26 Ağustos ile 2 Eylül tarihleri arasında bu sütunlarda depresyon ve psikiyatri konusunda dört yazım çıktı. Birkaç gün önce İzzet Çağrı Yazgan adlı bir tıp doktorundan bu konuda bir mektup aldım. O mektubu (Türkçe ve İngilizce hatalarını düzeltmeden) ve cevabımı yayınlıyorum.
Münir Bey,
Bir kitap okudunuz ilim sahibi oldunuz, benim 20 yılda elde ettiğim birikimimi çöp kutusuna attınız. Artık bundan sonra depresyon gurusu oldunuz. İnsanlara yardımcı olmak için yolunuz açık olsun. Bu yazdığınız palavralardan dolayı yaşamını yitiren bir depresyon hastası olursa günahı sizin boynunuza. DSMyi ve mantıcını anlamak sizin için kolay olamaz. Nasıl bir akciğer filmini yorumlayan radyoloji uzmanı normal ile anormali ayırıyor ve siz bunu yapamıyorsanız, psikiyatrist de aynı şekilde yıllar süren eğitimi ile sizin bu kadar kesin yargılar ile insanları etkilemeye çalıştığınız tanı koyma konusunda yetkinleşir. Depresyon konusunda daha çok kitap var okuyabileceğiniz. Haydi okumaya devam, belki bir şeyler öğrenirsiniz. Saygılar, İzzet Çağrı Yazgan, M.D Diplomats of American Board of Neurology and Psychiatry
*
Sayın Yazgan,
Amacım depresyon gurusu olmak değildi.
Sizin de belirttiğiniz gibi “insanlara yardımcı olmak,” idi.
Çünkü birçok psikiyatr, Amerikan Psikiyatri Derneği’nin ve ilaç şirketlerinin ezberlettiği sözde hastalıklar ve sözde tedavilerle, hiçbir hastalığı olmayan kişilere depresyon hastası damgası vuruyor. Alışkanlık yapan, ağır yan etkileri olan ve bırakılması çok zor olan ilaçlar veriyor.
Bu, depresyonda olduğu gibi hemen hemen diğer bütün sözde ruhsal bozukluklarda da geçerlidir.
Yazdıklarımın “palavra” olduğunu iddia ediyorsunuz. Ama bir tek “palavra” örneği vermediniz. Çünkü veremezsiniz. Yazdıklarımın tamamı, sektörünüzde çok iyi bilinen bilimsel kitaplarda, hatta mesleğinizin kutsal kitabı olan Ruhsal Bozuklukların El Kitabı-DSM’dendir.
“DSM’yi ve mantığını anlamak sizin için kolay olmaz,” diyorsunuz. Aksine, çok kolay. 1952’de 106 olan psikolojik bozukluk sayısını, 2013’te masa başında 374’e çıkaran, homoseksüelliği bir ara hastalık olarak tanımlamış, normal insanlık hallerini hastalık haline getirmiş olan bir el kitabının amacını anlamak çok kolaydır: İlaç şirketlerinin ve psikiyatrların piyasasını genişletip onlara daha fazla para kazandırmak.
Aksi takdirde ölüye tutulan yas veya utangaçlık gibi insanlık halleri, “Okuma Bozukluğu,” “Matematik Bozukluğu,” “Yazılı Anlatım Bozukluğu,” “Bebeklerde Beslenme Bozukluğu,” gibi olağan çocukluk halleri, psikiyatrinin alanına giren hastalık sayılmazdı.
“Bir kitap okudunuz ilim sahibi oldunuz,” diyerek beni küçümseme gayretinizi ise acınası buluyorum.
Psikiyatri konusunda, sektörde sizden çok daha iyi bilinen ve çok daha bilimsel dürüstlüğe sahip olduğu kesin, birçok psikiyatrın kitabını okudum. Ama köşe yazısı bilimsel bir makale olmadığı için hepsini sıralama ihtiyacı duymadım.
Gayretiniz boşunadır, Sayın Yazgan.
Mesleğiniz olan psikiyatri; tıbbın en ilkel, bilimle bağlantısı en zayıf olan dalıdır.
Psikiyatrinin; konusuna giren ruhsal “bozuklukların” nedenlerinin ne olduğu konusundaki bilgisi ilkeldir. Yani, psikiyatri bu rahatsızlıklara nelerin sebep olduğunu ve rahatsızlıkların kesin tedavisinin ne olduğunu bilmemektedir.
Bilmediği için de çoğu zaman uydurmakta, bilimsel olmayan “kimyasal dengesizlik” palavrasına sığınmaktadır.
Ama, gerçekte ruhsal şikayetlerin beyindeki şu veya bu kimyasal veya hormonun dengesini kaybetmesi, azalması veya çoğalması sonucunda meydana geldiğini gösteren bilimsel kanıt yoktur.
Bu konuda sayısız araştırma yapılmasına rağmen ruhsal rahatsızlıktan şikayet eden hiç kimsenin beyninde, kimyasal veya başka bir dengesizlik bulunmamıştır.
Psikiyatri konusunda yazmak için psikiyatr veya doktor olmak gerekmez, Sayın Yazgan.
Siz gazeteci olmadığınız halde köşe yazım hakkında yorum yapabiliyorsanız (hatta hakaret ediyorsanız), yönetmen ya da aktör olmayanlar film eleştiriyorsa, araştırmacı gazeteci de araştırdığı herhangi bir konuda yazabilir.
Bana yönelttiğiniz nezaket fukarası eleştirilerle bir yere varamazsınız. Önce kendinizi eleştirin.
Bu kadar alıngan da olmayın. İlaç şirketlerinin reklama ve psikiyatr tavlamaya harcadığı milyar dolarların karşısında, bırakın biraz cılız da olsa, gerçeğin ve dürüstlüğün sesi de duyulsun.
Saygılarımla,
MM
Bir kitap okudunuz ilim sahibi oldunuz, benim 20 yılda elde ettiğim birikimimi çöp kutusuna attınız. Artık bundan sonra depresyon gurusu oldunuz. İnsanlara yardımcı olmak için yolunuz açık olsun. Bu yazdığınız palavralardan dolayı yaşamını yitiren bir depresyon hastası olursa günahı sizin boynunuza. DSMyi ve mantıcını anlamak sizin için kolay olamaz. Nasıl bir akciğer filmini yorumlayan radyoloji uzmanı normal ile anormali ayırıyor ve siz bunu yapamıyorsanız, psikiyatrist de aynı şekilde yıllar süren eğitimi ile sizin bu kadar kesin yargılar ile insanları etkilemeye çalıştığınız tanı koyma konusunda yetkinleşir. Depresyon konusunda daha çok kitap var okuyabileceğiniz. Haydi okumaya devam, belki bir şeyler öğrenirsiniz. Saygılar, İzzet Çağrı Yazgan, M.D Diplomats of American Board of Neurology and Psychiatry
*
Sayın Yazgan,
Amacım depresyon gurusu olmak değildi.
Sizin de belirttiğiniz gibi “insanlara yardımcı olmak,” idi.
Çünkü birçok psikiyatr, Amerikan Psikiyatri Derneği’nin ve ilaç şirketlerinin ezberlettiği sözde hastalıklar ve sözde tedavilerle, hiçbir hastalığı olmayan kişilere depresyon hastası damgası vuruyor. Alışkanlık yapan, ağır yan etkileri olan ve bırakılması çok zor olan ilaçlar veriyor.
Bu, depresyonda olduğu gibi hemen hemen diğer bütün sözde ruhsal bozukluklarda da geçerlidir.
Yazdıklarımın “palavra” olduğunu iddia ediyorsunuz. Ama bir tek “palavra” örneği vermediniz. Çünkü veremezsiniz. Yazdıklarımın tamamı, sektörünüzde çok iyi bilinen bilimsel kitaplarda, hatta mesleğinizin kutsal kitabı olan Ruhsal Bozuklukların El Kitabı-DSM’dendir.
“DSM’yi ve mantığını anlamak sizin için kolay olmaz,” diyorsunuz. Aksine, çok kolay. 1952’de 106 olan psikolojik bozukluk sayısını, 2013’te masa başında 374’e çıkaran, homoseksüelliği bir ara hastalık olarak tanımlamış, normal insanlık hallerini hastalık haline getirmiş olan bir el kitabının amacını anlamak çok kolaydır: İlaç şirketlerinin ve psikiyatrların piyasasını genişletip onlara daha fazla para kazandırmak.
Aksi takdirde ölüye tutulan yas veya utangaçlık gibi insanlık halleri, “Okuma Bozukluğu,” “Matematik Bozukluğu,” “Yazılı Anlatım Bozukluğu,” “Bebeklerde Beslenme Bozukluğu,” gibi olağan çocukluk halleri, psikiyatrinin alanına giren hastalık sayılmazdı.
“Bir kitap okudunuz ilim sahibi oldunuz,” diyerek beni küçümseme gayretinizi ise acınası buluyorum.
Psikiyatri konusunda, sektörde sizden çok daha iyi bilinen ve çok daha bilimsel dürüstlüğe sahip olduğu kesin, birçok psikiyatrın kitabını okudum. Ama köşe yazısı bilimsel bir makale olmadığı için hepsini sıralama ihtiyacı duymadım.
Gayretiniz boşunadır, Sayın Yazgan.
Mesleğiniz olan psikiyatri; tıbbın en ilkel, bilimle bağlantısı en zayıf olan dalıdır.
Psikiyatrinin; konusuna giren ruhsal “bozuklukların” nedenlerinin ne olduğu konusundaki bilgisi ilkeldir. Yani, psikiyatri bu rahatsızlıklara nelerin sebep olduğunu ve rahatsızlıkların kesin tedavisinin ne olduğunu bilmemektedir.
Bilmediği için de çoğu zaman uydurmakta, bilimsel olmayan “kimyasal dengesizlik” palavrasına sığınmaktadır.
Ama, gerçekte ruhsal şikayetlerin beyindeki şu veya bu kimyasal veya hormonun dengesini kaybetmesi, azalması veya çoğalması sonucunda meydana geldiğini gösteren bilimsel kanıt yoktur.
Bu konuda sayısız araştırma yapılmasına rağmen ruhsal rahatsızlıktan şikayet eden hiç kimsenin beyninde, kimyasal veya başka bir dengesizlik bulunmamıştır.
Psikiyatri konusunda yazmak için psikiyatr veya doktor olmak gerekmez, Sayın Yazgan.
Siz gazeteci olmadığınız halde köşe yazım hakkında yorum yapabiliyorsanız (hatta hakaret ediyorsanız), yönetmen ya da aktör olmayanlar film eleştiriyorsa, araştırmacı gazeteci de araştırdığı herhangi bir konuda yazabilir.
Bana yönelttiğiniz nezaket fukarası eleştirilerle bir yere varamazsınız. Önce kendinizi eleştirin.
Bu kadar alıngan da olmayın. İlaç şirketlerinin reklama ve psikiyatr tavlamaya harcadığı milyar dolarların karşısında, bırakın biraz cılız da olsa, gerçeğin ve dürüstlüğün sesi de duyulsun.
Saygılarımla,
MM