29 Eylül 2011 Perşembe

Dikkatli öğretmenlerin iyi bildiği şeyler

METİN MÜNİR

Hiperaktivite ve dikkat bozukluğu konusunda geçenlerde bir anaokul müdüresine geniş yer verdiğim için bazıları tarafından eleştirildim.

Sebep basitti. Öğretmenlerin gözlemleri önemlidir çünkü ebeveynlerden sonra çocuklarla en çok vakit geçirenler onlardır. Aynı çocuklarla aylar, bazen yıllar geçiriyorlar. Bu da onlara eşsiz bir perspektif veriyor.

Hiperaktivite ve dikkat bozukluğunu gerçekten anlamak isteyenlerin başlangıç noktalarından biri öğretmenler olmalıdır.

Bu nedenle bugün de köşemi Nazilli’de Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış olan Dilek Dede’ye ayırıyorum.

Biz büyükler çocuklarımızın farklı kişilik özellikleri ve yetenekleri olduğunu kabul etmiyoruz,” diyor Dilek Dede. “Ben matematiği seviyorsam o tarihi sevemez, mesela. Ben doktor olamadımsa onu doktor yapmalıyım, veya.
Durum böyle olunca da o hiperaktif denilen çocuklar matematik dersinde öğretmen tarafından zor zapt edilirken müzik dersinde bir melek kesilebiliyorlar pekala.
Bunu veliye söylediğinizde ‘Ben müziği ne yapayım’ diyor, ‘matematiği iyi olsa ya.’ Yani bütün anne babalar çocuklarının matematiği, fiziği, kimyası iyi olsun istiyor. Zeka dediğin matematikle olur, yani.
Yazarak iyi para kazanan insanlar var, mesela. Okulda matematiği, kimyası iyi olmayan insanlar. Ama bunu hiçbir anneye anlatamazsınız.
Yani kısaca çocuklarımızın ilgi alanlarını ve yeteneklerini, hangi zekâyı taşıdıklarını doğru gözlemlemeliyiz. O doğrultuda onlara yardımcı olmalıyız. Aksi halde bazı çocuklar, hiç mi hiç ilgilerini çekmeyen bazı derslerde, hiperaktif olmak durumunda kalırlar; bazıları da depresyona girer veya tembel teneke olmayı seçerler. Çünkü onların kendilerine yapılan bu işkenceye dayanma eşikleri yaşıtları kadar yüksek değildir.
Bir öğrenciye bütün pozitif bilimleri ve sanat dallarını (edebiyat, müzik, resim) hem de çok detaylı olarak öğretmeye kalkarsanız, ilgisini çekmeyen derslerde bunalan çocukların gösterdiği bir tepki biçimidir bence hiperaktiflik. Yani biz büyükler eğitim sistemimizde hatalar yapıyoruz bedeli çocuklar ödüyor o ilaç adı altındaki zehirleri içerek ve bazı kötü niyetli insanlara para kazanma yolu doğuyor böylece.
Velilerin yüzde doksan dokuzunun gözünde, inanın abartmıyorum, Türkçe ders bile değildir. “Canım çocuğumuz Türkçe bilmiyor mu ki zaten” derler, onun anadili Türkçe. Ama bilmezler ve asla kabul etmezler ki asıl önemli ders Türkçedir.
Türkçede binlerce sözcük var ama çocuğun anladığı sözcük sayısı yüz, iki yüzle falan sınırlı. Çocuk veya genç, sözcüklerin anlamını bilmeyince cümleleri anlamıyor; cümleleri tam anlayamayan çocuk konuları nasıl kavrasın? Bir şey anlamasalar da yine sınıflarda altı yedi saat iyi oturuyorlar.
Aslında çözüm basit: Küçükken çocuklara okuma sevgisi ve alışkanlığı kazandırılmalıdır. Böylece çocuğun sözcükleri çoğalır ve anlama gücü kuvvetlenir. Öğrenmeyi sevmeye başlar. Çünkü kısa sürede öğrenir ve böylece öğrenme işi sıkıcı olmaktan çıkar. Arta kalan zamanını sevdiği aktivitelerle geçirir. Başarılı ve mutlu bir çocuk olur. Aile de mutlu olur. Hiperaktiflik ilaçlarına gerek kalmaz.
Dikkatli öğretmenlerin çok iyi bildiği bir gerçek vardır. Bu gerçek şudur: Öyle sabah akşam ders çalışan, okuldaki yazılılardan sürekli fazla puan alan çocuklar değil, okuma alışkanlığı olan çocuklar daha yüksek puan alırlar SBS ve ÖSS’de."