Seratonin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seratonin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2012 Cuma

ANTİDEPRESANLARIN CİNSEL HAYAT ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

METİN MÜNİR

Ülkemizde antidepresan ilaç kullanımı rekor bir hızla artıyor. Bunun en büyük nedeni depresyon hastası olmayanların, şu veya bu nedenle derin bir hüzün, yeis veya keder içinde olanların da antidepresan almalarıdır.

Bunun arkasında da son altmış yılda psikiyatriyi egemenliği altına almış olan yanlış bir anlayış var: Bu anlayışa göre ruh ve akıl hastalıkları beyin hastalıklarıdır ve bu hastalıkları ilaçla tedavi etmek mümkündür. Bu anlayış halka o kadar iyi satıldı ki Panadol nasıl baş ağrısını geçirirse antidepresanlar da depresyonu geçirir sanılıyor. Bu son derece yanlıştır.

Gerçek depresyonla insanlık hallerinin doğurduğu ruh çöküntüleri farklıdır. Her iki durumda da insan aynı şeyleri hisseder. Aşırı keyifsizdir, normalde zevk aldığı sosyal aktivitelerden kaçar, iştahını kaybeder, uyku sorunları yaşar, enerjisini kaybeder, kendini değersiz hisseder, düşünme ve hareket etmesi zayıflar, hatta ölüm düşünceleri düşünür.

Ama insanlık hallerinden gelen depresyon bir süre sonra kendiliğinden geçer. Klinik depresyon daha ağırdır, kolay kolay geçmez, kroniktir, tekerrür eder.

Normal insanlık hallerinin yarattığı depresyon dolayısıyla antidepresan almak, iyi iken hasta imiş gibi ilaç almaya benzer.

Bu halde insan tedavi değil hastalık satın alır. Aldığı, ilaç değil, ilacın yan etkileridir. Yan etkileri kurtulmak istediği hüzün durumundan daha ağır, etkileri daha kalıcı olabilir.

Antidepresyon ilaçlarının en sık görülen yan etkisi cinsel hayata sekte vurmaktır. Kadınları ve erkekleri eşit derecede etkiler. Değişik şekillerde ortaya çıkar. Seks yapma isteğini azaltır, seks sırasında hissizliğe ve donukluğa neden olur, orgazma ulaşılmasını zorlaştırır. Erkeklerde sertleşme sorunu ve boşalma zorluğuna sıkça rastlanır.

Beyindeki bir kimyasal olan serotonin üzerinde etki yapan antidepresanlar ilk çıktığında psikiyatristlerin bu etkiler konusunda pek fazla bilgisi yoktu.

Başlangıçta ilaçların yan etkileri konusundaki el kitapları, örneğin, Prozac’ın cinsel performans üzerindeki etkisinin yüzde ikinin biraz altında olduğunu yazıyordu. Daha sonra yapılan araştırmalar bu oranı yüzde ona çıkarttı.

Bu tahmin de olağanüstü yanlıştı. Araştırmalar serotonin üzerinde etkisi olmayan antidepresanlarda cinsel bozukluk oranının yüzde 20, Celexa ve Paxil gibi serotonin etkili antidepresanlarda yüzde 70’lere çıktığını gösterdi.

Bunun neden böyle olduğu bilinmiyor. Tahmin edilen, cinsel bozukluğa, ilaçların serotonin üzerindeki etkisinin neden olduğudur. Serotonin beyindeki kimyasallardan biridir.

Psikiyatristler bu sorunu yaşayanlara genellikle Viagra, Levitra ve Cialis gibi ilaçlar yazmaktadır. Ancak bu ilaçlar sertleşme sorunu halletmekte ama cinselliğin motoru sayılan libidoyu, yani cinsel iştahı, etkilememektedir.

Sorunu daha da karmaşık yapan antidepresanları bırakan bazı hastaların ereksiyon sorunu yaşamaya devam etmesidir.

Antidepresana kesinlikle doktor gözetiminde başlamak, kesinlikle doktor gözetiminde bırakmak gerekir.

2 Şubat 2012 Perşembe

ANTİDEPRESAN İNTİHAR İLİŞKİSİ

METİN MÜNİR

Antidepresanların en tehlikeli yan etkilerinden biri intihar düşüncelerine yol açmalarıdır.

Depresyonu kaldırıp insanı normal haline döndürmeyi amaçlayan bir ilacın intihar düşüncelerine yol açması bir çelişkidir. Bu nasıl olabilir, diye sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı bilinmiyor.

Antidepresanların intihara yol açabileceği, psikiyatri literatürüne 1990 da girdi.

Prozac’ın piyasaya çıkmasından kısa bir zaman sonra idi. Bu ilacı alan beşi kadın bir erkek depresyon ve şiddetli anksiete hastası altı kişi üzerinde bir araştırma yapıldı. Hastalardan bazıları Prozac’a başlamadan önce de zaman zaman intihar etmeyi akıllarından geçirmişlerdi. Araştırmaya göre, Prozac’a başladıktan sonra sürekli olarak intiharı düşünmeye başladılar.

Kamuoyundan gelen baskı üzerine, Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu FDA ilaç şirketleri tarafından yollanmış araştırmaları inceledi. Ve endişe verici bir bulguya ulaştı: Antidepresanlar intihar düşüncelerine neden oluyordu ama çocuklarda ve gençlerde.

FDA, 2002’de, ilaç etiketlerine, çocuklara ve gençlere yönelik, intihar uyarısı konmasına kara verdi. Bu uyarı 2007’de 24 yaşına kadar olan kişileri kapsayacak şekilde genişletildi.

Antidepresan-intihar ilişkisi ABD’de psikiyatristler arasında hararetli bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bazılarına göre antidepresan bağlantılı intihar olayları arttı. Bazılarına göre böyle bir sonuca varabilmek için yeterli veri yok ve toplanması yıllar alacak.

Antidepresanın yirmi dört yaş üzeri kişilerde de intihar riskini artırdığına dair iddialar da var ama bu konudaki veriler tartışmalıdır.

Amerikan psikiyatrist Peter Breggin antidepresan-intihar ilişkisini araştıranlardan biridir. Breggin serotonin etkili ilaçların “akatizi” adı verilen bir tedirginlik, ajitasyon, huzursuzluk, vesvese durumu yarattığını keşfetti. Bu durumu, yaşamış olan hastalar “derimin dışına fırlıyormuşum gibi bir his” olarak tarif ediyor.

Breggin’e göre antidepresan alanlar çoğu zaman bu durumda iken kendilerine ve başkalarına karşı saldırgan olup şiddet uyguluyorlar.

Profesör Irving Kirsch, Prozac alan bazı hastaların “akatizi” durumuna düştüklerini, Prozac’ı bıraktıktan sonra bu durumun geçtiğini yazıyor.

“Yaşları 25-47 arasında olan ve Prozac aldıktan sonra intihara teşebbüs eden üç hasta Prozac almaktan men edildi. Bir süre sonra ‘acaba ne olacak’ diye görmek için bu üç kişiye yeniden Prozac verildi. Üçü de şiddetli “akatizi” hissettiklerini ve yeniden intihar eğilimine girdiklerini söyledi. İlaç kesildiğinde ajitasyon durumu ile birlikte intihar eğilimi düşüşe geçti.”

Ülkemizde antidepresan ile intihar ve şiddet ilişkisi konusunda araştırma yoktur.

Antidepresana kesinlikle doktor gözetiminde başlamak, aynı şekilde kesinlikle doktor gözetiminde bırakmak gerekir.

1 Şubat 2012 Çarşamba

Dikkat: Antidepresan öldürücü olabilir

METİN MÜNİR

Ülkemizde, reçeteli, reçetesiz, leblebi gibi antidepresan alınıyor. Bu çok sakıncalıdır. Antidepresan, muhakkak, doktor gözetiminde başlanmalı ve bırakılmalıdır. İlacı bırakmak hastaların yüzde yirmisinde “yoksunluk belirtileri” olarak adlandırılan bazı olumsuz hallerin belirmesine neden olur. Mideye kramp girmesi, ishal, bulantı, kusma, baş ağrısı, uyku bozukluğu, baş dönmesi, bulanık görme, uyuşma, elektrik çarpmış gibi olmak, kasların gayri ihtiyari oynaması, titreme, bu belirtilerden bazılarıdır.

Ayrıca, ilacı aniden kesmek depresyon ve anksiete duygularının depreşmesine neden olabilir. İlaç yoksunluğunun neden olduğu bu durumu hasta, yanlış olarak, depresyonun nüks ettiğine yorarak tekrar ilaca başlayabilir. Antidepresan bağımlığının bir çeşidinin nedeni budur. Özellikle çocuklar ve gençlerin, kesinlikle, gözetimsiz antidepresan ilaç almaması gerekir. Çünkü:

-Antidepresanların çocuklarda ve gençlerde intihar eğilimini artırdığına dair araştırmalar var. (Bu konuyu ayrıntılı olarak yarınki yazımda anlatacağım.)
-Antidepresanlar, bazı kişilerde, hem kendilerine hem de başkalarına yönelik şiddet eğilimini artırır.

Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu FDA 2006’da serotonin artırıcı başka ilaçlarla birlikte kullanılması halinde antidepresanların “serotonin sendromu” diye bilinen, öldürücü olabilecek bir bozukluğa yol açabileceğini açıkladı.

Serotonin beyindeki kimyasallardan biridir. Yeni nesil bazı antidepresanlar beyindeki serotonin düzeyini etkiliyor. Serotonin sendromunu meydana getiren vücutta aşırı serotonin birikmesidir. Birden fazla antidepresan alınması aşırı serotonine yol açan nedenlerden biridir.

Antidepresanların bazı başa tür ilaçlarla alınması da serotonin sendromuna neden olabilir. Öksürük bastırıcı ilaçlar, reçetesiz satılan baş ağrısı ilaçları, ağrı kesiciler, antibiyotikler, iştah bastırıcı ilaçlar ve bazı bitkisel ilaçların anti depresanlarla birlikte alındığında ölüme yol açtığı görülmüştür. Eczanelerde ve attarlarda satılan bitkisel antidepresan St John’s Wart veya Sarı kantaron antidepresanla alınmamalıdır. Antidepresanla beraber alındığında ölümcül olabilecek diğer şeyler LSD, ecstasy ve kokain gibi uyuşturuculardır. Bu aşırı tepki dışında antidepresanların hayat kalitesini olumsuz etkileyebilecek birçok yan etkisi vardır. Seks hayatına sekte vurması listenin başında gelir. (Bu konuyu cuma günkü yazımda anlatacağım.)

Psikiyatristler ve malını satmaktan başka pek bir şeyi umursamayan ilaç şirketleri antidepresanların olumlu etkilerini abartmak, yan etkilerini önemsiz göstermek eğilimindedir. Bu konuda ne Sağlık Bakanlığı ne de Türkiye Psikiyatri Derneği’nin internet sitelerinde bilgi vardır. Bu nedenle antidepresan alan veya almayı düşünenlerin yan etkiler konusunda kendilerini eğitmelerinde yarar var. En iyi başlangıç noktası ilaç kutularının içinde bulunan etiketler veya prospektüslerdir. Bu ve hafta içinde yazacağım diğer yazılarda kullandığım kaynakları merak edenler www.milliyet.com.tr’ye girip 25 Ocak Çarşamba günkü yazıma bakabilirler.

28 Ocak 2012 Cumartesi

BEYİN NASIL ÇALIŞIR?

METİN MÜNİR

Beyinde milyarlarca sinir hücresi vardır. Olağanüstü karmaşık ağlar oluşturan bu hücreler birbirleriyle sürekli ilişki halindedirler.

Tipik bir hücrenin tel tel uzantıları vardır. Hücre bu uzantılar aracılığıyla diğer hücrelere sinyal yollar ve onlardan sinyal alır.

Bu sinyallerin, yollanıp alınırken, hücreleri birbirlerinden ayıran minik boşlukları aşması gerekir.

Bir sinir hücresi bir başka sinir hücresi ile ilişki kurmak istediğinde bir kimyasal salgılar. Bu kimyasal iki hücre arasındaki boşluğu geçer ve diğer sinir hücresine tutunur. O hücreyi faal hale getirir veya faaliyetini engeller. Daha sonra yollayan hücre kimyasalını geri alır veya kimyasal metabolize edilir.

Bu mekanizma gözlemlendikten sonra bir tez ortaya atıldı: Dendi ki depresyon, şizofreni, bipolar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gibi bozukluklar beyindeki bu kimyasalların anormalliğinden, dengesizliğinden meydana gelir - TİRE dopamin adlı kimyasalın azlığı şizofreniye neden olur, serotonin azlığı ise depresyon nedenidir.

Konumuz depresyon olduğu için serotonine yoğunlaşmak istiyorum. Gerçekten, yaygın olarak iddia edildiği gibi, depresyon serotonin eksikliğinden mi meydana gelir?

Beyindeki serotonin miktarı artırıldığında depresyon sona erer mi?

Her iki sorunun cevabı da hayırdır.

Bir defa, araştırmalar depresyon bozukluğu geçirenlerin sadece yüzde 25’inde serotonin eksikliği olduğunu gösteriyor. Bir an serotonin eksikliği hipotezinin doğru olduğunu var saysak bile bu depresyon bozukluklarının sadece dörtte birinin nedenini açıklayabilecektir.

Geriye kalan dörtte üçünün sebebi nedir?

Gelelim ikinci soruya. Antidepresan almak beyindeki serotonin oranını hemen yükseltir. Ama ilacın depresyon üzerinde etki yapması (eğer yaparsa, tabii), yani onu azaltması veya kaldırması, tipik olarak birkaç hafta sonra olur. Bundan çıkan sonuç ilacın serotonin miktarını yükseltmekten başka nedenlerle hastaya etki yaptığıdır.

Deneylerde, hayatında depresyon geçirmemiş kişilerin beyinlerindeki serotonin miktarı düşürülmüş ancak bu kişilerde en ufak bir depresyon emaresi görülmemiştir.

Açıkça görüldüğü gibi depresyonun “kimyasallarda bozukluk”tan meydana geldiği ya da “beyin hastalığı” olduğunu söylemek yanlıştır. Depresyona serotonin eksikliği neden olmaz antidepresanlar serotonini dengeleyip depresyonu tedavi etmez.

Antidepresanlar ve akıl bozukluklarına yönelik diğer ilaçlar genel beyin fonksiyonlarını etkileyerek etki yapar. Bazen yararlı olurlar, bazen olmazlar.

Neden bazen yararlı olup bazen olmadıkları bir muammadır. Bunda şaşılacak bir şey yok çünkü tedavi etmeyi hedefledikleri akıl bozuklukları da bir muammadır. Nereden, neden kaynaklanıyorlar, bilinmiyor.

Beyin sırlarını açıklamıyor. Psikiyatri bilinenlerin değil bilinmeyenlerin egemen olduğu bir tıp dalıdır. Psikiyatristler genellikle bildiklerini abartıyorlar. Önerdikleri ilaçların etkinliğini genellikle abartıp, yan etkilerini küçülttükleri gibi.

Ünlü psikiyatrist Daniel Carlat konuyu iyi özetledi:

“Modern psikiyatri budur: Sadece semptomları rehber alarak, neyi düzeltmeye çalıştığımızı tam kavramadan ve önerdiğimiz ilaçların nasıl çalıştığını tam bilmeden (hastalarımızı tedavi etmeye çalışmak).”

“Bütün ruhsal bozukluklarda depresyon, şizofreni, bipolar bozukluk ve anksiete bozuklukları bilgimizin cılız ışıkları cehaletimizin gölgesinde kayboluyor.”