28 Ekim 2011 Cuma

Utangaçlık nasıl hastalık haline geldi

METİN MÜNİR

Dünyada üçüncü en sık rastlanan ruh hastalığı veya bozukluğu nedir biliyor musunuz?

Utangaçlık.

Ama psikiyatride ‘utangaçlığın’ adı utangaçlık değildir. ‘Sosyal Anksiete Bozukluğu’dur.

Bazılarına göre bu bozukluk anksiete olarak tarif edilen bozuk ruh halleri arasında en yaygın olanıdır. Bazılarına göre anksieteler arasında en az tedavi edilenidir.

Bazılarına göre ise uydurmadır. Bir mizacı, kişilik özelliğini doğal kabul etmek yerine hastalık olarak damgalamaktır.

Utangaçlığın resmen bir hastalık olarak psikiyatriye giriş tarihi 1980’dir. Salgın haline gelmesi ise 1999’da, bir ilaç şirketinin reklam kampanyası ile başladı.

Çok uluslu ilaç şirketleri, devasa kârlarının büyük bir bölümünü pazar payı büyük, mahdut sayıda ilaçtan elde eder.

Şirketler piyasaya bu tür yeni ürün sürebilmek için sürekli uğraşı içindedirler. Ama blockbuster diye bilinen bu ilaçları keşfetmek kolay değildir.

Daha kolay olan yol, eldeki ilaçlar için yeni hastalıklar icat etmektir.

Bu ‘condition branding’ denilen bir yöntemle yapılır.

Büyük bir halkla ilişkiler kampanyasıyla, insanlar, önce, o güne kadar hayatın normal bir parçası sayılan bir durumun aslında hastalık olduğuna ikna edilir. Sonra reklam kampanyalarıyla hastalığı “tedavi” edecek ilaca sevk edilir.

1990’ların sonunda GlaxoSmithCline Paxil adlı ilacı için bunu yaptı.

Tabii ilaç utangaçlık için pazarlanacak olsa pek inandırıcı olmayacağı için Sosyal Anksiete Bozukluğu için çare olduğu söylendi.

Bir araştırmacıya göre şirketin halkla ilişkiler/ reklam kampanyasından önce Sosyal Anksiete Bozukluğu için medyada 50 civarında referans vardı. Kampanyadan sonra, referans sayısı milyonları aştı.

Aynı araştırmacıya göre, iki yıl geçmeden Paxil ABD’de satılan yedinci en kârlı ilaç oldu.

Bugün Sosyal Anksiete bozukluğundan sık sık “dünyada üçüncü en sık rastlanan ruh hastalığı” olarak bahsediliyor.*

Bu şekilde, biz dahil birçok kültürde iyi terbiye ve iffet alameti addedilen utangaçlık insanlığın yere ayak basmasından bu yana ihmal edilmiş bir bozukluk olarak hastalık fihristinde yerini aldı.

Ne olmuş oldu? Önce ilaç icat edildi, ardından hastalık.

Tabii Sosyal Anksiete Bozukluğu ABD’de kalmadı. Utangaçlık ilaçlarının piyasasını büyütmek için Türkiye dahil, dünyanın dört bir köşesine ihraç edildi: İthal hastalık, ithal ilaç, yerli doktor.

Aslında doktorların da ne kadar yerli olduğunu tartışabilirsiniz.

Psikiyatrinin Mekke’si ABD, peygamberi Amerikan Psikiyatri Derneği, kutsal kitabı da bu dernek tarafından yazılan Ruhsal Bozuklukların El Kitabı’dır. Bu kitap Türkçe dahil birçok dile çevrildi ve psikiyatristler tarafından tanı kitabı olarak kullanılıyor.

Hüzün, keder, yeis, yas ‘depresyon’ olur da dünyanın en yaygın “ruh hastalığı” haline gelirse, utangaçlık neden rahat bırakılsın?

İngilizce bilenler için:
Shyness: How Normal Behavior Became a Sickness (Utangaçlık: Normal Bir Davranış Nasıl Hastalık Haline Geldi) /Christopher Lane

5 Ekim 2011 Çarşamba

Hiperaktivite bozukluğu ilaçları yeni kaideye bağlanacak

METİN MÜNİR

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu için çocuklara ağır ilaçlar verilmesinin rekor boyutlara ulaştığı konusundaki yazılarım işe yaradı.

Sağlık Bakanlığı harekete geçiyor.

Sağlık Bakanlığı Eczacılık Genel Müdürü Saim Kerman dün beni arayıp psikolojik ilaçların ruhsatlandırılması ve kullanımı ile ilgili konuların yeniden ele alınacağını söyledi.

Kısa adı “Ana Komisyon” olan Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Danışma Komisyonu bugün (çarşamba) toplanacak ve genellikle psikiyatri ilaçlarının, özellikle çocuklara verilen ilaçların reçete edilme koşullarını gözden geçirmek üzere bir alt komisyon kuracak.

“Özellikle ilaçların çocuk dozu konusunda acaba hata ettik mi? Bu konuda uluslararası prospektüsleri yeniden gözden geçireceğiz” diye konuştu Kerman.

Kerman, komisyonda değişik görüşlerin temsil edilmesine itina göstereceğini söyledi.

Türkiye’de hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğine psikiyatristlerin en sık yazdığı ilaçların satışında son üç yılda rekor bir artış meydana geldi.

En iyi satan ilaç olan Concerta satışları üç yıl öncesine kıyasla yüzde yüze yakın artarak 2010’da yaklaşık 250 bin kutu oldu. İkinci en çok satan ilaç olan Ritalin 225 bin kutu ile yüzde otuza yakın artış sağladı. Muhtemelen dünyada, bu ilaçların satışının, bu kadar kısa bir sürede, bu kadar hızlı arttığı bir başka ülke yoktur.

Oysa amfetamin benzeri bu ilaçların ağır yan etkileri var ve ne kadar tedavi edici oldukları tartışmalıdır.

ABD ve birçok Avrupa ülkesinde bu ilaçların altı yaş altı çocuklara verilmesi yasaktır. Bizde ise serbesttir ve anaokul çocuklarına bile verildiği biliniyor.

Türkiye’de de bu ilaçların belli bir yaşın altında kullanımı yasaklanmalıdır.

Ancak bu yeterli değildir. Bakanlık ayrıca, İngiltere’de olduğu gibi, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu konusunda çocuklara ilaç vermenin ilk değil son çare olduğuna işaret etmelidir. Bunun için de ebeveynleri psikiyatriste değil psikoloğa müracaat etmeye teşvik etmelidir.

Psikiyatrist psikoloji eğitimi de almış tıp doktorudur ve psikolojik bozukluklar için ilaç yazmak eğilimindedir.

Psikolog ise ilaç yazamaz. Kendine müracaat edenleri konuşma yöntemi ile iyileştirmeye çalışır.

Psikologlar, birçok ülkede olduğu gibi, ülkemizde de psikiyatristlerin ve ilaç şirketlerinin baskısı ile kenara itildi. Oysa psikolojinin temel unsuru ilaç değil konuşmadır.

Umarım Sağlık Bakanlığı büyük bir yara olan bu konuya geniş açıdan bakar ve Türk halkının başındaki en büyük belalardan biri olan psikolojik hastalıklar ve ilaçlar konusunda reform yapar.

Kerman faydaları şüpheli başka ilaçların da mercek altına alınacağını söyledi.
“Kanser ilaçlarında benzer bir durum söz konusu” dedi. “Bazı kanser ilaçlarının zarar/yarar oranı bir anlam ifade etmiyor.”

1 Ekim 2011 Cumartesi

Hiperaktivite: Şimdilik son yazı

METİN MÜNİR

Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği konusunda bir süreden beri yazdığım yazılara bugünden itibaren ara veriyorum.

Hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği, kendisi tartışmalı olan psikiyatrinin en tartışmalı konularından biridir. Çünkü çocukları ilgilendiriyor. Bilim çevrelerinde hastalık olup olmadığı sorgulanıyor. Tedavisi çoğunlukla ağır yan etkileri olan ilaçlarla yapılıyor.

Sınırları belli değil: Yaramazlık veya başka nedenleri hiperaktivite diye tarif edilen şeyden ayırmak zor.

Bir örnek vermek gerekirse, kısa bir süre önce Amerikan Aile Terapisi dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmaya göre ABD’de yanlış teşhis konan ve amfetamin benzeri ilaçlar verilen çocukların sayısı milyonları buluyor.

New England Çocuk Psikolojisi Merkezi ve Rhode Island Koleji Özel Eğitim Departmanı tarafından ortaklaşa yapılan bir araştırmaya göre “ADHD (hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği) ilacıyla tedavi edilen beş milyon çocuğun çoğuna düzensiz yatma saatlerinin neden olduğu sahte-ADHD teşhisi konmuş olabilir.”

Türkiye’de kaç çocuğa hangi nedenlerle yanlış teşhis kondu, Allah bilir. Bu konuda, bırakın araştırma yapmayı, istatistik bile tutulmuyor.

En büyük sorunlardan biri “gerçek” hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğini “sahte”den ayıracak röntgen, kan tahlili, MR, beyin taraması gibi tıbbi yöntemlerin olmamasıdır.

Bu yazıları yazmaktaki amacım pek tartışılmayan, hatta tabu sayılan bu konuyu tartışmaya açmaktı.

Başarılı olduğumu söyleyemeyeceğim. Gazeteler konuyu yok saymaya devam etti. Sağlık Bakanlığı, ısrarlı aramalarıma rağmen, konuşmadı. Psikiyatristlerden bir sürü düzeysiz mail aldım. Türkiye Psikiyatri Derneği’nin hücumuna uğradım.

Konu “beni tartışın” diye bağırıyor, oysa. Yazılarıma aldığım tepkilerden anlıyorum bunu. Çocuklara musallat olan bu belanın hem ebeveynler hem de bazı doktorlar için büyük bir dert olduğu çok açık. Ne yapacağı konusunda şaşkın birçok anne baba var.

Sağlık Bakanlığı onlara rehber olmayacak.

Batı ülkelerinde, bakanlıkların açtığı, halka yol göstermeyi amaçlayan birçok internet sitesi var. Bizde Sağlık Bakanlığı bu konulara uzak. Adeta “Başınızın çaresine bakın” diyor.

Tıpta doktorlarla ilaç şirketleri arasında, bu ikisinin çıkarlarını halkın önünde tutan güçlü bir koalisyon var.

Bu koalisyon hiçbir alanda psikiyatride olduğu kadar güçlü değildir. Çünkü psikiyatri tıp meslekleri arasında bilimsel temeli en zayıf olandır ve varlığını gerekçelendirmek için diğer mesleklerden çok ilaç şirketlerine ihtiyacı var.

Bu koalisyonun görünmez bir parçası yönetimlerdir. Politikacılar ve bürokrasiler de ilaç şirketlerinden nemalanıyor. Bu yüzden onlar da kendi çıkarlarını halkın çıkarlarının önüne koyuyorlar.

“İlaç endüstrisi ...hekimlerin reçete yazması üzerinde... ciddi etki gücüne sahiptir” diye yazdı Türkiye Psikiyatri Derneği Dış İlişkiler Sekreteri Dr. Halis Ulaş. “Hekimler ve ilaç endüstrisi arasındaki para ilişkisinin mutlaka çok kontrollü bir şekilde denetiminin yapılması gerekmektedir.”

Bunu Sağlık Bakanı’nın yapmayacağına emin olabilirisiniz. O bakanlığın kuruluş yasasını değiştirip Teftiş Kurulu Başkanlığı kaldırılmak ve müfettişleri araştırmacı ünvanıyla başka görevlere atamak peşinde.

Bunu yaparken büyük ilaç ve medikal firmalarını memnun etmekten başka nedenleri varsa öğrenmek isterim.



OKUYUCU MEKTUPLARI

Gerçekten cok haklısınız ama bu konuda kimse birşey yapmıyor.
Oğlum 5,5 yaşından bu yana yüzme sporu ile uğraşıyor. İzmir'de kaç tane yüzme havuzu var? Sayısı 2-3 ü geçmez.. Ege Universitesinde yüzme hayatı başladı sonrasında kulüp değiştirmek zorunda kaldık. Şu an neredeyse tüm İzmir'in kullandığı Alsancak Yüzme havuzunda antreman yapıyorlar. Sıkışıklığı siz düşünün.
İş adamları derneklerine, bazı büyük şirketlere İzmir'e bir havuz yaptırılması için ya da bu cocuklara sponsor olunması için mailler attım. Ama inanın hiç cevap alamadım.
Sonra da kalkıp acaba neden sporda bu ülke başarı elde edemiyor diyoruz.
Ne yeterli düzeyde eğitici var , eğiticiyi bulsanız havuz yok..
Sonucun illa şampiyonluk olması gerekmiyor belki ancak artık belli yerlere gelinmesi gerekiyor.
Turkiye'de milli takıma girmiş cocukların, uluslararası yarışlardaki dereceleri hep son beşte kalıyor.(istinalar hariç)
Hadi bu sorunu hallettik diyelim, bu çocuklar aynı zamanda okulda da basarılı olmak zorundalar.. Çünkü Türkiye koşullarında baska çareleri yok.
Bu konuya gercekten el atılmalı ama kim nasıl başaracak inanın bilemiyorum.
Meral Demir
***
Hiperaktivite ile ilgili yazılarınız
Hiperaktivite ile ilgili yazılarınızdan dün akşam annem sayesinde haberim oldu. Bugün geriye dönük olarak hepsini okudum. İnanın size sonsuz hak veriyorum.
Benim iki çocuğum var, ikincisi kız ve aşırı aktif bir çocuk. Yerinde duramıyor, kendini oyalamak için bir sürü şey bulmasına rağmen hemen sıkılıyor, devamlı farklı farklı uğraşlar istiyor, bunlara ulaşamayınca da bütün gün sıkıntıdan yemek yiyor, yedikçe kilo alıp agresifleşiyordu. Ben çalışan bir anne olduğum için onu bütün gün oyalama imkanına sahip değilim. Aşırı enerjisi olduğu için kolay kolay yorulmuyor ve geceleri de uyku sorunları yaşıyordu. Kızımı doktora götürmeyi çok düşündüm fakat doğruyu söylemek gerekirse cesaret edemedim, herhangi bir sorunu ona kondurmadım da. Üç yıldır işim gereği yurtdışındayım, buz patenini sevdiği için öncelikle kızımı bu spora başlattım, onu oyalayabilmek birazda yorabilmek için. Önce haftada 1 saat ile başladı. Allahtan yetenekli de bir çocuk, başarılı olduğu için ertesi sene bulunduğu grubu yükselttiler ve haftada üç gün ve toplam 5-6 saat paten kaymaya başladı. İnanırmısınız, daha rahat ders çalışmaya başladı. Haftada 5-6 saat sporun okul başarısını ters etkileyebileceği düşünülebilir, ancak benim kızımın başarısı arttı ve notları yükseldi. Yarışmalara katıldı, 1. ve 2. likler aldı, kendine güveni geldi.
İnternette, hazır gıda ve içeceklerdeki katkı maddelerinin hiper aktivite yaptığını okumuştum, eve aldığım hazır meyvesuyu ve sair içecek ve gıda maddelerini olabildiğince azalttım. Kendim kek, kurabiye, börek yapmayı tercih etmeye başladım.
Kızım spor ve hazır yiyecek-içeceklerin azaltılması sayesinde kilo verdi, psikolojik olarak rahatladı, agresifliği azaldı ve artık arkadaş gibi konuşulabiliyor. Bu sene kendi isteği ile jimnastiğe de yazıldı. Hem paten hem jimnastik yapıyor.
Bulunduğum ülkede şunu görüyorum, çocuklar için her çeşit aktivite var, her çocuk, haftada 1-2 saat bile olsa bir aktivite yapıyor. Bu aktiviteler nedir derseniz? Her nevi spor dalından tutun da, dans, resim, tiyatro vs. aktiviteler. Ayrıca, parklar ve havuzlar var, hafta sonları ve tatillerde aileler çocukları en az bir saat açık havaya çıkartıp, parklarda oynamasını sağlıyor. Her mevsimde, yaz olsun kış olsun fark etmiyor, yağmur dahi yağsa mutlaka dışarı çıkartıp parka götürüyorlar, açık hava da oynamasını veya gezinmesini sağlıyorlar.
Kendi ülkemize bakıyorum, bizde ise alışveriş merkezlerine gidiyor herkes. Kapalı, bol ışıklı, fazla miktarda uyaran bulunan havasız mekanlar.
Sonrada çocuğum hiperaktif ve dikkat sorunu var diyoruz. Bu sorun zaten son dönemlerde çok moda. Hangi arkadaşımla görüşsem çocuğunda hiperaktivite ve dikkat sorunu var maalesef.
Uzun yazdım kusura bakmayın. Daha yazabileceğim çok şey var.
Gökşen Acar
***
Concerta
Sizi tanımam, takip etmem ama hafta sonu gezetede okuduğum yazınız. Bu mesajı atmama vesile oldu. Efendim hiperaktivite abartılıyor, lüzumsuzca herkeze tanı konuyor, ilaç kullandırılıyor diye yazmışsınız.
Bilmiyorum bu konuya merakınız nasıl başladı, sanırım bir psikiatr tanıdığınızla sohpet sonrası bu durum gelişti. Ancak bu konu çok hasas, sizin gibi büyük bir gazetede yazan bir yazar bu konuda daha dikkatli olmalı. Her meslekte, her konuda, her işte, herşeyde, tabii ilaç ve tanı konusunda da zaman zaman bazı modalar oluyordur, Concerta da da olmuş olabilir....Ancak devlet zaten yeterince bu konuda kontrollü; Kırmızı reçete, çocuk psikiatri heyet raporu, ilacın eczanaden temini oldukça kontrollü.....
Sorun, hastalık moda oldu herkeze tanı konup tedavi başlanıyor sorunu değil mi?
Evet bu konuda akademisyen ve çocuk psikiatristlerine görev düşüyor.
Niye kamuoyu yaratmaya çalışıyorsunuz , anlamıyorum.
Maalesef ülkemizin temel sorunu , herkesin, herşeyi bilip, her konuda yorum yapması , ahkam kesmesi,
Hayatı boyunca gazetelerin sağlık köşesini bile okumayan biri, alır yakının kırık bacak filmini yorum yapar.,
İnşattan anlamayan bir meslek gurubu, hadi o da doktor olsun, çok okumuş olmanın özgüveni ile binanın, temeli ve inşaasıyla ilgili yorum yapar,
Herkes hergün ülkeyi kurtarır.
Hele bunlar bir de kendi işlerini adam gibi yapmayı öğrenseler hiç gam yemeyeceğim....
Benim 2 çocuğum, kardeşimin 2 çocuğu dikkat dağınıklığı, özgül öğrenme bozukuluğu ve hiperaktivite sendromu tanılı. Bir hekim olarak çocuklarımda sorun yaşayıp, aylar yıllar boyu kabus yaşadıktan sonra, oğlumun çocuk psikiatrisi tarafından dikkat dağınıklığı, özgül öğrenme bozukuluğu ve hiperaktivite sendromu tanısı almasıyla bu hastalıkla tanıştım. Sonra kızım ilk okula başladı, sorunlar yaşamaya başladık. kabus dolu bir okul dönemi...
Hastalığını bilmeme rağmen ısrarla doktora götürmedim. Direndim, tüm öğrendiğim psikolojik destekleri uyguladım.... ama olmadı... Kendiyle konuşsanız büyük insan zekası olduğu hissedersiniz, ama kızımın sınıfında tüm çocuklar aralık sonunda okumayı öğrenmesi rağmen sömestre başlarken kızım alfebenin 5/10 seviyesinde harf okuyabiliyordu. Sömestr de hemen çocuk psikiatrrisine onu da götürdük. Concerta başlandı. ve ders çalıştırdık. 2. döneme tüm hafrleri öğrenmiş olarak başladı.
Dikkat dağınıklığı, özgül öğrenme bozukuluğu ve hiperaktivite sendromu çok zor, kötü bir rahatsızlık, lütfen kalemi elinize alıp, bu hastalara ve yakınlara zarar verebilecek şeyler yazmayın.
Allah kimsenin başına ÖÖBDDH hastası bir çocuk vermesin. Bizi anlayamadığınızı biliyorum ama lütfen hastalara ve hasta yakınlarına zara verecek şeyler yazmayın.
Dr. Ahmet Köroğlu
***
Olmadı, sayın Münir
Psikolog deyip psikiyatriyi kastedeceksiniz. Sonra da en karmaşık konuda yorum yapacaksınız. Ben sizi okuyarak yazan yazarlar kategorisinde goruyorum. Fakat bu konuda “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar” gibi davrandınız.
salih zoroglu
***
“Herkes matematik öğrenebilir”
Eğitimle ilgili yazıları dikkatle izliyorum. Eğitimle ilgili sorunları dile getirdiğiniziçin çok teşekkür edrim. Çok önemli konulara dikkatleri çekmişsiniz. Bu konularda Farkındalık yaratılabilirse çözümler de üretilebilir. Yanlış uygulamalar doğru sanıldığından sorunlar çiğ gibi büyüyor. ''İşkenceye dayanma eşiği " çoktan aşıldı. Çok sayıda öğrenci gereksiz baskılar yüzünden tedavi(?) görüyor.
Öğretimde karşılaşılan sorunların aşilabilmesi için zihinsel becerilerin öğrenmeyi kolaylaştıracak düzeye çıkarılması gerekir. "Herkes matematik öğrenemez" çok yanlış  bir sanıdır. Herkes matematik öğrenebilir.
Sebahattin Dilaver
***
ÇOCUĞUM İLAÇ İLE DÜZELDİ
Merhaba Metin Bey,
Ben ne Dr, ne pir psikolg, ne de bir sifaciyim. Sadece yıllarca DEHB ile mücadele eden bir anneyim. Gecmise baktığımda oğlumun neredeyse doğduğu andan itibaren diger cocuklardan farkli oldugunu hatırlıyorum.Uykuları duzensiz, asiri hareketli ve istahsiz bir çocuktu. Arkadaşlık kurmak, bir oyuna odaklanmak diye bir olayı yoktu. Normal cocuklar hani annelerinden bir kac adım atar sonra anneleri nerede diye bakar annelerinden fazla uzaklaşmaz ya bizimki tam tersi gördüğü her seyin pesinden gider, arkasına bile bakmaz, diger cocuklar kova ve kürekleri ile oynarken o onde ben arkada ona yetişmeye çalışarak kostururuduk.oysa yaşadığımız yer yeşillik,bir site icinde cevresinde cocuk parkı ve bir sürü yaşıtı cocuk olan bir yerdi. Fakat okula başlayana kadar bu sekilde devam etti. Ayrica istahsizligi daha dogrusu yemek yememesi daha da arttı. Yemeğini masanın basına oturup yiyemiyordu, çünkü sürekli kalkıp dolaşıyordu, bu nedenle biz yedirmeye çalışıyorduk fakat o farkında bile olmuyordu saga sola amacsizca kosusturdugu icin, bazen de yanağının icinde tutuyordu yudumunu ve o sekilde kosusturuyordu. Okula başlayana kadar bir gün bile bir oyuncağı ile oynamadı, sadece icerde ve disarda amacsizca kosusturuyor, yuksek yerlere tırmanmaya çalışıyor, tehlikeli vs.olan seyreden sakınmayı ogrenemiyordu. Neredeyse bütün aile bir yana, hatta tum akrabalar seferber olduk aman basına bir sey gelmesin diye. Bu arada 5 yasından itibaren kreşe de başladı ama orada da durum ayniydi. Yine oyunlara ve faaliyetlere katılmıyor, amacsizca diger cocukların etrafında kosusturup duruyordu. Nihayet oğlumuz okula başladı. Fakat daha ilk günden itibaren şikayetler de başladı.Sınıfta asla yerinde oturmuyor,derslere katılmıyor,arkadslarina vuruyor, gerek sınıfın icinde gerek teneffüslerde amacsizca dolaşıyor, ne ders ne teneffüs zili çalmış haberi bile yok. Bir gün okula gittiğimde gördüğüm manzarayı hic unutamayacagim. Teneffüste gitmiştim okula, baktım oğlum yine kosusturup dürüyor ama arkadaşlık da kurmak istiyor ama kimse onunla oynamıyor. O da yerden kucuk taslar alıp cocukların uzerine attı, cocuklar da kızıp onu kovalamaya başladılar yakalasalar cok kotu dövecekler belli. Ama benim oğlum onlardan kaçarken o kadar mutlu ki, onların dikkatini boyle de olsa çekebildi diye ve ne pahasına olursa olsun iletişim kurmak istiyor. Ne kadar üzüldüğümü anlatamam. Zaten öğretmenler, veliler ve bence en önemlisi sinif arkadaşlarından sikayetler ayyuka da çıkmıştı ki okulumuz gayet guzel ve öğretmenlerimiz de cok anlayışliydi ki bu kadar yıl sonunda söyleyebilirim velilerden de cok destek gördüm. Sunu da paylaşmadan edemeyeceğim okulda, disarda, akrabalar, komşulardan gelen şikayetleri duydukca bir kutu zehir alıp hem kendime hem cocuğuma versem birlikte sonsuz bir uykuya dalsam hic uyanmasam derken buldum kendimi bir gün. O güne kadar sonsuz sabır göstermiş bir kisi olarak yemin ederim korktum kendimden. O donemde de Prof.Dr.Mücahit Öztürk gelmişti sehrimize konferans icin, ilk defa o zaman duydum DEHB i , sanki benim oğlumu anlatıyordu. Özellikle yemek yeme sekli, yudumunu yanağının iç kısmına sıkıştırmasının dikkatini yemek yerken bile toplayamamasi oldugunu öğrendiğimde hayretler icinde kaldım. Soluğu Dr.un yanında aldım. Bu arada yaşadığım sehirde gitmediğim psikolog, pedagog, gelişim uzmanı vs. kalmamıştı. Söyledikleri her şeyi harfiyen uygulamama rağmen bir adım bile yol alamamıştım. Herneyse Mücahit Bey ile görüştüm ve DEHB teşhisi konuldu. İlac, terapi, bire bir calisma hepsini uyguladım. Oğlumda muthis bir ilerleme oldu, ders başarısı ve uyumu arttı. Fakat ben internetteki yazılardan etkilenip maalesef cocuğuma ilac vermekten vazgeçtim. Bu arada tabi ki hersey yine eski haline dondü. Bu olayı ilacsiz asmaya kararliydim. Spor iyi olur denildi baskete yazdırdım, baktım bir gün tum cocuklar oyuna odaklanmış bizimki sahanın cevresinde oyundan bihaber yine kosusturuyor, oyun gruplarına katılmasını sağladım bir gün bile oyuna odaklanmadı, duşunun oyundan zevk almayan bir cocuk hayal edebiliyor musunuz, fakat dikkatini veremiyor ki...Dışarıya çıkarıyordum oyun oynasın diye, bu arada yaşadığımız yer cocukların dışarıda oynayabileceği bir cok cocuğun olduğu güvenli ve uygun bir yer, bizimki iki dakika sonra sesleniyor anne su cocuk bana sunu dedi, yok boyle baktı vs., inip ben de izliyorum cocukların bir sey yaptıgı yok bizimki her sözü ve tavrı farklı algılıyor, aslında o oynamak da istemiyor, ama bıraktığımda yine tehlikeli yerlere tırmanıyor, amacsizca kosusturuyor vs. Bu süreç ozellile benim icin cok yıpratıcı olduğu ve herseyden kendimi suçlamaya başladığım icin psikolojim iyice bozuldu. Geceleri uyku uyuyamaz, gündüz hic bir seyden zevk alamaz bir hale geldim. Kulağım telefonda acaba bugün ne şikayet gelecek diye kalp carpintilari icinde beklemek ve ağlamak tum günlerim boyle geçmeye başladı. En kötüsü de hani her anne baba düşünür ya hani cocuğum büyüyecek, guzel bir meslek sahibi olacak, evlenecek, mutlu bir yuva kuracak. Fakat ben acaba oğlum basına bir sey gelmeden büyüyebilecek mi, büyüyünce nasıl bir insan olacak, ya da bana bir sey olursa ona kim bakacak, kim tahammül edebilecek. Yani duşunun umutları bile olmayan bir insan icin yarın ya da bir sonraki gün ne ifade edebilir ki... baktım bu boyle olmayacak, tekrar ilaca başladık, ben de psikiyatriden yardım aldım. Fakat bu sırada cocuk 4. Sınıfa başlamıştı. Zararın nersinden dönülse kardir denilerek tedavimize başladık. Öncelikle ilaca ek olarak birebir calisma, plan ve programlı calisma, okulla işbirliği vs. Tum bunlara da ağırlık verdik ki bunları daha once de yapıyorduk. Fakat ilac almadan odaklanamadigi icin hic bir anlamı olmuyordu. Bu arada oğlumun dersleri de bayağı iyi oldu, meger aslında zekası oldukca yükselmiş onu öğrendik, fakat dikkat olmadıgı icin zekasını da kullanamiyormuş. İlac dikkatini normal hale getirince gercek karakteri de ortay çıktı. Meger oğlum ne kadar zeki, saygılı, duygusal ve yaratıcı imiş. Su an Lise 1. Sınıfa gidiyor. Üstelik okulda ilk yirminin icine girerek Anadolu lisesi kazandı. Bu da sevindirici ama benim icin en önemlisi oğlum bu gecen 5 yılı, yani ilkokul 4. Sınıftan itibaren arkadaşları ile uyumlu, hobileri olan okulda ve disarda, aile cevresinde sevilen her seyden öte mutlu bir cocuk olarak geçirdi. Simdi geceleri uyuyabiliyorum çünkü ben artik gelecekten umutlu bir anneyim. Saygı ve selamlarimla....
Gülcan CEYLAN

Not:
1-Doktorumuz bizi para yönünden hic sömürmedi, yılda bir kez görüştük onun disinda tel.ile her zaman ulaşabildik, hic bir zaman yardımını esirgemedi. Diger psikiyatrları bilmiyorum ben kendi Dr.umuzu biliyorum
2-ilacı 5 yıldır kullanıyoruz. Yaz tatillerinde kesiyoruz en kucuk bir bağımlılık belirtisi görmedim.
3-İstah kaybı ,uykusuzluk gibinizi etkiler beslenmeyi düzenleyerek, ilac alım saatini fazla geç saatlere bırakmadan da uykusuzlukla bas edilebiliyor, zaten bir sure sonra düzene giriyor.
***