu sonuçlar alınıp hasta yakınları psikiyatri ve nöroloji uzmanlarından hesap sormaya başlayınca düşmanlığa dönüştü, hasta ve dolayısıyla para kaybetme başlayınca da belden aşağı vurmalar (şarlatanlık, umut tacirliği vb suçlamalar) başladı. Ancak ben ve benim gibi kimyasallara karşı savaşanların artan başarılı sonuçlarına karşın kendilerinin cılız sonuçlar almaları bizlerin daha çok taraftar kazanmadan yok edilmemiz gerektiğini düşündürmüş olmalı ki beni sağlık bakanlığına bu hastaların tetkik ve tedavilerini ilim ve fenne aykırı olarak yaptığım iddiasıyla şikayet etmişler. (bilim değil ilime aykırı imiş)
Sizin ilk yazınızın çıktığı gün benim kapımı da başmüfettişler çaldı.
Bir yanda kendini tıp ve bilim adamı sanan cahillerin şikayetleri, öte yanda cesur bir kalemin yazdıkları !
Aynı gün ikisini de okumak, hem üzdü hem de ne garip bir tesadüf dedirtti.
Otizm ile ilgili pek çok uluslararası kuruluşta saygın bir yere sahip bir doktor olarak kendilerini dev aynasında gören bu tıp dininin papazlarının saldırılarını ne yazık ki sadece acı bir tebessümle karşılayabiliyorum. Bu insanlarla birlikte aynı doktor ünvanı ile anılmaktan da artık utanıyorum.
Dr Cem Kınacı

***
CAHİLSİNİZ
Sayim Munir,
Konunun o kadar cahilisiniz ki gercekten size yazdiklariniz icin kizamiyorum, meshur laftir " CAHIL CESUR OLUR". O kadar ki hic bilmediginiz bir konuda, bir sekilde tadavisinin basarisiz oldugunu dusunen bir hasta yakininin mektubunu gonderip, yaptiginiz seyin dogrulugunu iddia ediyorsunuz. Buna heralde ' Tuy dikme' demek en dogru yaklasim olur.
Ama sizin gazetede koseniz elinizde kaleminiz oldugu icin istediginize sover istediginizi doversiniz, biri size dur derse de zaten basin ozgurlugune saldirmis, basin dusmani olur, onu da afaroz edersiniz. Malesef basinimizin bu eski hastaligi sizin gibi basinimizin eskilerinde devam ediyor. Ancak sanirim ilgili psikiyatri meslek kurumlari bunun boyle devam etmeyecegini size hukuki olarak da anlatacaklardir. Umarim ibret alinacak, diger meslektaslariniza ornek olacak bir ceza ile ogrenirsiniz bu yaptiginizin nasil bir cahillik oldugunu.
Saygilarimla
Doc.Dr. Hüseyin ÖZKAN
***
SERHAT TÜRKOĞLU:
ÜSTADIM BİLİMSEL YAZILARA ARA VERDİN VALLAHİ NE GÜZEL ÖĞRENİYODUK. FATMA TEYZE KAÇ GÜNDÜR BİLGİSİZ BİLGİSİZ OTURUYOR.
ÜSTADIM BEL FITIĞI DA TEDAVİ EDİYOMUSUN. VARSA EVİNİN DUVARINA YAZ BEN BAKARIM 
serhat turkoglu
***
metin münir hadisesi 1
sevgili ceyhun abi metin münir olayından da bir kez daha anlaşıldığı üzere medya kifayetsiz köşe yazarları ile dolu; size ve diğer arkadaşlarıma defaatle söylediğim gibi meslektaşlarımızdan en az 50 tane köşe yazarlığı yapabilecek birikimde arkadaşımız var.  kendimizi ve meslektaşlarımızı küçük görmek en büyük hatamız. lütfen daha fazla donanalım, birbirimizi daha fazla dinleyelim ve de cesaretlendirelim. tabiki bu yolculuğa ttb'nin 20 bin hekim yerine 120 bin hekimin en az 100 binini sandığa getirecek sizin, antalya to'nın ve izmir hekim güçbirliği grubunun birleştirici ve atak tavrıyla çıkmak siyasette de söz sahibi olmamızı sağlayacaktır. dolayısıyla medyaya karşı da güçlü bir tavırla konuları anlatma şansımız olacaktır.
Hüseyin Aydın Turan
***
metin münir hadisesi2
metin münirin bütün yazılarını okudum. hastaların ilaçlarını bırakması açısından facia bir durum, mutlaka bu açıdan hukuktan faydalanarak ceza veya ihtar alarak örnek olması gerekir. ancak kendisine bizzat kendi uslübu gibi agresif ve yer yer hakarete varan tarzda cevap verilmesi de sağlıklı değil. diğer yazılarını okuyunca da bizler gibi düşünen, günümüzün çarpık atmosferini sert bir tarzda dağıtmaya çalışan bir portre gördüm.  kendisini psikiatriye ve bilime karşı yaptığı fahiş hata dışında bu yönüyle de değerlendirmek bütüncül ve sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. geçmişinde resüstasyon görmesi ve akc-kalp makinesine bağlanması da organik-psikolojik bir duruma yol açmış olabilir. ayrıca organik bir şikayet olmadan duyarlı olması, olayları ciddiye alması psikolojik olarak yıpranmasına yol açmış olabilir. belki de barışçı bir adım atılarak durumunun psikiatri açısından değerlendirilerek kendisi aydınlatılabilir ve birlikte çalışma imkanımız bile olabilir.
Hüseyin Aydın Turan
***
HEKIMLER...
Bazı meslekdaşlarımla olan yazışmalarınızdaki özensizlik ve düzeysizlik beni hayretler içinde bıraktı...
Özellikle psikiyatr olan hekimleri ve çalışmalarını eleştirmenizi çok sığ, basit ve insansızca bulduğumu itiraf etmeliyim.
Bir konu hakkında yazı yazarken çok daha özenli olduğunuzu sanıyordum ama ne yazık ki öyle olmadığınızı gördüm.
Eğer bu yazıları gerçekten siz yazıyorsanız, yani sizin adınıza bir başkası yazmıyorsa, bu benim için tam bir hayal kırıklığıdır.
Herşeyin yozlaştığı bir ortamda gazete köşelerinde yazı yazanların bunların dışında kalmasını beklemek beyhude imiş demek ki
"Aptal", "Ukala", "Kendini beğenmiş".... vs gibi kem sözlerinizi size aynen iade etmek zorundayım.
Hatırlatırım; Dünyaya gelirken bugün karaladığınız o hekimlerin yardımını aldınız,
Sağlığınız bozulunca da gene onlardan hem de dafalarca yardım istediniz,
Ve dünyadan giderken de o hekimlerin elinden geçeceksiniz.....aman dikkat helalleşirken bir sıkıntı yaşamayınız?
Eleştirilerinizi daha düzeyli yapmanızı, ama öncelikler konuyu inceleyip yeterli bir bilgi sahibi olmanızı beklerim.
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamayacağı acı örneğini bir kez daha vermemenizi dilerim.
Saygılarımla,
Dr. Metin KARBEYAZ
NOT: Bu yazımı başka medya mensuplarıyla da paylaşacağımı bilmenizi isterim.

***
Otizmli bir kız çcocugu annesi olarak
Yazınızı okuyunca çok sevindim çünkü benim gibi düşünen başkaları da var diye düşündüm.
Kızım 12 yaşına geldi ve otizmli, 5-6 yaşlarına kadar bütün dediğiniz ilaçları kullanarak çok daha kötü bir duruma düştü.
İlaçların yan etkilerinden dolayı sindirim sistemi mahvoldu, bağışıklık sistemi çöktü, kısa sürede hiçbir şey yiyemez hale geldi ve o ilaçlardan kurtulmakta çok zorlandım.
Hiperaktivite, dikkat dağınıklığı veya otizm spektrumu içinde olan çocuklarda bahsi geçen ritalin concerta risperdal veya türevi ilaçlarının eksikliğinin hiç sanmıyorum, tam tersine beyinlerinin beslenmeye arınmaya ihtiyaçları var.
Bu çocuklarda bağırsaklarda yaşayan parazit , maya mantarları ve bakterilerin toxin üreterek ve sindirim sistemine zarar vererek bu semptomlara yol açtığını 10 senelik otizm tecrübemle öğrendim.
İlaçlardan kurtulmak ve kızımın sindirim sistemini düzeltmek 6 yılıma mal oldu ve hala uğraşıyorum.
Bu konuda yurt dısı seminerlerine giderek eğitimler aldım, bu tip psikolojik denilen hastalıklar aslında tamamen bambaşka şeyler
Bağırsak-Beyin ilişkisi ile alakalı, sindirim sisteminde yaşıyan patojenler ve yeterince absorbe olamayan besinler ve beslenemeyen hücreler ve beyin.....Ve çevresel toksinler ( yani pet şişeler, aliminyum tencereler, kirli hava ve su) aynı zamanda oksijensiz kalan hücrelerimiz ve beyin.
Bu yöntemle MS ‘ten ALS’e ve tüm otizm spektrum içindeki çocukların iyileşme gösterdiklerine ve uzun vadede iyileşenleri de gördüm. Bütün doktorların bu konuya önem vermelerini diliyorum. Ve ayrıca eğitim ve tutarlılıkta birlikte yürütülmesi şart olan birşey, ikisi bir arada harikalar yaratır diyorum.
Talya Susi
***
sağlık
METİN BEY , O SÖZ ETTİĞİNİZ HASTALIKLAR BENCE ESKİDEN YOK DENECEK KADAR AZDI. ŞU AN ÇEVRE KİRLİLİĞİ , GIDA KİRLİLİKLERİ İLE BEYİN VE TÜM VÜCUTTA AĞIR METALLER BİRİKMEKTE VE FONKSİYONLARINI BOZMAKTADIR. KARŞIMIZA ALZHEİMER,DEMANS HİPERAKTİVİTE,KANSER , KALP DAMAR HASTALIKLARI ARTMAKTADIR KANAATİMCE. TÜRKİYEDE MISIR ŞURUBU GERÇEĞİNİ Kİ( AVRUPADA YASAKLANDI, UNUTMAMAK LAZIM Kİ KARACAĞER YAĞLANMASI , DİABET , TRİGLİSERİT YÜKSELMESİ BİLİNEN YAN ETKİLERİDİR) VE BUNUN GİBİ SAĞLIĞA ZARARLI GIDA MADDELERİNİ, ARAŞTIRMANIZI TOPLUMU BİLİNÇLENDİRMENİZİ RİCA EDERİM. SADECE BU KONUDA DOKTORLARI DEĞİL SİSTEMİ DE YARGILAMAMIZ GEREKİYOR BENCE.BU KAPİTALİST SİSTEMDE ,BU GİBİ NEDENLER ARAŞTIRILMAZ DİREKT HASTALIĞIN TEDAVİSİ ÖNCELİKLE YAPILMAKTADIR.. KORUYUCU SAĞLIK SİSTEMİ BUNUN İÇİN ÇOK ÖNEMLİDİR.SAĞLIK, KAPİTALİST SİSTEMDE EN ÇOK KAZANDIRAN SEKTÖR OLMUŞTUR.SAĞLIK, HİÇBİR ŞEKİLDE İLAÇ SEKTÖRÜ DAHİL ÖZEL OLMAMALIDIR.HASTALIKLARA NEDEN OLAN YİNE BU SİSTEMİN DUYARSIZLIĞI DIR.PROF.DR.AHMET AYDIN GİBİ ÇOK DEĞERLİ BİLİM ADAMLARIMIZ BİZİ VE SİZ DEĞERLİ GAZETECİLERİMİZE YOL GÖSTERİCİ OLMALIDIR. O YÜZDEN TEK YANLI DÜŞÜNMEK SAĞLİKÇILARA HAKSIZLIK OLACAKTIR. BU KONUDA ANLAYIŞINIZI VE DESTEKLERİNİZİ BEKLİYORUZ. SAYGILAR.
YILDIZ AVŞAR
***
MONTESSORİ OKULU
"Okuma yazmada ortalamanın ardında kalma, hatta sonuncu olma da bir hastalık değildir. Çocukların okuma yazma öğrenme hızları arasında büyük farklar var ve bu normaldir."
demissiniz. Maria Montessori adini hic duydunuz mu? Benim cocugum su anda veliler tarafindan kurulan bir anaokulunda Montessori yontemiyle egitim aliyor. Cocuklar neyi ne zaman yapabileceklerine kendileri karar veriyorlar ve yardima gereksinim duyarlarsa yardim aliyorlar. Kimin neye ne zaman hazir olacagi ya da ne hizla ogrenmek istedigi kendine kalmis. Herseyin serbest ve kaotik oldugu bir ortam degil ama, egitimin temel prensiplerinden biri hazirlanmis ortam olmasi. Bu yuzden de cocugun kendi iradesiyle secebilecegi aktiviteler onu gelistiriyor ve cocuklar kendi yapilarina uyan bu duzeneklere bayiliyorlar. Duzenekler yanip sonen ve ses cikaran 'oyuncaklara' hic benzemiyor.
Okulumuz: http://www.kkbce.com/
Yalcin Sahin
***
teşekkür
Gazetem Milliyet'te 3 gündür yazdığını "Psikiyatrinin Uydurma Haslaıkları" adlı yazınızı dikkatle takip ediyorum diğer yazılarınız gibi.
Tanı, yorum ve önerilerinize katılıyorum ve ben de yıllardır "hiperaktif çocuk yoktur, çocukların hızına yakalayamayan hiper yavaş büyükler vardır" diyerek büyüklerin kendini savunamayan çocuklara uydurdukları hastalıklarla sizin deyiminizle onları zehirlemenin yanlışlığını ve saçmalaığını anlatıp duruyordum,
Ayrıca spor yapma ve hareket alanlarını yok edilen, sokakları elinden alınan, estetikten, sanattan yoksun yetiştirilen, anlamsız bir sürüm dersle kafaları meşgul edilen çocuklar hala delir miyorsa bile bu bir kazanç sayılabilir..
Nufüsün büyük bir bölümünün genç olduğu bir ülke doğal olarak bazı açıkgözlerin kafalarında farklı! istekler uyandıracağı açıktır,
Kakılarınıza teşekkür ederim.
Saygı ve selamlarımla,
Prof. Dr. Turgay Biçer
***
Tesekkur Mesaji
Sizin bu yaziniz sayesinde psikiyatri ve diger tip alanlarinin ne kadar derin oldugunu bir kez daha anladim. Boyle derin ve konusunda uzman olmadiginiz konulari siglastirmaya calisarak aslinda kendinizin ne kadar sig, siradan ve basit oldugunuzu biz "eski" okurlariniza gosterdiginiz ve bizi sizi takip etmek gibi buyuk bir yanlistan dondurdugunuz icin tesekkur ederim.
Tolga Akkan
***
DEHAB
Dile getirdiğiniz üzere Ritalin ve Concerta'yı kullanıp, etkilerini deneyimleyebilmenizi dilerdim. Yani DEHAB'na sahip olmanızı ve bu ilacı kullandığınızda neler olduğunu hissetmenizi dilerdim. Kullanmadan önceki durumunuzla da kıyaslayabilmenizi....
O ilaçları kullanan bir yetişkin olmanızı isterdim. O ilaçları kullanan bir yetişkin olarak, o ilaçlarla beyninizin uyuşmadığını, Ritalin ve Concerta'nın üstelik tam tersine bir mekanizmayı düzenlediğini bilmenizi isterdim... Beyinde hangi mekanizmalara etki ettiğini ve hayata hangi açılardan artı kattığını bilebilmenizi, deneyimleyebilmiş olmanızı çok isterdim...
Tüm bunları yaşayabilmenizi canı gönülden dilerdim. Damdan düşenin halinden anlayabilmenizi.... Ya da hakikaten damdan düşen birini dinlemenizi dilerdim...

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu ve Özel Öğrenme Güçlüğü Derneği adındaki bir derneğin DEHAB'na sahip çocuklar ve yetişkinler için çok sıkı, ciddi çalışmalar yaptığını, AB'deki eş statüdeki dernekler arasında faaliyet gösterdiğini bilmenizi isterdim. Bu derneğe üye yüzlerce eğitimli, bilinçli, bilgili, çeşitli meslek gruplarına sahip insanın bulunduğunu, kendilerinin ya da çocuklarının bu ilaçlardan belirli zaman dilimlerinde kullanmak zorunda kaldıklarını...Sonuçlarından da memnun olduklarını...

Dile getirdiklerim size bir vatandaştan gelen izafi ve muhtemelen şaibeli sözler olarak gelebilecektir. Yine duyarlı, hararetli bir okur size yazmış olacaktır muhtemelen...
Ama olmasın lütfen...Ben sade bir vatandaşım. Ne psikiyatristim ne de ilaç şirketi sahibiyim. Ama bilgiliyim, eğitimliyim, bilinçliyim. Üstelik de damdan düşenlerden biriyim. Oğlum da öyle...

Sizin gibi binlerin, milyonların inandığı, takip ettiği bir yol göstericinin, yazdığı bu yazıyla; kaç insanın ve özellikle de kaç çocuğun doktora gitmesini ve ilaç kullanmasını engelleyeceğini ve DEHAB'nın beraberinde getireceği diğer sıkıntıları, hastalıkları yaşamak zorunda kalacağını, aşamayacağını, hayat kalitelerinin düşeceğini, bunlar için kullanmak zorunda kalacakları ilaçların hangi yan etkilerle biyolojik mekanizmalarını bozacağını bilmesi gerektiği inancındayım. Bu gün olamasa bile yarın bileceğinizi biliyorum..
Yolunuz açık olsun, esen kalınız...
Soyhan Alpaslan

***
psikiyatrik vaka
Psikiyatri konusunda yazdığınız yazıyı kabul etmek mümkün değil. Uzman olmadığınız bir konuda ahkam kesmek yakışmamış size.. Hekim karalama konusundaki modaya uymak istemişsiniz anlaşılan.. Bir doktora ihtiyacınız var desem, işe yaramaz nasılsa.. Allah akıl fikir versin o halde ..
Sevim Orhan

***
dikkat eksikliği ve hiperaktivite ilaçları çözüm değil
Sayın Metin Bey,
Bugünkü köşe yazınızdaki dikkat eksikliği ve hipetaktivite ilaçlarının yan etkilerini anlatan yazınızı okudum. Bu konuya yer yerdiğniz için bir anne olarak milyon defa teşekkür ederim. Fakat yazınızı eksik buldum. Ritalin ve concerta kokain gibi bağlılık yaptığı gibi kullanan insanlarda özellikle çocuklarımızda zeka skorlarında düşüşe neden olabiliyor.. Dr Tanju SÜRMELİ bu konuda bir sunum hazırlamış, bilimsel kongrede sunacak....
Benim oğluma 4 yıl önce ünlü profosörlerimiz tarafında dikkat eksikliği teşisi konularak ritalin ve concerta ilaçı kullanmamız önerildi. İlaçları kullanmaya başladım. Yan etkileri dışında hiçbir iyileşme görmedim. Bir yıl sonra başka ünlü bir profesöre götürdüm, yine aynı ilaç ve başka çözüm yolunun olmadığını söyledi. Sonuç değişmedi. Bir anne olarak sürekli arayış içindeydim. Bunun bir çözümü olmalı diye tekrar bir yıl sonra başka ünlü profesöre götürdüm. Verdikleri ilçacın çözüm olmadığını ve oğlumun ve benim psikolojimi bozduğunu başka çözüm yollarını sorduğumda hepsinde aldığı cevap hep HAYIR başka çözüm yok dendi.
6. sınıfta beyninin zeka skoru 85 iken 62’ye sağ beyninin skoru 90 iken 76’ya düşmüş, Toplam zeka puanı 87 iken 66’ya düşmüştüi ilaçları aldığı süreçte.
Concerta, Strattera, ritalin, lustral çoğunda denendi. Sonuç alamadığımız gibi strattera’ya başladıktan bir süre sonra sinirden kafasını duvara, masaya vurmaya başladı straterray’ı bıraktık
Meğer İstanbul'da Sağlıklı Yaşam Merkezi 10 yıldır ilaçsız tedavi yöntemi uyguluyormuş. Soruyorum size bir anne yavarırcasına, bu ilaçlar çözüm değil başka çözüm yollu var mı diye soracak bildikleri halde yok diyecek ünlü profosörler dünyanın hangi ülkesinde insanlar böyle kandırılmaktadır ve insan sağlığı çıkar yollu olarak kullnılmaktadır, tabii kendi ülkem dışında.
Sonunda araştırarak ve sorarak 4 yıl sonra bundan 3 ay önce Sağlıklı Yaşam Merkezine Sayın Psikiyatr Dr Tanju SÜRMELİ'nin yanına geldik. Yapılan tetikler sonucu çocuğumda dikkat eksikliği olmadığı ve öğrenme zorluğu olduğu anlaşıldı. Tabii normal olan zekasında düşüş yaşındığı anlaşıldı. Tedaviye başladık. Bu kadar kısa sürede çocuğumda gözle görülür çok güzel iyileşme gördüm. İyileşen çocukların annelerinin gözünün içi gülüyor o anı herkesin görmesini isterim. Annelerle çocuklarımız hakkında yaptığımız sohpetlerde hepimizin hikayesi yukarıda oğlumun başına gelenler gibi. Şunu anladım İlaçsız tedavi yöteminde başka çözüm yolu yok.
4 yıl boyunca kullandığım ilaçların ileride problem olup olmayacağı düşüncesi, ilaçlarda bir çözüm bulama, oğlumun hayatında yaşadığı sıkıntılar ne yapacağımı bilememe aile yaşantımızı olumsuz etkiliyordu. İlçacı kullandığımda Oğlum 10 yaşndaydı, şimdi 14 yaşında 4 yılı yanlış ilaçlar sonucu heba oldu. Çocuklarımızın sağlığını çıkar amaçlı kullanılmaması için bu tür yazıların ve medyanın daha duyarlı olmasını rica ediyorum. Özellikle sağlık bakanlığı bu konuya neden bu kadar duyarsız davranıyor anlamış değilim. Çünkü, o ilaçlara verilen paralarla çocuklarımızı ilaçsız tedavi yöntemiyle iyileştirebiliriz. Dünyada birçok ülke bu işe el atmış durumda.
Sevim Agan
***
ah munir bey
Psikiyatrinin uydurma hastalıkları isimli yazınızı kahkahalar için de okudum.ama okurkende acaba sizin yazdıklarınıza inanan biri olacak mı diye de düşünmedim değil.malum her yazılana inanıyoruz.ben çocuk psikiyatrisi doktoruyum ve yarın ki Çocuklar için uydurma hastalıklar: Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu isimli yazınızıda karikatür edasıyla okumak için sabırsızlanıyorum.sadece bir gün bir çocuk psikiyatrisi polikliniğine gidip dikkat eksikliği ve hiperaktivite tedavisi almış onlarca aileden sadece birinin ailesiyle konuşun.o zaman hastalık mı uydurma yoksa sizzin yazılarınız mı daha iyi anlayacaksınız.
DR.SERKAN KARADENİZ
***
Hiper Aktivitenin Teşhisi 15 Dakika'da Yapılıyor
Tahmin ediyorum ki bu konuda binlerce anne baba mesajı alacaksınız, bir katkı da benden.
İlkokul 1. sınıfa giden oğlumuzun sınıf içi başarısı düşük olunca ve her derste 45 dakika boyunca oturmayı reddedince ilk öneri doktora götürmemiz oldu. Bu konuda Ankara’daki en bilinen Profesör Hanımefendi’nin 15 dakikalık görüşme ve psikolog asistanın yaptığı 20 dakika süren testinin sonucu “bu çocuğun başarı potansiyeli var, Ritalin kullanalım araya gitmesin” oldu – yaklaşık yarım saat süren bu teşhisin bedeli de 500 TL’dir!
Onlarca makale ve araştırma okuma, profesöre güvenme isteği, çocuğumuzun eğitimi için kaygılanma hatta karı koca arasında süren yoğun gerginlikten sonra ilacı kullanmamaya karar verdik(m). Biraz daha ilgi ve öğrenme yöntemini değiştirerek oğlumuzun yıl sonunda diğer öğrenciler kadar başarılı bir karne almasını sağladık.
Oğlumuz hasta değil sadece biraz farklıymış. Daha bilimsel olan teşhis bizimkiymiş.
Saygılar,
SA
***
PSİKİYATRİ KOMEDİSİ
Hastalikların adlandırılmasındaki bilinçaltını durumun vahametini ortaya koyuyor. Şöyle ki eskiden illness olan hastalıklar artık disorder oldu. Sizinde malumunuz organizmalar hastalanır, eşyalar bozulur.Bu sistem insanı da artık eşya olarak gördüğünden hastalıklarımızı da bozukluk olarak isimlendiriyor. Bizim taklitçiler de APA(Amerika psikiatri kongresinde )öğrendiklerini,DSM(The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kitaplarındaki tanımlı hastalıkları tedaviye çalışmaktalar.
Onlar o yolun yolcusu da; biz kendi irfanımızı unuttuğumuzdan taklide devam ediyoruz.
Eczacı SEÇKİN Erturan-Samsun
***
KINIYORUM
Bilimin, bilim adamı olmanın artık iyice değersizleştirildiği, ayaklar altına alındığı bir toplum haline gelmiş ülkede bu tür yazıları gazetelerde okumak bana hiç şaşırtıcı gelmedi. Sizin uydurma dediğiniz hastalıklar arasına o zaman diğer tüm psikiyatrik hastalıkları koyabiliriz. Şizofreni, depresyon, bipolar bozukluk vb. Psikiyatrideki tüm hastalıkların etyolojisi (hastalığın kaynağı) artık gelişmiş teknoloji sayesinde gösterilebilmektedir. Keşke şizofreni hastası olsanız, ya da bu hastalığa sahip bir yakınınız olsa, keşke DEHB tanısı ile takip edilen bir çocuğunuz olsa, keşke huzursuz bacağınız olsa da sabahlara kadar uyuyamasanız, psikiyatrik tedavi sonrasında durumu daha iyi anlayabilseniz. Yaşınız kaç bilmem ama yazınız çok tecrübesizce ve sizi, gazetenizi oldukça küçük düşürücü. Böyle bilimi aşağılayan yazılar yazan bir gazete okunmaz, okunmamalı. Kime hizmet ediyorsunuz acaba? Hastaların kafasını karıştırıp, tedaviye uyumu bozarak, hastalıklarını kötüşeştirdiğinizi bilseniz kendinizden utanırdınız. Yazı yazmış olmak için yazılmış bir yazı .Sizi tanımam bile, adınızı ilk defa duydum. Oldukça cahilce yazılmış bir yazı. Kınıyorum sizi ve gazetenizi.
Pınar Tekin
*** 
hiperaktivite konulu yazınız...
Yazınıza, yazınızda görüşlerini paylaştığınız öğretmenin düşüncelerine aynen katılıyorum. Hatta eğer sizi sıkmayacaksa ve okuyabilecek kadar vakit ayırabilirseniz bir uzman olarak ben de görüşlerimi aktarmak isterim.
Öncelikle Bakırköy ve çevresinde yıllardır pek çok okula Milli Eğitim işbirliğiyle eğitim ve kişisel gelişim seminerleri veren bir eğitimci, bir psikolog, hatta bir sosyolog ve bir anne olarak gözlemim odur ki, maalesef son yılların en moda deyimi hiperaktivite, dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü başlığı altında toplanan problemler bütünü oldu. Böyle bir sorun var mıdır derseniz evet vardır diyeceğim. Ancak bu öğretmenimizin de ifade ettiği biçimde neredeyse tamamı anne baba tutumları ve çevresel koşulların etkisiyle ortaya çıkan bir sorundan başka bir şey değil. Ne yazık ki, başta anne babalar ve eğitimciler olarak biz bu sorunu çok sevdik ve başa çıkamadığımız ne kadar çocuk varsa bu etiketi yapıştırdık. Sonra doğru psikologlara, psikiyatristlere, sonra gelsin ilaçlar, gelsin tüm güne yayılan programlar...Anne baba rahatlasın, çünkü artık ortada bir sorun var ve bu sorunda anne babanın hiçbir sorumluluğu yok, ne yapsınlar ki çocuk hiperaktif!...
Oysa dikkat ederseniz bahsedilen deyim son 20-30 yıla ait bir sorunu işaret ediyor. Ondan önce yok muydu, ondan önce çocuklar aşırı hareketli değil miydi, ondan önce öğrenme güçlüğü yaşamıyorlar mıydı? Elbette benzer sorunlaı yaşayan çocuklar vardı. Ancak o zaman ' hadi,doğru bir uzmana, ilaç kullanmaya' diyen bir sistem yoktu. Bu sistemden beslenen bir ticaret zinciri oluşmamıştı..
20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenen Albert Einstein, hayatının ilk yıllarında konuşma sorunları yaşamış, içe kapanık bir çocuk olması nedeniyle okulundaki kurallara uyum gösterememiş ve okulla hep sorunlar yaşamıştı. Buna rağmen öğretmenleri onu bir uzmana yönlendirmeyi akıl edememiş olsalar gerek, ortaokulu 17 yaşında bitirebilmişti. Sonuç olarak bu adam Görelilik kuramını geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji dallarına önemli katkılar sağlamış ve 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne layık görülmüştür. Enstein hiperaktif miydi bilemiyoruz ama farklı olduğu bir gerçek.İşte bizim sorunumuz da bu: Farklı çocuklarla nasıl başa çıkılır bilmiyoruz, nasıl eğitilir, nasıl iletişim kurulur bilmiyoruz. Hatta işin kolayına kaçıyoruz. Bütün sistemlerimizle farklı olanı diğerlerinden farksız hale getirmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Bir Anadolu kentinde bir köy okulundaki öğretmenin öğrencisini sende hiperaktivite var diye bir uzmana yönlendirdiğini neredeyse hiç göremezsiniz. Bu sorun büyük şehirlerin ve modern hayatın sorunudur. Çünkü çocuklarımızın elinden herşeylerini aldık. Bahçelerini, parklarını, oyun alanlarını, ağaçlarını, komşu teyzelerini, yakan toplarını, sekseklerini, istoplarını, kukalarını, aklambaçlarını, bilmecelerini, misketlerini, kedilerini, köpeklerini, her şeylerini aldık. Ben bu konuyu çok önceden yazdım. 
http://www.hurriyetaile.com/anne-baba/aile/mahalle-kulturunden-yoksun-cocuklar_2371.html 
Yaklaşık iki yıl boyunca Bakırköy Halk Eğitim Merkezinde her perşembe tüm halka açık seminerler verdim ve hem orada, hem okul ve aile seminerlerimde, katıldığım televizyon programlarında, bütün toplantılarda dilimin döndüğünce anlattım. Biz çocuklarımızın elinden, çocuk olmalarını sağlayan, çocukça yaşamaları gereken her şeyi alıp yerine sabahtan akşama kadar onun adına programlar yaparak kendi kurallarımızı dikte ettirmeye başladığımızdan beri bu çocuklar hiperaktif ve öğrenme güçlüğü yaşıyorlar. Çünkü onlara dayattığımız ne varsa reddediyorlar...
Üstelik ellerinden aldıklarımıza karşın, çocukların tüm hareket özgürlüğünü kısıtladık, tüm gün yaklaşık 7-8 saat okula gidiyorlar ve neredeyse devlet dairesinde çalışır gibi yorularak eve dönüyorlar. Sonra aynı çocuklardan kamyon yüküyle eve gönderilmiş ödevleri yapmalarını, yemeklerini yiyip uyumalarını bekliyoruz. Peki saat kaça kadar? Saat 9.30 da yatmasını istediğimiz çocuklar, okuldan eve geldikleri 5-6 dan sonra hangi işi yapacaklar? Ne zaman eve doyacaklar, ne zaman oyun oynayacaklar, ne zaman dinlenecekler, ne zaman televizyon seyredecekler, ne zaman anne baba özlemi giderecekler, ne zaman ödevlerini yapıp,ders tekrarlarına zaman bulabilecekler? Ne zaman?????
Biz uzmanlar da anne babalara tavsiyede bulunuyoruz: Çocuklarınıza zaman ayırın diye...Çok utanç verici. Bir anne babaya çocuklarıyla ne zaman ve nasıl zaman geçireceklerini anlatmak durumunda olmak çok üzücü...Çünkü hiçbirimizin vakti yok. Tüm gün çalışıyoruz ve eve geldiğimizde kaçırmamamız gereken dizilerimiz, programlarımız var. O olmazsa sosyal ağlarda sosyalleşiyoruz. Sosyal ağlarda çiftliklerde her tür hayvan, börtü böcek yetiştirmeye vaktimiz var ama çocuklarımızla iki resim çizmeye, bir isim şehir oynamaya, tombala, tavla partisi yapmaya zamanımız yok...Sonra o çocukları pırıl pırıl oyuncakların olduğu oyun merkezlerine götürüyoruz. Jetonu atıyorsunuz, yalancı oyuncaklar yalandan eğlendiriyorlar çocuklarımızı. Oysa bilmiyoruz ki o oyuncaklar çocuklarımıza statik elektrik yüklüyor ve bizim enerjisini akıtsın,sakinleşsin diye götürdüğümüz çocuklarımız daha beter canavar kesiliyorlar. Sonra şikayet ediyoruz; o kadar eğlence merkezlerine götürdük, o kadar oyuncak aldık neden böyle tepemize çıkıyorlar diye..Bizler sırça köşklerde pamuk prensler ve prensesler büyütüyoruz oysa..Bir taş binadan çıkarıp,bir başka taş binaya soktuğumuz çocuklarımız da bizi sıkıntıdan sıkıntıya sokuyor.
İşin bir diğer boyutunda okul ve eğitimcilerimiz var. Şimdi maalesef öğretmenlerimiz de kırk dakika boyunca sakin ve sessiz kalabilen çocuk istiyorlar. Tek tip ve uyumlu.Soru soran, biraz meraklı olan çocuk eğer bir de espriliyse,lider ruhluysa hemen uyumsuz etiketini alabiliyor. Eve dünyanın ödevini verip, çocuğunuzla ilgilenin,siz yaptırın ya da yapın gerekirse diyen öğretmenler biliyorum ben. İyi de bu çocuklar zaten akşama kadar okulda, ben yaptıracaksam niye okula gidiyor o zaman? Öğretmenin görevi ne o zaman? Ders okulda öğrenilir diyenler yalan mı söylüyor? Bir iki sayfalık alıştırma ödevlerine evet, ama her dersten sayfalar dolusu, kitaplar dolusu ödev vermek hangi vicdana sığar?Hadi sığdırdık diyelim, bunca ödev hangi zamana, kaç saate sığar?
Ve asıl garip olan şu ki, dikkat eksikliği,öğrenme güçlüğü diye gördüğümüz bir çok çocuk aslında akademik bilgi eksikliğinden kaynaklanan özgüven sorunu yaşayan, dışlanmış ve suçlanmış çocuklar. Örneğin liseye devam eden ama ilkokul 3. sınıfta çoktan öğrenmesi gereken çarpım tablosunu bile öğrenememiş, hala matematikteki dört işlemle sorun yaşayan çocuklar var.Bu çocuklar hangi denklemi çözebilir ki? Bu bilgi eksikliğini fark etmeyen öğretmen, hangi dersi anlatabilir ki? Öğretmen ve arkadaşları tarafından ailesi tarafından dışlanan çocuk o dersi nasıl öğrenebilir ki? İşte o öğrenemeyen çocuk öğrenme güçlüğü çeken çocuk olur...Sonra diğer arkadaşlarına sataşır, kendisini kabul ettirmenin başka yollarını arar..
Velhasıl Metin Bey, konunun daha kural koyma, anne baba tutumları kısmına girmedim bile. O kadar ayrıntılı bir mesele ki bu keşke size yüzyüze anlatabilme imkanım olsaydı. Dilim döndüğünce gecenin bir vakti yazabildiğim kadar ifade etmeye çalıştım. Görüşlerimi ve bilgilerimi paylaştığım birçok yerde benzer şeyleri yazıyorum zaman zaman: Pusula adıyla köşe yazıları yazdığım Hürriyet aile'de de olduğu gibi: http://www.hurriyetaile.com/yazarlar/serap-duygulu/cocuk-ve-sorumluluk_993.html

Umarım sizi sıkmadım, zira yazınızı defalarca okuyup,defalarca yanıt yazmaya niyetlenip,yine defalarca vazgeçtikten sonra kendimi sorumlu hissedip yazmaya karar verdim.
Son söz olarak gerçekten hiperaktivite var mıdır derseniz evet vardır diyeceğim. Ama o hiperaktivite çok nadirdir ve gerçekten beynin işlevsel sistemlerinde bozulmalar olduğu bir takım tahlillerle saptanmaktadır. Birçok sebebi olduğu bilinmektedir. Tek bir neden ileri sürülemez. Ancak doğal olmayan gıdalar, çevre kirliliği,ağır metaller vb gibi bir çok sebepten kaynaklanıyor olabileceği düşünülmektedir. Bununla birlikte bütün hareketli çocuklara tek tip tanı koyarak yanlış yönlendirmelerde bulunmak da çocuklarımız ve toplumsal geleceğimiz açısından büyük talihsizliktir. Geçmişin, yaramaz çocuklarına hiperaktif, tembel çocuklarına öğrenme güçlüğü etiketi yapıştırdığımız bir dönem yaşıyoruz düşüncesindeyim..
Serap Duygulu

www.ozgurbilge.com
ozgurbilge.egt@gmail.com
Özgür Bilge Eğitim ve Danışmanlık Merkezi
212 559 17 25
212 559 18 04
***
SEN DOKTORMUSUN!!!!
DÜŞÜNMEDEN ÖĞRENMEK FAYDASIZ, ÖĞRENMEDEN DÜŞÜNMEK TEHLİKELİDİR. Ritalin dediğin madde senin, şarabından ve sigaran gii bağımlılık etkisi fazla değildir. Heralde sağlık bakanı yüzündden ayağa düştük. Maranki, Mustafa ERASLAN......şimdide sen bildiğiniz işi yapın çocuk psikiatrisi çok yüksek puanlı özel bir bölümdür, diploması zor elde edilir.
Ömer Bektaş

***
OĞLUMUN BAŞINA GELENLER
Oğlum F Y'nin birtakım rahsızlıkları nedeniyle okul öncesi dönemde Çocuk Gelişimcisi, Psikolog ve Psikiyatrislere gittiği- mizde o yaşlardaki çocuklarda bizim belirttiğimiz şikayetlerin normal olduğunu çocukta birşey olmadığını söylediler. Okula başladığında, bulunduğu sırada ders süresince oturamaması, okuma ve yazmayı öğrenememesi, arkadaşlarıyla uyumsuz olması nedeniyle sınıf öğretmenimizin yönlendirmesiyle, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Hastahanesine gittik. 6 yaş 11 aylıkken yapılan WİSC-R uygulamasında, sözel testlerdeki zeka bölümü katsayısı 81, performans testlerdeki zeka bölümü katsayısı 62, tüm test zeka bölümü katsayısı 69 olarak belirlenmiş olup yapılan bütün tetkikler sonucunda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu teşhisi konuldu. 2 yıl, önce Ritalin sonra Concerta ilaçlarını kullandık. Bu ilaçları kullanırken bizim görebildiğimiz, uykusuzluk ve iştahsızlık gibi yan etkileri oldu. 2 yıl sonunda doktorumuzun da önerisiyle ilaç kullanmayı bıraktık. Doktorumuzun önerisi ve Hastahane Heyet Raporuyla 1. sınıftan 6. sınıfa kadar özel eğitim aldırdık. Reberlik Araştıma Merkezince okulda kaynaştıma programına alıdı. Bunlara rağmen oğlum, zor öğreniyor ve öğrendiklerini çabuk unutuyordu. Arkadaş edinemiyor, dışarı çıkıp oynamıyor, küçük şakaları dahi kaldıramıyor, takıntılı davranışlarda bulunuyor ve sosyalleşemiyordu. Dürtüsel ve tepkisel hareketleri vardı. Kendine güvensizdi.
2010 yılı başlarında bir televizyon programında Dr. Tanju Sürmeli'yi dinledim. Neurofeedbeck yöntemiyle bu gibi ve daha birçok rahat- sızlığın tedavi edilebildiğini söylüyordu. Biz 2010 yılı Şubat ayında Dr. Tanju Sürmeli'nin tedavi merkezine gittik. Orada yapılan WİSC-R uygulamasında, sözel testlerdeki zeka bölümü katsayısı 60, performans testlerdeki zeka bölümü katsayısı 81, tüm test zeka bölümü katsayısı 68 olarak belirlenmiş olup tetkikler sonucunda Öğrenme Güçlüğünün de olduğu söylendi ve tedaviye başlandı. Bu da göstermektedir ki ilaçlar çocuğumun zekasını olumsuz etkileyerek sol beyinde sözel zekası 81'den 60'a gerilemiştir.
Neurofeedback seanslarından sonra yapılan WİSC-R uygulamasında, sözel testlerdeki zeka bölümü katsayısı 63, performans testlerdeki zeka bölümü katsayısı 100, tüm test zeka bölümü katsayısı 79 olarak belirlenmiş olup dikkati arttı, unutması azaldı, öğrenmesi kolaylaştı, dışarı çıkıp arkadaş edinmeye ve oynamaya başladı, şaka yapmaya, sohbetlerimize katılmaya başladı, rahatsız edici hareketleri ve takıntıları azaldı, sosyalleşmesi arttı. Halen, seanslar kesilmiş olup kontroller devam etmektedir. Bütün bu gelişmeler bizleri de çok mutlu etti. Ancak. hem madi hem de manevi olarak çok mağdur olduk.
Neurofeedbeck tedavisi ile böyle bir gelişme görüldüğü halde Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından böyle bir tedavinin varlığının önemsenmemesi, ilaçlarla çocukların mahvedilmesi ve ailelerin mağdur edilmesi anlaşılır birşey değil.
N. Y.
***
FELAKETİN KIYISINDAN DÖNMÜŞ BİR BABA
Bende 21 yıl kadar önce felaketin kıyısından dönmüş bir baba olarak yaşadığımız acı deneyimi size aktararak toplumu bu konuda doğru bilgilendirme çabanıza
küçük bir katkı sağlamak istedim.

1986 doğumlu küçük oğlumuz ( bir de 10 yaş büyük oğlumuz var) çok hareketli,nerdeyse düz duvara tırmanan cinsten bir çocuktu.SIk birlikte olduğumuz bir cerrah arkadaşımız bizi hiperaktif olabileceği,bir uzmana göstermemizin yararlı olacağı konusunda uyardı.Bu arada oğlumuzun 3,5-4 yaşlarında olduğunu düzgün cümle kurarak konuşmasının da biraz geciktiğini de belirteyim.Büyük oğlumuz 2 yaşına gelmeden mükemmel konuşuyordu.
Bunun üzerine hangi uzmana göstereceğimizi araştırdık ve bu konuda ozaman ..... ın en iyilerden biri olduğunu öğrendik.
Araya eş dost sokarak zar zor randevu alıp kendisini o zaman Aksaray civarındaki muayenehanesine gittik. Bir apartmanın giriş katında olan muayenehane önünde sanırım Türkiye’nin her yanından gelmiş onlarca aile çocuklarıyla bekleşmekte idi.
Dr. Bey bizi odasına aldı, durumu anlattık. Hemen bir beyin elektrosu çekelim dedi, bunun için yan odada çocuğa başına muhtelif elektrotlar bağlayıp bir müddet yatması gerektiğini söyledi.
Ancak bizimkini yatırmak ne mümkün!Bunuın üzerine Dr. sakinleştirici bir iğne yaptı. Biraz beklendi, fakat bizimki sakinleşmek bir yana Dr.un masaının üstüne çıktı.
Bunun üzerine Prof.Dr. elektronun çok da şart olmadığını ilerde bir ara çekilebileceğini, zaten olayın belli olduğunu söyledi.
Bu çocukda motor-nöron uyumsuzluğu var, yüzü simetrik değil gördüğünüz gibi (biz hayretle çocuğun yüzünü incelemeye onun görüp bizim göremediğimizi görmeye çalışıyorduk)
Bu çocuğu Okula göndremezsiniz,okuldan kaçar,birgün bakarsınız okulun damına çıkmış.Suça eğilimli olur, kurallara karşı çıkar, eğitimi çok zordur.
Bu teşhis üzerine ağlamaklı olan eşim ( bu arada ben ve eşim İ.Ü.İktisat Fak mezunuyuz) hocam hiç yanıma payı yokmudur,başka tetkikler yapılamaz mı deyince,"Diplomamı ortaya koyarım,teşhisim kesindir"dedi. Ne yapacağımızı sorduğumuzda bir ilaç vereceğini o ilacı bir ay kullanıp tekrar gelmemizi söyledi.
İlacı alıp pros.okuduğumuzda sara ilacı olduğunu gördük ve tabii çocuğa vermedik.Bu arada yeni bir Dr. arayışına girdik,yine bir arkadaş aracılığı ile Kadıköyde isim yapmış psikolog .... den randevu alıp ona gittik. Bülent Bey de hiç unutmuyorum bize de göstererek " şimdi ayağının altını bir aletle uyaracağım baş parmağını yukarı kaldırırsa Hocanın teşhisi doğrudur." dedi ve bizimkinin başparmağı yukarı kalktı.Teşhisin doğruluğu kanıtlandıktan sonra ne yapılacağını sorduğumuzda haftada üç gün kendisine getirip çocuğun eiğtilerek tedavi edileceğini söyledi.Ucu açık bu sürecin yanılmıyorsam aylık maliyeti bugünkü fiyatlarla 1200-1500 tl idi.

Aklımıza pek yatmıyan bu teşhisden sonra ne yapalım diye düşünürken rahmetli , çok genç yaşta kaybettiğimiz Doç.Dr. Psiyatr Cumhur Kerimoğlu'nun eşi, Ankara Ün.Çocuk Psiyatrisi bölümünde çalışan Doç.Dr. Efser Kerimoğlu'nu aradık.Efser Hn. olayı anlattık, ilacı kesinlikle kullanmayın ve çocuğu hemen alıp Ankaraya gelin dedi.
Ertesi sabah erkenden Efser Hocanın odasında idik. Efser Hn. olayı yaşadıklarımızı birdaha detaylı dinledi,aile düzenimizi anlattık, eşim ikinci çocuğumuzu üç yıl kadar kendi büyüttü,daha sonra part-time kendi işimizde çalışmaya başladı, evde bakıcı kadın vardı.
Efser Hoca bize birkaç saat müsaade edin biraz oyun oynayacağız diyerek oğlumuzu başka bir odaya götürdü. Sanıyorum 4 saat kadar sonra gözlemcileriyle birlikte vardıkları teşhisi bize söyledi."Maalesef sizi boşuna üzmüşler,İst.da söylenenler kesinlikle bizim gözlediğimizle uyuşmuyor. Motor-nöron konusunda en küçük şüphem olsa Hocam Prof. Yavuz Renda (çocuk nöroloğu) yı arar hemen elektro çektiririm, ama boşuna çocuğa eziyet ederiz.
Peki Hocam ne yapacağız deyince:"Evdeki herkes tutarlı davranacak, birinin evet dediğine diğeri hayır demeyecek,buna aile büyükleri de dahil." Başka ilaç-milaç.
Hiçbirşeye gerek yok, bakın yakın zamanda konuşması da çözülünce rahatlayacak hiç sorun kalmayacak deyip bizi rahatlattı.

Sayın Münir
Yıllar sonra tekrar gözümün önünde canlanan bu süreçte yaşadığımız üzüntü ve acıların anlatımı gerçekten çok zor.
Gerçekten birkaç ay sonra oğlumuzun konuşmasıda mükemmel hale geldi,yuvaya gitmeye başladı ve Sayın Münir çok düşündüm ama oğlumuda üzmemek için yapmadım,o diplomasınıortaya koyan hocaya oğlumun diplomalarıyla gitmek isterdim.
Oğlumuzun eğitim hayatı boyunca hiç sorunu olmadı, nerdeyse her zaman sınıfının en uslu çocuğu oldu. Eğitim hayatıda şöyle:
Bilfen İlk.Öğr.Ok.
Anadolu Lisesi
Bilfen Fen Lisesi
Sabancı Üniv. Mekatronik Mühendisliği
Lehigh Üniv. (USA)Makina Müh.Yüksek Lisans-Burslu

Ve oğlumuz çok şükür askerliğini de yaptı şu anda Uluslararası bir şirkette çalışıyor ve bizi hiç üzmedi, bir gün bile ders çalış dediğimizi hatırlamıyorum.

Sn.Münir
Biz belki titiz davranışımızla,büyük ölçüde Efser Hoca gibi gerçek bir tıp mensubuna ulaşabildiğimiz için şanslıydık,çocuğumuzu kurtardık.Ama binlerce aile inanıyorumki çok büyük üzüntüler yaşıyorlar.
Bu günkü yazınızda belirttiğiniz gibi kararlı davranışla eğitim işin esası. Ancak lütfen mazur görün bir önceki yazınızda tüm Psiyatrları suçlayıcı cümlenize de katılmadığımı da belirtmeden geçemiyeceğim.
Olayımızda da gördüğünüz gibi sadece Psikiyatrlar değil bu olayda tıp camiasında yanlış yapan çok.

Çok önemli bu konuda yaptığınız katkılar,yol göstericilik için ben de şükranlarımı sunuyorum.
Saygılarımla
N. E.
***
MUAYENE RANDEVUSU
Anlaşılan ben bir yerlerde epey birşeyler kaçırdım. Gazetenizdeki köşenizde yayınladığınız derin ilmi gerçekleri sizlerden duymak beni ziyadesiyle memnun etti ve aydınlandım. Şimdi sizden ricam bu bilginizi hastalarımızdan esirgememeniz ve mümkünse muayenehane adresinizi veya hangi Fakülte Psikiyatri A.B.D görevli olduğunuzu da açıklayınız da, biz de çaresiz hastalarımızı direkt size yönlendirelim ve ulvi bilgilerinizle onlara yardımcı olunuz.
Çalışmalarınızda başarılar diler, yeni yayınlarınızı bekler, saygılarımı sunarım.
Dr.Mustafa Çam
Aldatılmış Psikiyatrist
Özelyaşam Psikolojik Danışmanlık

***
DAHA FAZLA ZARAR VERMEDEN
Sayın Metin Münir, öncelikle bir önceki mesajıma yanıt verme nezaketini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.
Cevabınızda nedense "bilgi sizin tekelinizde değil" demişsiniz ki bu konuda elbette çok haklısınız. Zaten ben de böyle bir şey iddia etmediğim gibi hiçbir psikiyatrist (ya da başka bir branş doktorunun) böyle saçma bir iddiada bulunabileceğini (hele de internet çağında) düşünmüyorum. Mesele elde edilen, öğrenilen bilgilerin nasıl yorumlandığı ve kullanıldığıdır. Naçizane düşüncem, sizin maalesef resmin tamamını görmek yerine psikiyatri bilimiyle ilgili onbinlerce data arasından kendi düşüncelerinizle uyumlu olanları seçip kendi fikirlerinizle harmanlayarak, iyi niyetle bile olsa halkın yanlış anlayacağı şekilde yazmanızdır.
Yazılarınız insan sağlığıyla ilgili konularda olduğu için pek çok kişinin etkilenerek kendisinin, çocuğunun veya bir yakınının ruh sağlığıyla ilgili kararlarını etkileyebilecek niteliktedir. Öncelikle insan sağlığıyla ilgili konularda tasarrufta bulunmak yetkisinin Türkiye Cumhuriyeti'nde ve tüm dünyada Tıp Fakültesi mezunu ve bu konuda diploma alarak "doktor" ünvanı almış kişilere verildiğini ve bunun aksi durumların suç teşkil ettiğini hatırlatmak isterim.
Tıp ile ilgili konularda ne kadar kitap, dergi, makale vs. okusanız bile bu diplomaya sahip değilseniz insanların sağlığını "tıbbi tedavi görüp görmeme" açısından yönlendirme yetkiniz bulunmamaktadır.
"Hata varsa bildir" demişsiniz: Çok hata var ama ilk mesajımda da belirttiğim gibi hepsine cevap yazacak vaktim olmadığı için sadece 16 Eylül tarihli yazınızdaki hatalardan bazılarına cevap vereceğim.
1) Psikiyatride "hastalık" ve "bozukluk" kavramları farklıdır. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite BOZUKLUĞU (DEHB)teşhisi koyduğum hiç bir çocuk için "hasta" tabirini kullanmam, bu çocukların "hasta" olarak görülmesi gerektiği gibi bir düşünce eminimki diğer psikiyatristlerde de yoktur.
2) Metilfedinat maddesi iddia ettiğiniz gibi güçlü bir UYUŞTURUCU değil TAM TERSİ güçlü bir UYARICIdır (psikostimülan etki). Dolayısıyla bu ilacı alan çocukların uyuşturulup uysallaştırıldığı iddianız baştan çürüktür. Amfetamin türevi ilaçlar eskiden uzun yola giden kamyon şoförlerince uyanık kalma amacıyla kullanılırdı (herhalde uyuşup kaza yapmayı istemezlerdi!).
3) Metilfedinatın korkutucu yan etkilerinden bahsetmişsiniz, sanki bu yan etkiler ilacı alan herkeste mutlaka olacakmış gibi.. O zaman bu mantıkla düşünürsek sanırım vitaminler dışında hiçbir ilacı insanların kullanması uygun olmaz gibi yanlış bir fikir elde ederiz, çünkü hemen tüm ilaçların prospektüs bilgilerinde parağraflarca yan etkilerden bahseder. Öyleyse ilaçların hepsi yasaklansın, hastane ve paragöz doktorlara da gerek kalmaz millet rahat eder. TV kanallarında yeteri kadar bitkisel tedavi uzmanı var zaten.
Tıpta bir hastalık veya bozukluğun tedavisinde KAR/ZARAR oranına bakılması en temel kurallardan biridir. Herhangi bir doktorun hastalara verilen tedavilerin "hiçbir zararı veya yan etkisi olmadığı" gibi bir idiada da bulunduğunu ve kandırdığını da düşünmüyorum.
4) "Bu ilaçlar hiçbir işe yaramıyor" iddianız da tamamen gerçekdışıdır. Yüzlerce araştırmayı, yıllarca süren klinik gözlem ve deneyimleri, ailelerin ve öğretmenlerin olumlu geribildirim ve teşekkürlerini bir kenara atarak, bir üniversitenin yaptığı araştırmayla biyolojik kanıt bulunamadığı makalesine dayanmanız yeterli değildir. Tıpta henüz biyolojik kanıt bulunamayan, halen üzerinde çalışmalar devam eden pek çok alan vardır ve en gizemlisi de beyindir. Kaldı ki insanların tedavisi için illede moleküler seviyede biyolojik kanıt olması gerekmemektedir, öyle olsaydı insanoğlu binlerce yıldır fayda gördüğü şeyleri ilaç olarak kullanmazdı. Yine tıpta kullanılan ilacın nasıl bir etki mekanizması olduğunun anlaşılamadığı ama klinik gözlem ve deneyimlerle (hatta bazen tesadüfen keşfedilmiş tedavi yöntemlerini de içerir) hastanın fayda gördüğü anlaşıldığı için kullanılan pekçok ilaç vardır.
5) "Bu ilaçların kullanımı neden yaygın? Çünkü ilaç şirketleri ve PSİKİYATRİSTLER çok para kazanıyor" iddiasına cevap:
İlaç şirketlerinin çok para kazanıp kazanmadığını bilemem (Ritalin ilacı ucuz olup muhtemelen şirketine para kazandırmamaktadır, aynı etken maddeyi içeren Concerta ilacı pahalı olup üreticisine para kazandırıyor olabilir ama bence bu parayı kuruşu kuruşuna hakettiklerini düşündüren önemli avantajları vardır). Psikiyatristlerin bu ilaçları reçete ederek nasıl çok para kazandığını ise anlamış değilim (Ben şahsen 17 yıldır devlet memuru doktorum, hayatımın son 7 yılı psikiyatri bilimiyle dolu, ilk 16 yıl ortalama 1500-2000 Tl toplam aylık gelirle çalıştım, son 8 aydır ise 5000-6000 Tl gibi çok çalışarak elde edebildiğim gelir düzeyine ulaştım. Hiç bir zaman özel muayenehane ve çok hasta bakma gibi bir kaygım olmadı). Zannederim kastettiğiniz şey ilaç firmalarıyla anlaşıp gereksiz yere reçete ederek komisyon veya promosyonlar alan, tıbbi ahlaktan yoksun ve şiddetle kınadığım, meslektaşı olmaktan utanç duyduğum bazı doktorlardır. Maalesef Tıp Fakültesine girmenin tek şartı ÖSYM sınavında başarılı olmaktan ibarettir ve her meslekte olduğu gibi doktorlar arasında da şahsiyetsiz kişiler vardır. Ancak bu kişilerin davranışlarını baz alarak tüm psikiyatristleri ayrımsız zan altında bırakacak şekilde cümleler kurmanız da sorumsuz bir davranıştır. Bu durum bir takım satılmış kalemleri, yalaka gazetecileri göstererek tüm basın mensuplarını karalamaya benzer.
DR MURAT AYDIN

***
PSİKİYATRİ YAZINIZ HAKKINDA KINAMA MESAJI
Birkac gündür psikiatri meslegi hakkındaki yazılarinizi ilgi ile okuyorum. Ozellikle http://ekonomi.milliyet.com.tr/psikiyatrinin-uydurma-hastaliklari/ekonomi/ekonomiyazardetay/14.09.2011/1438254/default.htm baglantisindaki yazinizda, uluslararası camiada yıllarca kendini bir tıp alanı olarak kanıtlamis bir tıp meslegini boylesine ağır ifadelerle karalamanizdan dolayı sizi kınıyorum.
Dr. Mehmet Arazi
***
DOKTORLARIN İLAÇ ŞİRKETLERİNEN PARA ALMASI
Böyle bir şey yasal olabilir mi Allahaşkına. Böyle bir davranış açıkca rüşvettir. Ama ne yazık ki alanlar var..var derken bildiğimi söylüyorum. Dolayısıyla böyle bir şeyin açıklaması da olamaz zaten. Bu rüşvet çoğunlukla üstü kapalı olarak verilir şöyle ki İlaç firması sizi yurtdışı kongrelere gönderir. Uçak, otel masraflarınızı karşılar, cebinize de bir miktar harcırah konabilir tabii..:)) Doktor da buna karşılık o firmanın ilacına veya
ameliyatta kullanacağı firma ürününe yüklenir reçetelerinde, hatta kota anlaşması yapılır.Şu kadar ilaca yurtiçi,şu kadar olursa yurtdışı kongre şeklinde. Ha ilaç firmaları birtakım araştırmalara sponsor olabilir ama bu çok uzun ve bakanlık onaylı olması gereken bir faaliyettir.Yani ben bir aratırma yapayım, X firması da parasal destek verecek deyip ertesi gün siz buna başlayamazsınız. Etik, idari, teknik bir sürü koşul tamamlandıktan ve pek çok kuruldan geçtikten sonra nihayet bakanlık tarafından onaylanır ve en azından 1-1.5 yıl süren bir hazırlık süreci vardır. Burada dahi doktor hiç kimseden direkt para alamaz. Her kuruşun kimden gelip nereye, niçin harcandığı bilinir. Yani yasal bir yönü yoktur doktorun aldığı paranın diğer türlü. Ama bu formül de kitabına uydurulabilir tabii ki bizim camiamızda.
(Dr adı bende saklı)
***
ARI KOVA NINA ÇOMAK SOKTUNUZ
Benim bir doktor olarak yıllardır anlatamadığım konuları bir güzel anlatmışssınız. Elinize, kaleminize sağlık. Ama siz şimdi arı kovanına çomak soktunuz aynı zamanda. Eminim ki pek çok psikiyatrist ve çocuk nörolojisi uzmanını zor durumda bıraktınız ve onlardan tepkiler alacaksınız. Çünkü ailelelerin pek çoğu artık çocuğunu doktora götürürken sizin yazınızı da yanında götürecektir. Bu kavga aslında uzun zamandır vardı böylece gün ışığına çıkmasına da yardımcı oldunuz. Bu açıdan da teşekkür ediyorum kamuoyunu aydınlattığınız için.
Dr. Mustafa ALAN
***
İŞİNE BAK EFENDİ
Ey yazar efendi;
Sen yıllarını yurtdışında çocuk psikiyatrisine vermiş bir profesör müsün?
Yoksa Türkiye'de günde onlarca çocuğu tedavi eden çocuk psikiyatrisi misin?
Ya da Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu olan agresif, asosyal, madde bağımlısı bir ergenin ebeveyni misin?
Bunların hiçbiri olmadığını düşünüyorum.
Sen sadece bir yazarsın.
Hiç bu hastalıkta olup ismini verdiğin ilaçlarla düzelen ve hayatını yeniden kazanan bir genç gördün mü.... Sanmıyorum..
Sen Türkiye'de herkesin okuduğu bir gazetede bunları yazacak tecrübeye sahip biri değilsin.
O yüzden İŞİNE BAK EFENDİ.
Erdem Karahacıoğlu
***
TEŞEKKÜR
Ritalin ve cocerta ilaçları hakkındaki yazınızdan dolayı sizi tebrik eder, saygılar sunarım. Aslında bu yazınızı, Türkiyenin dört bir tarfında bilbortlarda afişe etmek gerekir ki köşe yazılarınızı okuyan okumayan herkes bilsin.
Erhan Bozkaya
***
YILLIK GELİRİMİN YÜZDE BİRDEN AZINI İLAÇ FİRMALARINDAN ALIYORUM
Metilfenidat (Ritalin ve Concerta) kontrollü olarak satılıyor çünkü kötüye kullanım potansiyeli var. Bundan doğal ne olabilir. Zaten biz de kontrolsüz olarak değil çocuk psikiyatristi kontrolünde veriyoruz.
Concerta maliyeti aylık yaklaşık 100-150 liradır. Bir alkol ya da sigara bağımlısının topluma maliyeti ise maddi manevi akıl almaz boyutların üzerindedir. DEHB tedavisi erken yaşta yapılmadığı zaman en önemli risklerden birisi alkol-madde-sigara bağımlılığıdır. Yani size tekrar soruyorum. Tüm Türkiye'de ve dünyada çocuk psikiyatristlerinin temel ilaç olan Ritalin ve ikinci ilaç olan Concerta'yı çıkar için kullandığına mı inanıyorsunuz? Yani neden beyaz reçete olan ve hakkında kötü propaganda olmayan Stratterayı (kutusu 200 tl aylık maliyeti 400 civarı olabilir) daha fazla yazmıyoruz. Size yolladığım Türkiye ve Avrupa kılavuzuna bakarsanız Strattera da son derece iyi bir DEHB ilacı. Ama şu an hala Ritalin ve Concerta'ya ilişkin veriler ön planda olduğu için öncelikle onları yazıyoruz. Eğer kafanızda kurduğunuz gibi bir çıkar ilişkisi olsa o zaman Strattera yazarız. Lütfen olayları tekrar gözden geçirip komplo teorilerinden uzak durun. Bugün bir insana bilerek zarar verecek az sayıda doktor inanmak istemem ama belki vardır fakat bir grup doktorun (Çocuk Psikiyatristinin) çocuklara zarar vereceğini aklınız alıyor mu?

Sayın Münir, DEHB ve bu çocukların tedavisi sizin için senede yazdığınınız yazılardan sadece birisi olabilir ama biz bu işlere hayatımızı vakfetmişiz. Ben 43 yaşında bir doktorum, özgeçmişimi yolladım. DEHB, ilaç karşıtlığı yapan hangi zatın bu konuda bu kadar çalışması, uluslararası yayını var? Size linkte gönderdiğim gibi haftaya dünya psikiyatri birliği toplantısında konuşmam var; bu arkadaşların hangisi davet ediliyor? Ülkemizde kitap yayınlamamnın ne olduğunun bilirsiniz. Benim ilk kitabım Anne- Babalar ve Öğretmenler için DEHB Gendaş yayınevinden 15 şimdi Pupadan genişletilmiş basım 2 baskı yaptı. DEHB Doğan Kitap'tan 7. basımı yayınlandı. Bu sadece benim kariyerim, Türkiye'de ve dünyada DEHB çocukların tedavisine adamış diğer çok sayıda çocuk psikiyatristini düşünün.

Bugün Türkiye'nin en önemli gazetelerinden birisinde yazdığınız bu yazılardan sonra bir tek kişi benim çocuğum bu ilaçlara bağımlı oldu diye yazıp aradı mı? Nerede bu bağımlılar gizleniyorlar mı? Ama sizi ve bizi hergün tedavi olmamış veya tedavisine devam etmemiş çok kötü durumdaki bir çok insan arıyordur. Birkaç meczup da geçmişte çocuklarının doğru dürüst tedavi etmemenin acısıyla ve yönlendirmelerle ilacın zararına ilişkin bir iki tutarsız söz söylüyordur o kadar.

Arzu ederseniz tüm dünyadaki DEHB kılavuzlarını da size gönderebilirim.

....Yıllık gelirimin %1'inden azı ilaç firmalarına yapılan danışmanlık ve konuşmalardan gelmektedir. Dünyadaki etik sınır %5 dolayındadır. Ama ilaç firmalarına bu kadar düşman olmayın hepimizin kullandığı ilaçlar vardır ve onlar olmazsa şifacıların ellerine düşeriz. İlaç firmaları fikir önderi ("key opinion leader") olarak tanımlanan bilim adamlarına fikir danışırlar ve bu da ilaç endüstrisinin en yararlı alanlarından birisidir.
Prof. Dr. Eyüp Sabri Ercan
***
SİZE ÇOK KIZACAKLAR
Psikiyatrik hastalıklarla ilgili yazınız çok doğru. Eminim birçok psikiyatrist ve nörolog bu yazınıza çok kızacak! Bu konuda yüzlerce ciddi bilimsel yayın mevcut. Buna "disease mongering" deniyor. Huzursuz ayak sendromu, kadın seksüel bozukluğu (woman sexual disorders" gibi onlarca uydurma hastalık var.
Bu konuda benim senelerdir yazdıklarımi www.kfd.org.tr de acı ilaç kösesinde bulabilirsiniz.

Prof.Dr. F. Cankat Tulunay
Klinikfarmakoloji Derneği ve Türk ISPOR başkanı
***
SORUMSUZ VE CAHİLSİNİZ
Çocuk Psikiyatrisi ile ilgili sorumsuz ve cahilce yazınızı üzülerek okudum. Yarınki yazınızla tedaviye ihtiyaç duyan kaç tane çocuğa mani olacağınızı da düşünmenizi rica ederim. Psikiyatri sadece ilaçla tedavi yapmaz, basit müdahalelerle bozuk aile yapılarını düzeltmek bile çocuğa ve aileye ciddi uyum kazandırır. Toplum bu tarz spekülasyonlara son derece açıkken böyle bir yönlendirme yapmanızı esefle karşılıyorum. İşi işin uzmanlarına bırakmanız dileğiyle.

Dr. Fahri ÇELEBİ
İstanbul Tıp Fakültesi

***
Milliyet - Psikiyatri yazisi
Gizel Hazan
You replied on 15/09/2011 11:46 AM.
Sent: September 15, 2011 6:25 AM
To:Metin Münir

TEŞEKKÜRLER
Psikoloji egitimi almis bir kisi olarak, bu guzel yaziniza cok tesekkur ederim. Tamamen ayni fikirdeyim sizinle. Dostlarima da gonderiyorum yazinizi.
Gizel Hazan

***
Psikiyatrinin uydurma hastalıkları başlıklı yazınızı son derece etik dışı ve toplum sağlığına zarar verici bulduğumu iletmek isterim. Ne yazık ki şizofreni gibi ağır rahatsızlığı olan hastalarımızın birçoğu, hastalığın doğası gereği "kendi hastalıkları olmadığını" düşünmekte, duydukları seslerin gerçek olduğuna, kendilerini takip eden birilerinin olduğuna, gözlerine görünen hayallerin gerçekliğine inanmaktalar. Aileleri ve hekimleri bu hastalarımızı bir hastalıkları olduğuna ve ilaçlarını kullanmaları gerektiğine inandırmak için büyük çaba sarfetmekte. Böyle bir durumda birilerinin çıkıp önemli bir yayın organında "psikiyatriyi genelde, olmayan hastalıkları iyi geldiği tartışmalı ilaçlarla tedavi etme mesleğidir, diye tanımlayabiliriz" diye özetlediği bir yazı yazmasını hastalarımız adına tehlikeli, meslek grubumuz için de "saygı sınırlarını aşmış" bir durum olarak görüyorum.
Dr. Gökben Hızlı

(MM’NİN NOTU: Yazılarda şizofreniden bahsedilmemişti ve hastalara ilaç almama tavsiyesi gibi şeyler yoktu.)

***
concerta
bende erişkin tip dikkat eksikliği var ben hekimim heyet raporu ile 1 ay kullandım ve yıllardır çektiğim ögrenme ve dikkat eksikliğim anında normale döndü kim demişse yaramıyor derse gelsin benimle konuşsun.
hakan okudan
(MM’nin notu: yazıda erişkin tip dikkat eksikliğine dair hiçbir şey yoktu.)

***
DEHB YAZINIZ
Bu günkü yazınızı üzülerek okudum. Çok okunması amacıyla yazdığınızı düşündüğüm yazınız sonrasında çok canlar yanacak.

"Hastalık olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt olmamasına rağmen" cümlenizi anlayabilmek mümkün değil. Sizi bilime inanan bir insan olarak düşünmüştüm. Yanılmışım.

"Ağır yan etkileri olan, bağımlılık yaratan ilaçlar yazıyorlar." Ağır yan etki ile Bağımlılık vakalarına somut örnekler verir misiniz? Tedavi olmadıkları için alkol madde bağımlısı olmuş DEHB’lileri görmek için ANATEM'e uğramanızı öneririm.

Islah evlerindeki çocukların tanılarını hiç merak ettiniz mi?

Trafik canavarlarının tedavi edilmeyen DEHB’liler olduğunu biliyor musunuz? Binlerce DEHB’linin trafik kazalarında hayatlarını kaybettiklerini on binlercesinin sakat kaldığı hiç aklınıza geldi mi?

Yaşadıkları arkadaşsızlıkların onlara neler yaşattıklarına tanıklık ettiniz mi?

Ev ve iş de yaşadıklarına tanıklık ettiniz mi?

Bu gençlere askerlik kararı sırasında komando olamaz ibaresi düşüldüğünü biliyor musunuz? Askerlikte boş sanılan tüfek nedeniyle ölümler hakkında bilginiz var mı? Peki ya iş kazaları.

Yazınızda bahsettiğiniz uyaran bir ilaç'ın çocukları nasıl uyuşturduğunu açıklayabilirmisiniz? Bu ilacı kullanan sporcuların doping yapmış sayıldığını biliyor musunuz? Ritalin ilacının 1937 yılında kullanılmaya başlandığını biliyor musunuz? Diğer bir değişle 74 yıldır kullanıldığını biliyor musunuz?

Arama motorlarına girdiğinizde benim bir baba olduğumu. 23 Sene önce Çocuk Ruh Sağlığına başvurduğumuzu göreceksiniz. Oğlum Çığır'ın Türkiye de en uzun süre ilaç kullanan bireydir. 5 senedir ilaç kullanmıyor. Hacettepe Üniversitesi Ağaç İşleri Endüstüri Mühendisliğinden ilaçsız mezun oldu. Çankaya Üniversitesi İç mimari ve Tasarım bölümünün fark derslerini ilaçsız geçti. Aynı bölümde Yüksek lisansına da ilaçsız devam edecek.

Yazdıklarımı araştırdıktan sonra yazıma sayfanızda yer verirseniz yazınızın yıkıcı etkisini ortadan kaldırabilirsiniz.

H.Nezih ÇINGIR
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite ve
Özel Öğrenme Güçlüğü Derneği Başkanı
***
LÜTFEN BU HATAYI YAPMAYIN
bugun yazınızı okudum haklı oldugunuzu dusundugum noktalar olmakla birlikte bir suru katılmadıgım nokta da var. Ama Lutfen dikkat eksikligi hiperaktivite bozuklugu yoktur veya ilaclar tehlikelidir anlamına gelen yazıyı yazmayın. Zaten binbir guclukle hasta ve yakınlarını ikna ediyoruz. Durumum icinden cikilmaz hale getirmeyin
lutfen
Prof. Dr. Hasan Herken
***
"Psikiyatrinin uydurma çocuk hastalıkları.."
Çocuğumla ilgili ilkokul 2.sınıftan itibaren özellikle sınıf öğretmenin şikayetleriyle 5-6 yıl boyunca “dikkat eksikliği ve davranış bozukluğu tanısıyla psikiyatr ve pisikologların iyi bir müşterisi” olarak yazınızda belirttiğiniz “hastalık” la yıllarca mücadele etmiş bir babayım ve yazdıklarınıza aynen katılıyorum.. Ayrıca bu konudaki hissiyatımı dile getirdiğiniz için de size çok teşekkür ediyorum.. Yıllarca çocuğumla ilgili “uzmanlar” tarafından bize anlatılanlar, tedavisi gereken olumsuz davranış ve duyguları nedeniyle ne kadar endişelendiğimizi anlatamam.. Çocuğum bu yılki SBS’ de iyi bir puan alarak yabancı bir özel okula girme başarısı gösterdi.. Çocuklarımızı robot gibi görmek isteyen, onlara dokunmayan, sevgi vermeyen-veremeyen özellikle ilköğretim sınıf öğretmenlerinin bu tabloya katkısının oldukça yüksek olduğu düşüncesindeyim..
Pek yazılmayan, birilerinin hoşuna gitmeyen konuları gerçekçi bir şekilde yazılarınıza konu ettiğiniz için size teşekkür ediyorum..
Hikmet KADAYIFCI
***
KANAYAN YARA
Toplumun kanayan yarasına parmak basmışsınız sizi tebrik ediyorum. Siz araştıran aydın beyinlerle inanıyorum ki ülkemiz iyi bir yerlere gelecek. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite sorunu ebeveyn hatalarının dışında genlerin etkisi de olabilyor.Ben üç çocuk annesi olarak çocuklarımın hepsinde bu sorunları ağır bir şekilde yaşıyorum.Sizin anlattığınız çözüm pisikiyatırların ve piskologların uygulamış olduğu özel eğitimden başka bir şey değil .Ama toplumumuzda ki aile yapılarında maalesef çok bilinçsiz ve eğitimsiz anne babalar var . Ayrıca maddi problemden dolayı çalışan anne profilleri çoğunlukta. Hal böyle iken sizin anlattığınız gibi çocuğun bu ve bunun gibi öğrenmesini engelleyen sorunlarda anlık çözüm gibi görülen iaçlara başvuruluyor. Halbuki çocuklar bu ilaçlarla ayakta uyutuluyor, tedavi edilmiyor. Biraz kolaycılıktan vazgeçip de evlatlarının geleceğini gerçekten düşünen aileler gerçekleri araştırıp bu tür sorunları çözen yöntemleri bulabiliyorlar. Bu yöntemin adı NEUROFEDBACK(ilaçsız beyin jimnastiği)ilk olarak ABD’de uygulanan ve ödeneği devlet kapsamında olan bu tedavi sistemi bir çok yabancı ülkede yaygın uygulanıyor. Bu tedaviyi Türkiye’ye 2001 ‘de ilk getirip , uygulayan ve kendi çabalarıyla yaygınlaşmasını sağlayan Dr. Tanju SÜRMELİ’dir. Ancak devletimiz çok faydalı olan ve hiçbir yan etkisisi olmayan, birçok pisikiyatrik hastalığın da çözümünü getiren bu tedavi yi hala sosyal güvence kapsamına almakta direniyor. Bu tedavi sistem i benim gibi çok çocuklu bir anne için mucize bir tedavi. Sizin anlattığınız yöntem(özel eğitim )tek çocuklu yada maddi açıdan sıkıntısı olmayan aileler için uygulanacak bir eğitim. Size tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki yedisin de neyse yetmişinde de odur sözünü kökten çürüten bir tedavi . Oğlum ilkokula başladığında bir yıl birebir desteğimize rağmen akademik başarısızlıklar yaşadı. Ayrıca çok hareketli kıpır kıpır olan bir çocuktu. Derslerini yaptırırken odaklanma süresi beş dakikadan fazla değildi. Ayrıca verdiğimiz bilgiyi bir saat sonra unutuyor adeta bilgi süzgeçten akıp gidiyordu. Gittiğimiz profösör bir wiskarla ve onbeş dakikalık değerlendirmeyle uyuşturucu niteliğinde ki ilaç reçetesi yazdı. Ne kadar yüküm ağırda olsa (üç çocukla) evladımı kendimden daha çok sevdiğim için ilacı reddettik ve ilaçsız NEUROFEDBACK’yöntemini internetten araştırıp bulduk. Uzun tetkik incelemeleri sonucu ve başlayan tedavi süreci sonrası , ders notları eskiden ellinin altında olan NEUROFEDBACK tedavi sonrası ilk yirmi gün içinde sonuçlarını almaya başladık.Notları doksan ve yüzleri buldu. Odaklanma süresi uzadı ve bir ders saatini buldu. Karşımızda oturup dinleyen ,öğrenen mantıklı fikir alışverişi yapan bir evlat var. Alınan sonuçlar sonucu büyük kızımında akademik anlamda desteğe ihtiyacı vardı. Başarıyı çalıştığı halde yakalayamadığı için özgüvensiz mutsuz bir çocuktu. Bu yaz tatilinde onunda NEUROFEDBACK tedavisini yaptırdım.İnanın matematikten nefret eden çocuk şimdi en sevdiği ders oldu. Şu anda özgüvenli başarılı çalışmaktan zevk alan mutlu bir çocuk oldu.Gelelim üç numara ya küçük kızıma üstün zeka kriterlerini taşıdığı halde çok haraketli olduğu için bilgiyi veremiyor ve öğretemiyorum.Onun da bu tedaviden yararlanması gerekiyor ancak bu tedavinin bir bedeli var ve biz tek maaşla buraya kadar gelebildik. Biraz olsun nefes aldık ya bundan sonra bekleyeceğiz ki piyangodan ikramiye çıksın.Ya da bu tedavi devlet kapsamına alınsın. Neden küçük kızımında sorunlarını bitirmeyeyim. Sorunlarını çözebilirsek üstün zekalı demiştim belki de bir bilim kadını olur. Ama çözümleyemezsem sonu Allaha emanet. O kadar yoruldum ki sizin anasınıfı öğretmeninizin uyguladığı yöntemleri uygulamam ağır şartlarımdan dolayı çok zor. Artık sorunlarla uğraşmaktan uyku düzenim bozuldu . Maddiyatsızlıktan dolayı Anti depresanlarla hayatımı devam ettiriyorum. Benim şikayetlerimin çözümünü de NEUROFEDBACK çözebiliyor. Sizlerden çok rica ediyorum bu mucizevi tedaviyi sizler gibi aydın elçilerle tüm insanlara ve kesinlikle devlet yetkililerine etkili bir şekilde duyuralım. İnanın bu sistem yurt dışındaki gibi devlet güvencesine alınırsa hapishaneler de o kadar çok insan yatmayacak. Sokakta bu kadar işsiz kalmayacak.
HÜLYA KÖSE
***
OLABİLİR
huzursuz bacak sendromunu, tıkanırcasına yeme sendromunu ... ancak bu hastalıklara kapıldığınızda anlarsınız münir bey
gerisi boştur
HÜLYA YILMAZ
***
psikiatri bir bilimdir,yönlendirilmiş olabilir, belki......
metin bey pratisyen hekimim .vakıf olmadığınız bir dal olan psikiatri hakkındaki görüşleriniz bilim felsefesinden hayli uzak .ancak fikirlerinizi açıkça ortaya koymanız çok güzel bir şey. konuşa konuşa tüm insanlık bilimi de hayatı da geliştirecektir. tüm bilim dalları,hele hele sosyal bilim dalları kendi uzmanlarına bırakılamıyacak kadar önemlidir ancak yargılayıcı-suçlayıcı bir tavırdan ziyade acaba şöylemidir?vs. gibi şüphe bildiren kibar bir tavır toplumların karanlık yollara yönlendirilmemesi daha uygun bir yoldur.
Hüseyin Aydın Turan
*** 
Sayin Munir sorumsuzca yazı yazıyorsunuz
Sayin Munir,
Keske guncel politika ve Kıbrıs konusunda o cok begendigim yazılarinizi yazsaydiniz. Zira bugun kosenizde yazdiginiz, hiperaktivite tedavisinde kullanilan ilaclarla ilgili yaziniz buyuk bir sorumsuzluk ornegidir. Ben bir tip doktoru degilim, Ritalin'le (bir yakinimin cocugunun kullandigini biliyorum) veya onu ureten firmalarla bir ilgim/bagim yok. Ama sonucta olaylara bilimsel bir gozle bakmaya alisik bir bilim adamiyim. O yuzden yazinizin ne derece manipulatif, ne derece bilimsellikten ve objektiflikten uzak oldugunu gorebiliyorum. Kanimca gazetecilik mesleğinin sinirlarinin disina fazlaca çikmissiniz. Bu yazinin niye sorumsuzca yazilmis bir yazi oldugunu asagida maddeler halinde siralamaya calisacagim:
1) Yazinin basligi tam bir rezalet. Bu ilaci kullanan cocuklarin ebeveynlerini hic mi dusunmuyorsunuz? "Kokain benzeri" terimini kullanarak amaciniz sadece korku yaratmak. Okusuruk suruplarinda da "uyusturucu" maddeler olabiliyor. Bilimsel bir goz, bir maddenin kokaine benzemesinin kokain oldugu anlamina gelmedigini hemen gorur.
2) İlac ABD'de yasaklanmis imajini vermeye calismissiniz. Oysa FDA tarafindan onayli bir ilac oldugunu biliyorsunuz. FDA'den onay almanin ne kadar cok test islemi gerektirdigini de bilmiyormus gibi yapmissiniz.
3) Bahsettiginiz korkunc yan etkilerin bazilari en basit soguk alginligi ilaclari icin bile siralanir.Onemli olan bunlarin gorulme yuzdesidir. Neden bu yuzdelerden bahsetmediniz?
4) "Kotu amaclarla kullanilabilir" ibaresinden bahsetmissiniz. Bu sinifa giren o kadar cok ilac var ki. Bunlarin onemli kismi da ağri kesici ve grip ilaclari. Niye Ritalin'i one cikariyorsunuz anlamadim.
5) Dunyanin en meshur psikiyatristlerinden oldugunu soylediginiz Thomas Szasz'in fikirlerinin ne kadar tartismali oldugunu anlamaniz icin gidip wikipedia'da ilgili maddeye bakmaniz yeterli. Onun soylediklerinin tam tersini soyleyen ve en onun kadar meshur, hatta ondan daha meshur onlarca psikiyatrist bulunabilecegini siz de benim kadar iyi biliyorsunuz.
6) Yazınızın son paragrafı tamamen spekulasyon. Bu ilaclarin (az ya da cok) ise yaradigini soyleyen bir suru calisma varken (olmasa zaten FDA onayi alamazlar) bu calismalarin 2300 tanesini birden (nasıl oluyorsa) inceleyip ilaci ise yaramaz ilan eden tek bir calismayi alintilamaniz, zaten amacinizin bagci dogmek oldugunu gosteriyor. Ilac sirketlerinin ise yaramayan ilaclari para icin pazarladigini soyluyorsunuz. Bu gozardi edilemeyecek bir iddia. Ancak, genelde boyle bir durumun "olabilecegini" soylemek baska sey, spesifik bir rahatsizlik icin kullanilan spesifik bir ilac icin bunun boyle "oldugunu" iddia etmek baska sey. Kusura bakmayin, ikincisi sizin de benim de boyumu asar. Ozellikle ABD'de yan etkilerine ragmen ise yaramaz bir ilaci kullandirmanin uretici firma icin ne buyuk bir tehlike oldugunun farkinda misiniz? Tuketicinin actigi tek bir dava koca firmayi batirabilir. Sigara firmalarinin odedigi tazminatlarin miktarini biliyor musunuz?
Simdi gozumuzde soyle bir senaryo canlandiralim. Bu ilaci doktor tavisyesiyle kullanan bir cocuk dusunnelim. Bu ilac sayesinde okulda performansi artmis, dersleri daha iyi hale gelmis. Cocugun annesi sizin yazinizi okuyor, "kokain", "kalp yetmezligi" kaliplarini gorup panige kapiliyor, "Koskoca Metin Munır yalan yazacak degil ya diyor" ve cocugunun ilacini kesiyor. Sonucunda o cocugun ders performansi kotuye gidiyor ve cocuk okulunu bitiremiyor.
Bunun vicdani sorumlulugunu siz tasiyabilecek misiniz, sayin Munir?
Herseye supheyle bakmak bilimselligin geregidir. İki farkli bilim adami benzer deneyler yapip birbirine zıt sonuclar bulabilir, bu ozellikle deneysel tıpta cok gorulen bir durumdur. Objektif bilim adami her iki sonucu da bildirir. Sadece kendi mesrepine uyanlari bildirirse onun bilimselliginde suphe duyulur. Sizin, belli bir rahatsizligin tedavisinde kullanilan belli bir ilaca karsi boylesine objektiflik disi bir tarzda saldirmanizin kosenizde nasil sirittigini bilemezsiniz. Evet, ADHD'nin hastalik olmadigini iddia edenler var, ama tersini iddia eden uzmanlar su anda cogunlukta. Bunlarin cogu da Ritalin'i tedavi icin oneriyor. Bunlarin hepsi mi satilmis, hepsi mi ilac sirketinin adami? O zaman bir tanesi de cikip sunlari soyleyebilir: "Ritalin'e alternatif bir ilac uretildi, yakinda piyasaya cikacak. Bunu ureten firma, Ritalin'le rekabet edebilmek icin, satislarini arttirmak icin bazi kose yazarlarina Ritalin'i kotulesinler diye para verdi". Yanlis anlamayin, sizin para icin yazi yazacağinizi asla dusunmem, ancak yaftalamanin da ahlaki olmaz. Ve sizin yaziniz, uzulerek belirtmeliyim, bir yaftalama yazisi gibi duruyor ve size yakismiyor. Siz yaftalarsaniz sizi de birgun yaftalayabilirler.
Bu yazisinin bir kopyasini ombudsmaniniz Derya Sazak'a da gonderiyorum. Kanimca Milliyet boyle bir yaziyi yayinlayarak, cocugu bu ilaci kullanan binlerce ebeveyne yanlis bir korku vererek sorumsuz bir yayincilik ornegi vermistir.
Saygilarimla.
Yrd.Doç.Dr. Kerem Ün
Elektrik-Elektronik Müh. Blm.
Çukurova Üniversitesi
***
RUHİYATÇILAR ÜZERİNE
OĞLUM LİSEYİ BİTİRDİKTEN SONRA İLK YIL ÜNİVERSİTEYE GİREMEDİ. İKİNCİ YIL KURSA YAZDIRDIK;
KURSTAN ALMAK ZORUNDA KALDIK. AÇIK ÖĞRETİME DEVAM ETTİ; ÜNİVERSİTEYE GİRME HAYALİ İLE FAZLA ÜZERİNDE DURMADI.
ZAMAN AKIYORDU....
BU ARADA SAPITMAYA BAŞLADI. SAÇLARI UZUNDU. UZUN SAÇLARI İLE YÜZÜNÜN YARISINI ÖRTÜYOR ADETA İNSANLARDAN KAÇIYORDU.
SABAHA KADAR OTURUP; AKŞAMA KADAR DA YATIYORDU.İNSANLARA GÖZÜKMEK İSTEMİYORDU. OKUMAYACAKSAN ÇALIŞ; MESLEK ÖĞREN DEDİĞİMİZDE BEN OKUYACAĞIM DİYOR, AMA ÜNİVERSİTEYİ KAZANMAK İÇİN DE HİÇ BİR ŞEY YAPMIYORDU...
AŞIRI İÇKİ İÇMEYE BAŞLADI.
AŞIRI HAZIR KAHVE İÇİYORDU Kİ HALİSÜNASYONLARA NEDEN OLDUĞUNU OKUYORUM VE BEN DE BUNA İNANIYORUM...
BİR PSİKİYATRİ PROF'UNA GÖTÜRDÜK. ADAM HER OTURUM İÇİN BİZE GÖRE YÜKLÜ BİR PARA ALIYORDU. ANNE-BABAYI KESİNLİKLE TEDAVİYE ORTAK ETMEDİ. BİR DEFA BİLE BİZİMLE OTURUP KONUŞMADI. KONUŞSA ONA GÖZLEMLERİMİZİ AKTARACAKTIK....ÇOCUKLA 24 SAAT YAŞAYAN BİZDİK....
ÇOK PAHALI OLDUĞUNU SÖYLEDİĞİ (1800 TL) İĞNELER VERİYORDU...
SONUNDA;
BİR GÜN YİNE ANNE İLE DOKTORA GİTTİLER...DOKTOR "BU ÇOCUK DİĞER HASTALARA BENZEMİYOR" DEMEYE BAŞLADI. DİĞER HASTALARDAKİ BELİRTİLERİ ÇOCUKTA YAKALAYAMIYORDU.
DOKTORUN "VİZİTE ÜCRETİ" KONUSUNDA LAF ETMESİ NEDENİ İLE, ÇOCUĞUN İSTEĞİ ÜZERİNE TEDAVİ TARAFIMIZDAN BIRAKILDI....
BU SÜREÇTE ÇOCUK TAŞRADA BİR ÜNİVERSİTE KAZANDI AMA GİTMEDİ. ORALARI UFAK GÖRDÜ.
İKİ YIL SONUNDA BÜYÜK ŞEHİRLERİN BİRİNDE KÖKLÜ BİR ÜNİVERSİTEYE GİRDİ (2011).
TABİİ ZAMAN GEÇİYOR...BAKALIM NE OLACAK?

PEKİ BUNLARIN NEDENİ NE?
ANLAYABİLDİĞİ KADARI İLE
1- ÇEVRESİNDEKİ HERKES YÜKSEK ÖĞRENİM GÖRDÜĞÜ VE KENDİ GİREMEDİĞİ İÇİN İNSANLARDAN KAÇTI, GİZLENDİ.
2- BU ÇOCUĞUN KAFADAN ŞİZOFRENİ TEŞHİSİ KOYUP İLAÇ YÜKLEYECEK BİR HASTALIĞI YOKTU.
3- DOKTOR TEŞHİSİ YANLIŞ KOYMUŞTU. AİLEYE DANIŞSA İDİ İŞİ DAHA KOLAY OLACAKTI; BUNU YAPMADI.
4- BU HASTALIKLAR İÇİN AŞI,TAHLİL, RÖNTGEN, AMELİYAT, EMAR VE BENZERİ GİBİ ARAÇLAR YOK. DOKTOR HASTADAN NE KAPABİLİRSE TEŞHİSİNİ ONA GÖRE KOYUYOR.
5- BİR ÇOCUK BABA OTORİTESİ TANIMALIDIR. ÇOCUĞA KARŞI TUTARLI OLUNMALI VE TAVİZ VERİLMEMELİDİR. BİZDE BUNLAR OLMADI ANNENİN; DOĞUŞTAN GELEN VE DAHA SONRA AMELİYATLA DÜZELEN BİR ARIZA NEDENİ İLE ÇOCUĞA KARŞI ZAAFI OLUŞTU. BABA OTORİTESİNİ YIKTI, TUTARLI OLAMADI, TAVİZ VERDİ...
SAYIN YAZARIM;
BİZDE DURUM BÖYLE. ANCAK, ŞUNU SÖYLEYEYİM. ÇOK SABIR EDİYORUZ. BUNUN BİR İMTİHAN OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUZ.
FAKAT, YİNE DE ALLAH EKSİKLİKLERİNİ ARATMASIN ACISINI GÖSTERMESİN DİYORUZ....
***
KINAMA
Sayın Metin Ümir,

Gazeteci veya köşe yazarı olmak, insanlara belli sorumluluk hislerini de yüklemelidir, aksi takdirde yazmamaları daha makbûldür.

Psikiyatrik hastalıklar hakkında yazdıklarınız (http://ekonomi.milliyet.com.tr/psikiyatrinin-uydurma-hastaliklari/ekonomi/ekonomiyazardetay/14.09.2011/1438254/default.htm) maâlesef külliyen yanlış ve insanları dezenforme etmeye yönelik kara çalmalardır.

Hastalıkların ismini dahi yanlış biliyorsunuz; Sinirli Bacak Sendromu değil “Huzursuz Bacak Sendromu” olacak (Restless Leg Syndrome) ve ne kadar büyük bir dert olduğunu çeken bilir. Üstelik de nöropsikiyatrik ve çok yaygın bir sorundur...
Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu çok sık rastlanan ve gittikçe de artan ciddi bir sorundur.
Makûl ve sosyal adaptasyonu bozmayacak mahcubiyete yâhut utangaçlığa kimsenin bir şey dediği yoktur ama Sosyal Anksiyete Bozukluğu sebebiyle intihar eden ve hayatı ellerinden kaçıranlar o kadar çok ki... Belli ki yarın da Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu’nu ele alacaksınız. Yetişkinlerde dahi %6 civarında rastlanan ve insanların hayatı ıskalamalarına yol açan bu çok ciddi hastalığı da yok sayacaksınız...

Sanıyorum sizi yanlış yönde etkileyen birileri var...

Dilerim bunlardan biri sizin veya sevdiklerinizin başına gelmeden önce hatanızı anlar ve yazdıklarınız konusunda önce bir uzmandan görüş alacak temkini gösterirsiniz. Yoksa köşenizi haksız yere ve halkın aleyhine kullanacağınız için mesûl olursunuz...

Saygımızla...

Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat
Yeni/New Symposium Dergisi Editörü
***
İLK DEFA YAZIYORUM
Ben ilk defa bir gazeteciye yazı yazıyorum; ne diyeceğim konusunda aslında epey şaşkınım. Sizi her zaman keyifle, bazen sadece bahçedeki izlenimlerinizi anlattığınız yazılardaki duyarlılığınızın verdiği hislerle okurum. Bugünkü yazınızda psikiyatriye yaklaşımınızın, genel rasyonel ve duyarlı yaklaşımlarınızdan neden bu denli saptığını anlamakta güçlük çektim. Size bir okur kimliğimle mi yoksa bir çocuk ve ergen psikiyatristi olarak mı yazayım, bunu da değerlendirmekte zorlanıyorum. Sanırım uzun zamandır ilk defa bu denli doğrudan öfkeli, bu denli kesip atan bir üslupta okudum sizi. Psikiyatri alanı ile saptamalarınızın bazılarının içinde şüphecilik ve eleştirel düşünme payı bakımından haklılık olduğunuz düşünsem de, bu kesin ve öfkeli soluğun bilimsel düşünmeden uzak düştüğünüzün değil, ancak olumsuz bir deneyimle karşılaşmış olduğunuzdan kaynaklandığını düşünerek kendimi rahatlatıyorum.
Bir okur için önemli bir yön gösterici olan bir gazete yazarının, inanılagelen tüm çizgisinden bambaşka bir yönde düşünceler taşıdığını görmenin her şey bir tarafa son derece üzücü olduğunu belirtmekten başka bir şey söyleyebilecek miyim bilmiyorum. Kendi dünyasından çıkamayan, yaşıtları gibi öğrenemeyen, çeşitli tekrarlayıcı davranışları olan, bağıran, ağlayan, iniltiler çıkaran ya da tikleri olan bir çocuğa ya da ergene ve ailesine kendilerini iyi hissettirebilecek çözümler sunmayı amaçlayan, kanıta dayalı araştırmaların izinde çözümler sunmak için kendini bu karmaşık, çoğu zaman bulanık, çaresiz ve anlaşılamayan bir alana adamış hekimler için, bu durumun adı ne olursa olsun, yardımcı olmaya çalışmanın kötülenmesi ve değersizleştirilmesini doğru bulmadığımı mutlaka belirtmek isterim.
Yazınızdan etkilenip ikna olacak örneğin otistik bozukluğu olan bir çocuk ailesinin olamayacağını düşünsem de obsesyonlarını geçirmek için psikiyatriste başvurmaktansa alkolle kendini yatıştıran, ya da depresyonu nedeniyle intihar düşüncesi alevlenen gençler ya da erikişinlerin olabileceği düşüncesi, sapla samanın, iyiyle kötünün, doğruyla yanlışın iyice karıştığı bu dönemde keyif kaçırıyor. Sizin düşüncelerinizi ve dolayısıyla düşüncelerinden tanıdığı bir kişilik olarak sizi seven bir okuru ise, duygularınızın yoğunluğu ve kızgınlığınız açısından endişelendiriyor, kaygınızı ve keyifsizliğinizi giderecek bir katkı olabilir mi diye düşündürüyor...

Dr. Meltem Kora
***