24 Eylül 2011 Cumartesi

Patlayan hastalık değil teşhis ve ilaçtır

METİN MÜNİR

Türkiye’de hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliğine psikiyatristlerin en sık yazdığı ilaçların satışında son üç yılda rekor bir artış meydana geldi.

En iyi satan ilaç olan Concerta’dır. Bir tıp kuruluşundan aldığım rakamlara göre, Concerta satışları üç yıl öncesine kıyasla yüzde yüze yakın artarak 2010’da yaklaşık 250 bin kutu oldu.

Dünyada, bu ilacın satışının, bu kadar kısa bir sürede, bu kadar hızlı arttığı bir başka ülke olduğunu bilen varsa lütfen beni haberdar etsin.

Aynı dönemde, ikinci en çok satan ilaç olan Ritalin 225 bin kutu ile yüzde otuza yakın artış sağladı.

Neden meydana geldiği ne kamu ne de özel kurumlar tarafından araştırılmayan bu artışlar ürkütücüdür.

Çocukları bu ilaçlarla tedavi etmenin büyük riskleri var.

Bu ilaçların etkin hammaddesi olan metilfenidat bir merkezi sinir sistemi uyarıcısıdır ve amfetamine benzer.

Beyin üzerindeki etkisi kokain ile neredeyse aynıdır.

Farmakolojinin duayenlerinden Prof. Dr. Oğuz Kayaalp’in Tıbbi Farmakoloji kitabında kokain tipi bağımlılık ile amfetamin tipi bağımlılığın birbirine birçok yönden benzediği yazar.

Çocuk bu ilaçlara duyarlılık geliştirebilir, bu ise bağımlılığa yol açabilir.

Concerta’nın üreticisi olan Janssen “Birçok ülkede yaklaşık 50 yıldan beri güvenle kullanılan” ilacı için “güvenilirliği ve tolerabilitesi birçok klinik çalışma ile kanıtlanmıştır” diyor.(*)

Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği AİFD’e göre Türkiye’de son yıllarda her kalemde artan ilaç satışlarının nedeni sağlık reformu dolayısıyla hastaların doktora ve ilaca ulaşımının kolaylaşmasıdır. Bu görüşü paylaşan psikologlar da var.

Bir başka görüş ülkemizde hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği vakıalarının patladığıdır.

Bence bu açıklamalar ilaç satışlarındaki patlamayı, en iyi halde, kısmen izah ediyor.

Birkaç haftadan beri psikiyatristlerden aldığım sıfatlarla amatör, cahil, aptal ve yaşlı bir gazeteci olarak görüşüm patlayanın bozukluk değil teşhis olduğudur.

Ne kadar sağlıklı olduğu tartışmalı.

Çoğu kısa zamanda ve yüzeysel bir muayene sonucunda konulan bu teşhislerin ne kadar sağlıklı olduğu da tartışmalıdır.

“Acilen bu hastalığın teşhisinin yeterli ve objektif biçimde yapılıp yapılmadığı, amfetamin türü ilaçların tedavide bu kadar yaygın kullanımlarının gerekip gerekmediği araştırılmalıdır” diyor Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer.

Araştırılması gereken bir başka konu ruh sağlığı alanındaki hizmetlerin neden psikiyatristlerin tekeline teslim edildiği, bu konuda önemli bir fonksiyonu olabilecek psikologların neredeyse tamamen yok sayıldığıdır.

Hiperaktivite ve dikkat bozukluğuna kural olarak ilaç odaklı olarak yaklaşılmasının önemli nedenlerinden biri budur.

Bu konunun ayrıntılarına ve Sağlık Bakanlığı’na düşen görevler konusuna gelecek hafta gireceğim.


OKUYUCU MEKTUPLARI VE CONCERTA İMALATÇISININ MEKTUBU

Sayın Metin Münir,
Gazetenizde 16 Eylül 2011 tarihinde yayınlanan ve Concerta® (metilfenidat) ve benzeri ilaçların çocuk hastalarda yanlış ve güvensiz kullanımına ilişkin iddialara yer veren “Çocuklara Kokain Benzeri İlaçlar Veriliyor” başlıklı köşe yazınızla ilgili; Concerta®’nın üreticisi ve ruhsat sahibi olarak, kurumsal sorumluluğumuz gereği, aşağıdaki hususları
değerlendirmelerinize sunmak isteriz.
Öncelikle tüm dünyada ve Türkiye’de, yasal ve ruhsatlı olarak satılan bu ilaç grubunu, yasadışı bir uyuşturucu madde statüsünde değerlendirmeniz bizi üzmüştür.
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB), yaşam boyu görülebilen, yaşamın her döneminde kişiye, ailesine, çocuk ve gençlerin okul ve eğitim ortamına, erişkinlerin iş ve çalışma ortamına son derece olumsuz etkileri olan bir durumdur.1 Ana belirtileri dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüselliktir.2,3 DEHB nörobiyolojik bir hastalık olup dopamin ve noradrenalin eksikliği ile karakterizedir.2 DEHB olan çocukların beyin hacminde azalma, gelişiminde gerilik, beyin ve beyinciğin değişik bölgelerinde bozukluk, beyin kanlanması ve metabolizmasında anormallik saptanmıştır. 3
DEHB tedavi edilebilir. Tedavi edilmeyen DEHB’nin en önemli ve olumsuz sonuçları ise; hastanın yaşı ne olursa olsun öğrenme, eğitim, gelişim, üretkenlik, verimlilik, toplumda iyi bir yer edinme, iyi bir gelir sağlama gibi önemli alanlarda var olan potansiyellerini kullanamamaları, yaşıtlarından ve yaşam kalitesinde daha geride kalmalarıdır. 3
DEHB tanı ve tedavisindeki gelişmeler, kanıta dayalı değişik yönde araştırmalar, birçok ülkede DEHB tanı ve tedavi kılavuzları gelişiminde rol oynamıştır. 3

* National Institute of Health and Clinical Excellence (NICE) (2008)
* DEHB Türkiye Kılavuzu (2008)
* Amerikan Psikiyatri Birliği DEHB Uygulama Kılavuzu (2007)
* Avrupa Hiperaktivite Bozukluğu için Uygulama Kılavuzu (2004)
* Kanada DEHB Uygulama Kılavuzu (2006)
* Teksas Algoritması (2006)

Yukarıda yer alan tüm tedavi kılavuzlarında metilfenidatın da dahil olduğu stimulan grubu ilaçlar, DEHB’nin tedavisinde ilk seçenek olarak önerilmektedir. Hastanın tedaviye uyumunu arttırmak ve ilacın kötüye kullanımını engellemek için ise uzun etkili stimulanlar ön planda tutulmaktadır.4
Metilfenidat, uzun etkili bir stimulan olup etkinliği, güvenilirliği ve tolerabilitesi birçok klinik çalışma ile kanıtlanmıştır. Tüm bu çalışmalarda metilfenidat kullanımı ile DEHB’li bireylerin akademik ve sosyal işlevselliğinde bozulmaya yol açan, yaşam kalitesini düşüren dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüsellik belirtilerinde anlamlı düzelme saptanmıştır. DEHB’li çocuk, ergen ve erişkinlerin, ayrıca ailelerinin işlevselliklerinin anlamlı düzeyde arttığı gözlenmiştir. DEHB’li bireyler ve ailelerinin tedaviden memnuniyeti yüksek olmuştur. 5,6,7,8,9
Birçok ülkede yaklaşık 50 yıldan beri güvenle kullanılan metilfenidat ülkemizde de uzun ve kısa etkili formları ile etkinlik ve emniyetini kanıtlamıştır.
Janssen olarak temel görevimiz insan sağlığına hizmet ve hasta güvenliğinin sağlanmasıdır. Bu doğrultuda da açıklamamızın kamuoyunun ve hastaların doğru bilgilenmesi doğrultusunda dikkate alınmasını diler, saygılarımızı sunarız.

Janssen Türkiye

Kaynakça:
1. Harpin, The effect of ADHD on the life of an individual, their family and community from preschool to adult life, Arch Dis Child 2005;90(Suppl I):i2–i7
2. Eyüp Sabri Ercan, Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu. Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic.AŞ, İstanbul.2008
3. Turgay A., Tedavi Edilmeyen Dikkat Eksikli¤i Hiperaktivite Bozuklu¤unun Bedeli, ve Tedavide Yenilikler.Türkiye Klinikleri Yay›n Seri No:108. Ankara 2009.
4. National Institute for Health and Clinical Excellence. NICE clinical guideline 72: Attention deficit hyperactivity disorder. Diagnosis and management of ADHD in children, young people and adults. Issue date: September 2008. http://www.nice.org.uk/nicemedia/pdf/CG072NiceGuidelineV2.pdf; eriflim tarihi 15.10.2009
5. Daughton JM, Kratochvil CJ. Review of ADHD pharmacotherapies: advantages, disadvantages, and clinical pearls. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry 2009;48(3):240-8.
6. Alfred A, et al. Transitioning onto OROS methylphenidate is associated with improved functioning and quality of life in adolescents with ADHD. European Psychiatrists Association, 18th European Congress of Psychiatry, Munich, Germany, February 27 - March2, 2010.
7. Steele M, et al., Remission versus response as the goal of therapy in ADHD a new standard for the field, Clin Ther. 2006;28:1892-1908.
8. Gau S. S-F et al., An Open-Label, Randomized, Active-Controlled Equivalent Trial of Osmotic Release Oral System Methylphenidate in Children with ADHD in Taiwan, J Child Adolesc Psychopharm 2006;16(4):441-455.
9. Chou WJ, et al. Better efficacy for the osmotic release oral system methylphenidate among poor adherents to immediate-release methylphenidate in the Three ADHD subtypes. Psychiatry and Clinical Neurosciences 2009;63:167-175.

***

Hiperaktivite ve dikkat eksikliği yazısı hk. yardım
Sn. Münir Bey,
Geçen haftalarda hiperaktivite ve dikkat eksikliği ile ilgili yazmış olduğunuz yazıları büyük bir ilgiyle okudum. Benim 11 yaşında 6.sınıfa giden bir oğlum var. Kendisinin çok hareketli olmasından dolayı ( 6 yaşındayken) Ankara’da bir doktora götürerek gerçekten durumu nedir diye öğrenmeye çalıştım. Doktor muayenesinden sonra hiperaktivite ve dikkat eksikliğinin olduğunu söyleyerek Ritalin ve Concortte ilaçlarında içmesini söylemişti. Ritalin içme süresi 1 yıl sürmüştü. Daha sonra Concortte ilacına devam edildi. Fakat oğlum ilacı içmek istemediğini defalarca söyleyerek en sonunda bütün hapları çöpe atmıştı. Ben bu ilaçlarla uyuşuyorum. Ama öğretmeni sürekli ilacı içmesini istiyordu. Yoksa sınıfta baş edemiyorum diyordu. Ben hiçbir zaman istemeyerek ilaçları vermeye çalışıyordum. Şimdide çok hırçın bir çocuk oldu. Etrafa çabuk çatan ve kaba kuvvet kullanan biri oldu. Bu benim için çok üzücü bir durum.
Not: Bu arada anneannesi bakıyor ben çalıştığım için
M. B. A.

***

23 Eylül Tarihli Yazınız
Yazınızda ülkemizdeki akıl almaz bir sorunu ele aldınız. 2001 yılında yayınladığım "öğrenme stilleri" adlı kitapta hiperaktif sanılan çocukların aslında "kinestetik öğrenme stiline" sahip olduğunu bunun çok normal olduğunu sadece okuldaki eğitim anlayışımızı yaparak yaşayarak öğrenme yöntemiyle değiştirdiğimizde bu öğrencilerin son derece başarılı olduğunu anlattım ve neredeyse 13 yıldır dilim döndüğü kadar anlatıyorum.
Ancak bu işten büyük paralar kazanılıyor ve insanlar ilaç içirerek çocuklarını kurtarabileceklerini sanıyorlar. İlacın çocukların hatta yetişkinlerin dikkatlerini toplamada olağan üstü başarılı olduğu söyleniyor. Bu ilacı alan tanıdığım onlarca öğrenci var ama bu iddia hiç birinde ortaya çıkmıyor, hepsi adeda uyuşuk bir şekilde günü tamamlıyorlar. Hiç birinin başarısı artmıyor. Derslere katılımlarında gerileme var. Bu olayı savunanlar Einstein'in Edison'un hiperaktif olduklarını iddia ediyorlar ben de diyorum ki, ne Einstein ne de Edison ritalin aldı. Hepsi dahi oldular. O halde niçin çocuklarımıza ilaç veriyorsunuz, bırakın onlarda dahi olsunlar.
Alp Boydak

***

PSİKİYATRİ UZMANI DR: HASAN BELLİ'DEN
Sayın Münir,
Son yazınızı okuma şansım oldu. Uzmanlık gerektiren konularda, alan dışından kimse yorum veya eleştiri yapamaz gibi bir büyüklenmeci ruh hali içerisinde değilim. Bizler bilim engizisyonu değiliz. Elbette herkes fikrini, hükmünü söyleme özgürlüğüne sahiptir. Bizler çok zorlu bir tıp eğitiminin ardından, insanı tüketen bir uzmanlaşma sürecinden sonra bu alanda uzman hekim olabildik. Eski yıllarda psikiyatri bilimi daha çok yorumsamaya dayanan bir alandı. Ancak, özellikle son 20-30 yılda kanıta dayanan, pozitif bilimin felsefesine daha çok yaklaşan bir bilim alanı olmuştur. Psikiyatri alnında gerçekten çok kolay tanısı konabilecek bozukluklar varken (biz bozukluk tanımlamasını kullanırız) gerçekten tanısı çok daha güç konabilecek bozukluklar da mevcuttur. Bazı bozukluklar ilaçla tedaviye çok iyi cevap verebilirken, bazı bozukluklar da kısmen cevap verebildikleri gibi, bazı durumlarda hiç cevap vermezler. Bu durum tüm tıp dallarında böyledir. Bazen gerçekten yanlış tanılarda konabilir. Yazınızda üzerinde ağırlıklı olarak durduğunuz dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu(DEHB) da iyi incelenirse kolaylıkla tanı konabilecek ve tedavi edilebilecek bir durumdur. Bu bozukluğun da elbette benzeştiği başka psikiyatrik durumlarda mevcuttur. Ayrıca bazı DEHB vakaları hafif belirtilerden çok şiddetli belirtilere kadar değişik bir aralıkta yer alabilirler. Burada temel ölçüt, çocuğun yada ergenin okul ve sosyal-aile yaşantısında ciddi bozulmalara sebep olmasıdır. Elbette her hiperaktif çocuk tedavi edilmez. Yanlış tanı koymak, gereksiz tedaviler uygulamayı beraberinde getirebilir. Ama bu durum tüm tıp dalları için geçerlidir. Örneğin yerli yersiz antibiyotik kullanımının yol açtığı ciddi durumlar malumunuzdur. Bir kişiye rahatlıkla pek çok yanlış tanı konabilir. Yanlış yapabilmek, her meslekten insanın başına gelebilecek bir durumdur. Böyle bozuklukları hiç tedavi etmemek beraberinde çok daha vahim sonuçlara sebep olabilir. Eskiden depresyon tanısı daha az konurdu. Bunun en büyük sebebi bu bozukluğun bilinmemesi, insanların bu durumda yardım istemeye pek istekli olmamsından ileri gelmekteydi. Elbette antidepresan ilaçların tüketiminde ciddi oranlarda artışlar olmuştur. Bu oranın içerisinde gereksiz yere tüketim durumları da olmuştur. Ancak size şunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim; hastalarımızın büyük bir kısmı bize hayır dualar etmektedirler. Bu durumun benzeri DEHB için de geçerlidir. Sizin bahsettiğiniz konular, psikiyatri çevrelerince yoğun olarak tartışılmıştır. İnanın halen de tüm yoğunluğu ile tartışılmaya devam etmektedir. Kar amacı güden uluslar arası ilaç şirketleri, kendi ilaçlarının daha çok kullanılması için yoğun bir çaba içerisindedirler. Bu sadece psikiyatri için geçerli değildir. Tüm branşlar için bir gerçekliktir. Ama inanın meslektaşlarımızın büyük çoğunluğu propagandalarla değil, bilimsel verilerle hareket etmektedirler. Birisi çıkıp, ‘’bu kalp-damar hastalıkları alanında çok fazla anjiyo-grafik görüntüleme girişimleri ve invazif tedavi teknikleri uygulanmaktadır , bunlar artık yapılmamalıdır'' derse bu kadar gerçekçi bir yaklaşım olur? Eskiye göre bu oranlarda artış var diye bu işlemlerden uzak mı durulacak? Bu gün için en sağlıklı tanı ve tedavi yöntemleri bunlar. Belki bir gün gelecek; bu işlemler ve tedaviler gündemden düşecektir. Bilimin sunduğu yeni verilerin ışığında daha kullanışlı ve faydalı yöntem ve teknolojiler geliştirilecektir.

Sayın Münir, bu yazılarınız gerçekten dürüstçe ve hayatlarının pek çok alanından fedakarlık yaparak çalışan meslektaşlarımızı rencide etmektedir. Ayrıca, pek çok hastamızın tedavi olma sürecini olumsuz anlamda etkilemektedir. Sadece DEHB alanında değil pek çok alanda etkileri olmaktadır. Gazetenizin büyük etki alanı düşünüldüğünde bu durum çok üzücü hale gelmektedir. Ben DEHB konusunda çok fazla yoğunlaşmış, bilimsel araştırmalar yapmış bir hekim değilim. Bundan dolayı çok fazla yorum yapabilme hakkını kendimde göremiyorum. Bu ülkede dürüst, ciddi bilim namusuna sahip, çok değerli meslektaşlarımız mevcuttur. Bu alanda uluslar arası geçerliliğe sahip pek çok araştırmaya kaynaklık etmişlerdir. En azından , köşenizde bu insanların da görüşlerine yer vererek adaletli davranmış olursunuz. Bizler çok yoğun bir emek ve zihinsel üretim sürecinde olan insanlarız. Bunu elbette bilerek seçtik. Ama bu harcadığımız emeğe biraz saygı gösterilmesini istemek, en insani beklenti halidir.
Başlarda da belirttim; elbette bizler de eleştirileceğiz. Bizim hiçbir dokunulmazlığımız yoktur. Ama en adaletsiz mahkemelerde bile yargılananın görüşü alınır. Bu biraz gıyabında, söz hakkı verilmeden, yargısız infaz durumu olmuyor mu? Bizler bu kadar itibarsızlaştırılmayı hak ettik mi? Bizlere de söz hakkı vermek en azından demokratik bir tutum olacaktır. Şunu bilmenizi isterim; bizim tek amacımız insanlarımızın daha sağlıklı ve daha mutlu yaşamasıdır. Bunun için gerekli bilgi ve donanıma sahip olduğumuzu düşünüyorum. Bu donanım ve bilgiye çok zorlu ve kahır dolu bir süreci yaşayarak ulaştık. Böyle bir çırpıda bizleri itibarsızlaştırmaya çalışmak çok insafsızca bir tutumdur. Üstelik bu tutumlar ciddi halk sağlığı problemleri var edebilme potansiyeline de sahiptirler. Sizden anlayış beklemek en doğal insani ve mesleki hakkımızdır. Bu konuda hassas davranacağınızı ümit ediyorum.
Saygılarımla
Dr. Hasan Belli
Bağcılar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Psikiyatri Kliniği.

***

Dikkat eksikliği ve hiperaktive
Metin Münir
Size ilk başta teşekkür ederek başlamak istiyorum, çoğu kişinin görmek istemediği kimi kişilerin görüpte göz yumduğu bir konuyu gündeme getirdiğiniz için; ben size kendi hikayemi anlatmak istiyorum.

iki kız annesi bir ev hanımıyım büyük kızım 19 küçük kızım 13 yaşında; büyük kızımın hiç bir sorun yaşamadan bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemini geçirdik, küçük kızım küçüklükten biraz fazla hareketliydi doktorların hiperaktif büyüklerimizin yaramaz dediği gibi ve o günlerde başladı sorunlarımız bir şeye kızdı mı istediği olmadı mı kafasını rasgele yere duvara denk gelen yere vuruyordu. Yaşı ilerledikçe ve okul başlayınca okuldaki başarı düşüklüğü, dikkatini toparlayamama, çabuk sıkılma, ısrarcı, çabuk sinirlenen, kavgaya hazır, etrafına hırçınlaşma gibi sorunlar çıktı. Geçen yıl 7 sınıfa devam ederken özel bir hastanenin broşüründe bir ilan gördüm sınav kaygısı, dikkat eksikliği ile ilgili testler yapıldığına dair bende büyük bir umut ışığı yakaladım düşüncesiyle kızımı buraya götürdüm psikiatri görüşmeden sonra psikolog tarafından testler yapıldı tek başına bir odaya alındı ve bir çok test doldurtuldu ve aynı anda çocuğumun içmesi için PROZAC adlı ağır bir ilaç verildi sabahları bir ölçek içilecek diye fakat ben her iki kızımın sınıfında bu tür ilaçları kullanan öğrenciler olduğunu bildiğim ve bunların hayatlarında nasıl bir uyuşukluk yarattığını bildiğim için ilaca başlamadım testlerin sonucunu bekledim çünkü ben kızımın sınıfta uyuşmuş uyuklayan hiç bir şey yapamıyan bir robot gibi getirilip götürülen bir çocuk olmasını istemedim. Bir hafta sonra test sonuçlarını almaya ve kontrole gittik dr. ilacın dozunu artırmak istedi ben ilaç kullandırmadığımı ve kullandırmayı da düşünmediğimi söyleyince bana biraz sert bir şekilde kızımın çok kötü durumda olduğunu tedavi ve yardım almazsa ileriki yaşlarda büyük sorunlar yaşıyacağımızı bu ilaçların birkaç yıl içinde yetmiyerek yanında başka ilaçlar kullanması gerektiğini bana anlattı oradan nasıl çıkıp eve geldiğimi bilemedim o an zannettim ki pimi çekilmiş bir el bomba gibi duran kızım bir anda patlayıp yok olacaktı o anki ruh halimle tanıdığım doktorlara danışmaya ve aynı anda ınt. araştırma yapmaya başladım ilaç kullanmadan kızımın sorununa çare aramaya başladım. Televizyonda ve bazı yazılı başında daha önce TANJU SÜRMELİ ile ilgili bilgiler okumuş ve seyretmiştim bu konuda temmuz ayı başında doktorumuzla görüşmelerimiz ve tedavimiz başladı. Küçük yaşta başına aldığı darbelerin buna sebeb olduğu anlaşıldı beyin elektrotlarındaki bozulmalar oluştuğu meydana çıktı. Size söyle son üç ayımızdaki değişikliği anlatayım kızım artık daha sakin isteklerde ısrarcı ve tutturma eğilimi hiç kalmadı üç ay boyunca 4 kitap okudu (bu sayıyı az bulmayın hiç okumazdı) sabırla 250-500-1000 lik olmak üzere üç puzzle bitirdi ve okullar yeni açılmasına rağmen çok istekli ve hevesli kendine güveni arttı. Tedavimiz daha devam ediyor ama bunu görmek bu sonuçları almak bile ailemiz için mutluluk verici oldu burdan doktorumuz TANJU SÜRMELİ ve ekibine çok teşekkür etmek istiyorum ve bu tedavinin devlet tarafından desdeklenip tüm yurda yayılmasını isterim. Çocuklarımızı ilaçlara teslim etmiyelim onlar yarınlarımız diyorsak zinde açık beyinlere ihtiyacımız var.
Öznur Kırımlı

***


HACI BEY SİZ NE MEZUNUSUNUZ, YOKSA HADSİZMİSİNİZ? 2 TOPLANTI KONFERANS ALSANA DOKTOR HEMDE ELEŞTİRMEN DOKTOR...
HACI BEY SİZ NE MEZUNUSUNUZ, YOKSA HADSİZMİSİNİZ? 2 TOPLANTI KONFERANS ALSANA DOKTOR HEMDE ELEŞTİRMEN DOKTOR...
SİZİN GİBİ CİDDEN OKUNDUĞUNDA BİRŞEY BİLMEDİĞİNİ HİSSETTİREN İNSANLAR BENCE ÇOK TEHKİLİ.....
SADECE BU KADAR DEMEK İSTİYORUM
Serhat Türkoğlu

***

Psikiyatri ve ilaç kullanımı üzerine
Sevgili Metin Bey,
Yazılarınızı takip etmeye uydurma psikiyatri hastalıkları yazınızın başlığı ilgimi çekince başladım. O yazıların tamamını keyifle okudum. Psikiyatristlerin rastgele, ötesini düşünmeden, sırf işin kolayına kaçmak için hastaya ilaç yüklemesi yaptığının canlı tanığıyım. Yanlış anlaşılmasın, antidepresan ya da benzeri ilaç kullanımı gereksizdir diyemem, bazı durumlarda ilaç takviyesi gerekebilir, o ayrı. Ama ülkemizde bunun suyu çıkarıldı. Yakın zamana kadar panik atakla boğuşmuş biriyim. 10 yıllık bir panik atak geçmişim vardı. İlk teşhis ÖSS öncesi kondu. Sonrasında da yaşadığım gerginliklere bağlı olarak azaldı-arttı ama hiç yakamı bırakmadı. Master yaptığım dönemde yaşadığım stres, diğer olumsuzluklar, işsizlik kaygısı falan derken tavan yaptı. Gitmediğim doktor kalmadı, yapılan tahlillerin, testlerin, çekilen röntgen, EKG vb sayısını hatırlamıyorum. Fiziksel hiçbir rahatsızlığım çıkmadı. Her seferinde psikiyatriye yönlendirdiler. 5 ayrı psikiyatrist dolaştım. İsim vermek istemiyorum ama aralarında çok tanınmş doktorlar vardı. Hepsinin özel muayenehanesine gittim, sırf rahatça derdimi anlatayım diye. Ayıptır söylemesi, 30 veya 45 dakika, hadi bilemediniz en fazla 1 saat süren o seanslara eşek yüküyle de para ödedim. Beni şöyle bir dinleyip seansın ilk 15 dakikası içinde ilaç yazdı hepsi de. Terapi, sorunun kökenine inme ve çözüm bulma hak getire. Çaresizlikten o ilaçları kullandım. İlk tanıştıklarım Xanax ve Prozac'tı. Xanax yeşil reçete ile verilen ve bağımlılık yapan bir ilaç. Psikiyatristim ataklarım devam ettikçe dozu arttırdı, bir ara günde üç kez 1 mg Xanax alıyordum ki bu 3 mg demek ve gerçekten yoğun bir miktar. Bir süre sonra ilaçsız duramaz hale geldim. Bunun üzerine doktor hemen ilacı kesmemi söyledi ve aniden bıraktırdı. Bu tarz ilaçların yavaş yavaş kesilmemesi gerekirmiş meğer. 3 mg alırken aniden kesince yoksunluk krizleri yaşamaya başladım. Titreyip tepiniyordum, çarpıntım vardı, yüz kaslarım istem dışı atıyordu, el ve ayaklarım uyuşuyordu, kaç kere geceyarısı acile gittim, ölüyorum zannederek...Prozac'ı 1 yılı aşkın süre kullandım, ilaç kullandığım halde ataklar sürüyordu, psikiyatristim ise ısrarla o ilacı yazıyordu, onun muadili olan diğer ilaçları ise sevmediğini söylüyordu. Farklı doktorlara da gittim, onlar da başka ilaçlar için benzer şeyleri söyledi. Hepsinin ısrarla yazdığı, bir türlü vazgeçmek istemediği bir ilacı vardı ne hikmetse, belki de bu o ilacı üreten firmanın kendisine sağladığı güzelliklerden kaynaklanıyordu, kimbilir:) Sonuçta hepsi sadece ilaç yazdı, seanslarda şikayetlerime göre ilacın dozu arttırıldı veya azaltıldı. Paxil, Lustral, Diazem, Xanax, Prozac, Remeron, Selectra, Rivotril, Desyrel gibi pek çok ilaç kullandım. Baktım olacak gibi değil, psikiyatrist yerine psikoloğa gitmeye karar verdim. Malum onların ilaç yazma yetkisi yok, beni mecbur dinleyecek, terapi uygulayacak dedim. Uzun araştırmalardan sonra bir psikolog buldum. 1 yılı aşkın süre görüştük. Bana yararlı olduğu için onun adını verebilirim: Psk. Doğan Demirkan Özdemir. Panik atağa neden olan etmenleri, geçmişimdeki olumsuzlukları uzun uzun irdeledik. Panik atağın geçmişte yaşanan olumsuzlukların getirdiği bir patlama olduğunu, temelinde pek çok farklı bileşenin olabileceğini, önlem alınmazsa da bir süre sonra kronikleştiğini de okuduğum kitaplardan öğrenmiştim. Doğan Bey, EMDR ve ALPHA-STIM diye iki farklı teknik uyguluyor. Eye Movement Desensitization and Reprocessing (EMDR) ilaç ve hipnoz kullanılmadan yapılan bir psikoterapi uygulaması. Türkiye'de maalesef çok yaygın değil. EMDR; endişe, panik atak, suçluluk duygusu, öfke, travma sonrası stres bozukluğu, bazı depresyon çeşitleri, fobi ve yas gibi rahatsızlık veren semptomların azaltılmasında, giderilmesinde kullanılıyor. Bunun yanı sıra; performans geliştirme, kendilik değeri ve özgüven kazanımında da uygulanıyor. Seans sırasında, bu teknik sayesinde geçmişte yaşanan ve belki de çoktan unuttuğunuz ya da hasır altı ettiğiniz olaylar tekrar su yüzüne çıkıyor, nasıl oluyor anlatması zor ama oluyor. Ve önce bunlarla yüzleşiyorsunuz, bu zorluyor insanı tabi, bazen olayları, seanstan sonra günler, hatta haftalar sonra bile o olayları yaşamaya devam edebiliyorsun, yeni ayrıntıları hatırlamalar, oldukça canlı rüyalar, gündeme gelebiliyor ama bunlar gerekli, sonra da yine aynı teknikle yavaş yavaş bunlara karşı duyarsızlaşıyorsunuz. Bu duyarsızlaşma sonucu artık size eskisi kadar acı vermiyorlar. Buna bağlı olarak da panik atak, fobi vb de kalmıyor. ALPHA-STIM ise bir cihaz. EMDR ile bağlantılı kullanılıyor. Vücuttaki dopomini arttırıyor. Kendini daha iyi hissetmeni sağlıyor. Hiçbir yan etkisi, zararı yok. Faydası ise çok. Dediğim gibi bu teknikleri ülkemizde uygulayan az. Yurtdışında ise giderek yaygınlaşıyor. Ben bu tedavi süreci içerisinde kullandığım tüm ilaçları bıraktım. Şimdi ilaç kullanmıyorum, panik ataktan eser kalmadı...Hala arasıra ya tekrarlarsa korkusu yaşasam da psikoloğumdan öğrendiğim rahatlama teknikleriyle kendime telkinde bulunup rahatlayabiliyorum... Önemli olan da bu zaten. Psikiyatristin görevi de sorunların kökenine inip onu silikleştirmek, olabiliyorsa da yok etmek olmalı... Tedavi dediğiniz de bu değil midir zaten... O psikiyatristlere döktüğüm paralara çok yanıyorum, ilaçla geçen günlerime üzülüyorum. Beni Xanax delisi yapan psikiyatrist ise Ankara'nın sayılı devlet hastanelerinden birinde görev yapıyor ve doçent olmuş, bir diğerinin adının başında Prof.Dr ünvanı var ve özel kliniğinde yarım saatçik dinleyip bir sürü para aldığı hastalarına (2009 yılının ocak ayında yarım saat için 300 TL alıyordu, şimdi ikiye katlamıştır muhtemelen) ilaç listesi veriyor...Bu durumun bir şekilde denetlenmesi gerekiyor ama nasıl bilmiyorum. Saygılarımla... Deniz Çantay

***

Psikiyatri
Metin bey kalp krizi geçirme rahatsızlığınızı yazdığınız tarihden beri sizi sürekli okurum, araştırıcı ve analitik düşünceye sahip bir yazar olduğunuzu o yazılarınızda farkettim.
Ele aldığınız konuları gayet aydınlatıcı ve eğitici şekilde anlatıyorsunuz. Teşekkür ederiz.
Ben 25 yıllık bir hekimim, klinik biokimya uzmanıyım, sizinde yazdığınız gibi bir çok psikiyatrik hastalık objektif bilimsel temellere dayanmadan ,teşhis ve tedavi edilmektedir.
Sizinle Psikiyatri konusunda tıp fakültesi öğrencilik yıllarımda başımdan geçen bir olayı kısaca paylaşmak istiyorum.
Tıp fakültesi 5. sınıfda psikiyatri kliniğinde stajımı yaparken (yaklaşık 25 - 30 yataklı bir klinik idi) yeni bir psikiyatri hocası geldi , bu hocaya kliniğin sorumluluğunu verdiler. Hoca geldiğinin 2. günü asistanlar ve biz staj. dr. ile toplantı yaptı, klinikde yatan hemen tüm hastaların teşhislerinin ve tedavilerinin yanlış olduğunu söyleyip, bizlere hastaların yeni teşhislerini anlatıp, tüm tedavilerini değiştirdi.
O zamanki bilgim ve deneyimim ile yaklaşık 1.5 aylık staj dönemim boyunca hastaların ( hastaların çoğunluğu kronik hasta idi) yeni ilaçlarla iyileşebileceklerini düşünerek mucize beklemeye başladım. Ama ne o sene, nede bir sonraki sene int. dr. olarak gördüğüm aynı psikiyatri hastalarının durumu değişmemişti. Ama tedavileri yine başka bir hoca tarafından değiştirilmişti...
Saygılarımla
Dr. Özer Bolat

***

Şimdi de tacize mi uğradılar
Hiperaktivitenin semptonları olan, disleksiyle hiperleksiyle mücadele eden insanlar var. Bellerene kadar terleyerek çalışıyorlar. Onların birlikte çalıştıkları bu çocuklar otistik ya da moda adıyla otizmli değil cinsel tacize uğramış değil. Kimlerin uğradığını biz bilemeyiz, çitayı yükselten sizsiniz İlaçsız tedavi konusunda bir çaba veriyorsunuç bu konuda haklısınız ama insanları hala yanlış yönlendiriyorsunuz. Ekonomi yazılarındaki gibi "bu onun fikriymiş denilecek bir durum yok. Hiperaktivite konusunda calışan insanlara cahil dediniz. Bizleri nazik olmamakla suçladınız Ama hala financial times da çalışmak kıbrıs ingilizcesi ve bir iki gazetecinin dostu olmakla artık yaşlı olduğunuz için insanları yanlış yönlendirme hakkına sahipsiniz. Erdal atabek Beyle konuşun bari, birşeyler öğrenme şansınız hala var hala. Rum değildir gerçi .. Evet be annem, hala Biz Türkiyede sizlerin cehaletinden çekiyoruz, siz yanarsınız dönersiniz hep iktidarsınız çünkü, dolayısıyla hep "nazıksiniz"
Sarp Bengü

***

Cesur Yürek
Metin Bey;
Ne iyi ettinizde bunları yazdınız....
Sorgulamadan kabul eden, genel geçer değerleri öven , en kolayı en doğrusu sanan bu anne babaların aklına biraz kuşku düşerde paranın esiri olmuş doktorları evlatları için sorgularlar..
Belki bu zincirleme etki yapar...kendi hayatlarını önceliklerini ve değerlerini gözden geçirirler...
İyimserlik ifla olmaz bir hastalık=)
Sizde bu düğmeye basan cesur yürek olursunuz. Lütfen devam edin hiçbir şey sizin cesaretinizi kırmasın.
Sevgiler
Ayşegül Bakkalbaşı

***

Metin Bey,
Sizi dikkat eksikliği ve hiperaktivite konusundaki yazılarınızdan dolayı kutluyor ve teşekkür ediyorum. Bu yazılarınızı şimdi 18 yaşının içinde olan oğluma da okutacağım. Ben tıp fakültesinde anatomi anabilim dalında öğretim üyesiyim. Oğlum ilköğretim döneminde dalgalanmalar yaşadı. 4.sınıfa kadar ödevlerini eksik yaparak ta olsa başarılı öğrencilik geçirdi. 4.sınıfta bilirsiniz bazı dergiler ulusal düzeyde sınavlar yapıyorlar. İşte böyle bir sınavda oğlum sınıfta kendi öğretmeninden özel ders alan bazı çocukların önüne geçmiş. Sonuçlar geldiğinde öğretmeni kendisine' sen bu puanı alamazdın mutlaka kopya çekmişsin' demesinden sonra oğlum o gün evde odasına kapandı ve hiçbir şey yemedi. Bize de bir şey anlatmadı. Ertesi gün durumu öğrenebildim. Bugün hala pişmanlık duyuyorum. Neden öğretmeniyle bu konuyu konuşmadım. O olaydan sonra oğlum derslerden daha fazla soğudu. 6.,7. sınıfa geldiğinde öğretmenleri ödev yapmadığından ve bazen defter bulundurmadığından şikayet ettiler. Eşimin de önerisiyle kendi bünyemizdeki çocuk psikiyatristine götürdük. İlk görüşmeden sonra doktor iki ögretmenine doldutmak üzere birer anket verdi. Öğretmenleri bunları doldurduktan sonra doktora götürdük. Doktor bilindiği üzere dikkat eksikliği teşhisi koydu ve ritalin başlayalım dedi. Ben ilaca itiraz ettim. Daha sonra çocuğumu Gazi Üniversitesinde bir çocuk psikiyatristine götürdüm. O doktor (şimdi rahmetli olmuş) ilaca gerek duymadığını, çocuğun muhtemelen zeki olduğunu ve bu davranışının ergenlikten sonra düzeleceğini ifade etti. Sizin de tespit ettiğiniz gibi çocuk psikiyatristleri dikkat eksikliği teşhisini yarım saat bile geçmeden koyuyorlar ve ritalin yüklüyorlar bu çocuklara…
Ülkemizde binlerce çocuğa bu ilaçlar veriliyor. Devletin bu konuda önlem alması zorunlu.
Ayrıca dipnot olarak bir konuyu hatırlatmak istiyorum. Oğlum 1994 doğumlu. Gebeliğimin 7.ayında düşük tehdidiyle prepar denilen tabletlerden bana yüklediler. O dönem doktorlar bu ilaçları pek çok gebe kadına veriyorlardı. Bu ilaç taşikardiye yol açıyordu. Kişisel düşüncem bu ilaç da sorgulanmalı. Bu ilacın da doğan bebekte nelere yol açtığı eminim hiçbir jinekoloğun ilgisini çekmemiştir.
İlaç firmaları bu durumdan çok memnun. Hekimlerimiz de yaptıkları dünya turuyla (ilaç firmaları sponsorluğuyla) memnunlar. Ancak bu çocuklarımıza daha sonra neler olacağı kimsenin umrunda değil.
Saygılarımla
Yard. Doç. Dr. Aymelek Çetin

***
Yazınıza katılıyorum
Metin Bey,
Çocuk psikiyatrisinde kullanılan ilaçlar ilgili yazınızı okudum. Tamamına sonuna kadar katılıyorum. Bir tıp hekimi, öğretim üyesi (Radyoloji) olmama rağmen benzer sıkıntıları çocuğumda yaşadım. Eşimde hekim olmasına rağmen sizin düşündüklerinizi anlatamadım. Bir süre bu ilaçları kullanmak zorunda kaldık. Sonunda sorumluluğu üzerime alarak ilaçları kestim. Şu anda hiçbir problemimiz yok ve muhtemelen ben bunu yapmasaydım eşim bu durumu mucize ilaçlara bağlayacak ve oğlum gereksiz yere yıllarca bu ilaçları kullanacaktı. Bu durumda sizin bahsettiğiniz gibi ilacın bilimsel etki ve faydası olarak lanse edilecekti. Yazınız için teşekkürler en azından insanlar bu durumda iki kere düşünecektir
Saygılar
Dr M. H.
***

Psikiyatrik Muayene
Sayın Metin Münir,
Yanlış olan şu ki, eğer Dikkat Eksikliğinde ve Hiperaktivite de tanı kesinse, uygulanan Metilfenidat tedavisi ile ÇOCUKTA MUCİZEVİ BİR DÜZELME OLUYOR VE EĞİTİMİN TEMELİNİN ATILDIĞI bu ilk dönemde çocuk geri kalmaktan kurtuluyor ve temelleri sağlam oluyor. Madem bunu yazıyorsunuz, araştırmacı davranınız ve çocukları bu tedaviyi alan aileleri bulun ve onlarla görüşün isterseniz. Bakalım onlar da sizin bu yazdıklanıza katılacaklar mı.
Bu konuda bazen biz de aramızda, endikasyonun tam olmadığı durumlarda kullanılmasında karşı çıkıyoruz, ancak bu durumda bile ilaç etkisini 7 günde göstermezse kesiyorsunuz, ve hiç de zannettiğiniz gibi felaketler, zombi çocuklar olmuyor.
Lütfen araştırın ve yazdıklanızı sonra yazın, bilmeden fikir yürütmek siz köşesi olan sayın gazetecilere yakışmıyor.
Saygılarımla.
Mustafa Çam

***

Cevap-açıklık-demokratlık
metin bey bütün yazdıklarımı, düşündüklerimi herkes bilirse daha iyi olur diye düşündüm. bu yaklaşımın neresi kötü. çok yönlü, 360 derece bakmaya çalışıyorum. birleştirici olmaya çalışıyorum, kibar olduğumu sanıyorum. milliyet internet sitesindeki yogurt, ağustos böceğivs yazılarınızı okudum. ayrıca tahincioğlu, akp vs yazılarınızı da okudum. sizi atak, düşündüğünü söyleyen bir insan olarak beğendim. ancak hastaların tedavisini bırakmalarına sebep olmak ayrı bir facia, bu affedilemez. siz bu konuda kesin hüküm veremezsiniz. ancak tartışılması lazım demeniz çok atak-toplum lehine bir tavır olur. ben 23 yıldır hastalara en az 2-3 ayrı çocuk psikiatrından fikir alın, ilacın yan etkisi çok diyorum, ancak son kararı aile ve uzman doktorlara bırakıyorum. tüm bunlar sadece dikkat eksikliği sendromu-minimal beyin hastalığı ve ritalin-concerta isimli ilaçlar için geçerli.
Hüseyin Aydın Turan

***

7.9.2011 tarihli yazınız hakkında
Sayın Metin Münir,
17.9.2011 tarihinde yayınlanan yazınızla ilgili görüşlerimi kısaca bildirmek istiyorum.
Tüm dünyaca kabul edilen DSM-IV ve ICD-10 tanı kriterlerine göre DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) bir bozukluktur. Anne babanın çocuk yetiştirme tarzları ile ilgisi yoktur. Olsa olsa DEHB olan bir çocuğa uygun kural ve sınır konulmazsa sorun daha da artar. Kural ve sınır koymamaktan kaynaklanan davranış sorunları da vardır elbette ama bunun da DEHB ile hiçbir ilgisi yoktur. Yuva sahibinin de uygun tutumla kısa zamanda düzeldiğini söylediği çocuklar onlardır. Yazıda değinilen zamanı iyi kullanama DEHB'na eşlik eden (üç ana belirtisine ek olarak) belirtilerden biri kabul edilir ve tedavi sürecinde ele alınması gereken konulardan sadece biridir. İlkokul çağındaki çocukların % 3-5'inde DEHB vardır. Yuvaya gelen çocukların üçte birine bu teşhisin konulduğunu söylemek ise abartılı bir ifadedir. Görüşlerini aktardığınız kişiye bakılırsa çocuk ruh sağlığının tek bir bozukluğu vardır (otizm), diğer bozukluklara ise anne-babanın uygun olmayan tutum ve davranışları neden olmaktadır! Bu yorumun bilimsel bir yanı olmadığı da aşikardır. Herkes görüşlerini bildirmekte serbesttir ancak bu yazıyı kaleme almadan önce çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları konusunda uzmanlaşmış, deneyim sahibi insanlara da danışsaydınız eminim okuyucuyu daha doğru bilgilendirmiş olurdunuz. Saygılarımla, iyi çalışmalar.. Uzm.Psk.Betül Gündoğdu

***

ALİ RIZA ÜÇER’DEN KEREM DOKSAT’A: PSİKİYATRİ TARTIŞMALARI

From: Ali Rıza Ucer
Sent: September 23, 2011 1:08 AM
To: Kerem Doksat; M. Kerem DOKSAT
Cc: ***********; Metin Münir

Subject: Psikiyatri Tartışmaları-3

Sayın Dr. Kerem Doksat,
Tartışma üslubunuzdaki saldırganlığı şaşkınlıkla izliyor ve yadırgıyorum. Gerek sunduğum veriler gerekse bu veriler çerçevesinde sorduğum sorular gayet açık ve net olduğu halde ısrarla somut sorularıma yanıt vermiyor, sorularımın yanıtını kitaplardan ve PubMed, SCIE gibi literatür taramalarından bulmamı istiyorsunuz. Kaçamak yanıtlarınızın tek nedeni sorularıma vereceğiniz doyurucu yanıtınızın olmamasıdır.
"İftiracı, alaycı, haset dolu, kabarık kendiliğini tatmin edemeyen (narsistik kişilik bozukluğu /ego şişkinliği olan), düşük seviyeli, müzevirlik yaparak psikiyatrlarla aklı sıra dalga geçen bir köşe yazarını besleme ayıbıyla ma'lûl" türünden aşağılama ve hakaretlerinize vereceğim yanıt "üslub-u beyan aynıyla insan" özdeyişini hatırlatmaktan ibarettir..
Bu iletim size yolladığım son iletidir. Kendinizi psikofarmakolojiye oldukça iyi derecede vâkıf bir hekim olarak tanımladığınız ve bâzı misenformasyonları (mesajımı kast ederek) tashih etmek için yolladığınızı söylediğiniz aşağıdaki iletinize vereceğim bu yanıt misenformasyonun kaynağının kim olduğunu ortaya koymak içindir.
1) Metil fenidat amfetamin grubundan bir ilâç değildir; sâdece psikostimülanlar arasında ikisi de anılır, hepsi bu. Etki mekanizması da kokaine benzer ama buraya sığmayacak farklardan dolayı asla aynı değildirler.
Metilfenidat bir santral sinir sistemi uyarıcısıdır ve bir amfetamin izomeri olan dekstroamfetamin yapısındadır [1]. Yapısal olarak birbirlerine benzerler. (Amfetamin de, metilfenidat da, kimyaca sübstitüe feniletilaminler denilen bir gruptadır.)
2) Ne metil fenidat, ne de amfetaminler kokain türü bağımlılık yapar. Olsa olsa mezolimbik ödüllendirmesistemi üzerinden davranışsal bağımlılık gelişebilir. Bunu önlemek için de gibi devamlı verilmez, tatillerde ve hafta sonlarında kesilir. Tehlikeli derecede impulsif ve saldırgan az sayıdaki vak'ada ise hiç kesilemez. Farmakolojik bağımlılığın gelişebilmesi için, tedavi dozlarının 30-50 misli ve çok uzun süre kullanılması icap eder. Bu dozlarda da tahammülü neredeyse imkânsız olan yen ve ters (advers) etkiler geliştiği için, çok ender görülür. İlâcın kırmızı reçete ile satılması bağımlılığı değil, sûiistimâli önlemek içindir (ders çalışmak için sürdoz alınması ve uykusuzluk, iştahsızlık sebebiyle, beyin dengeleri bozuk olan kişilerde psikiyatrik sorun çıkmaması, kâlb ritim bozuklukları gelişmemesi).
Metilfenidatın beyin üzerindeki etkisi kokain ile benzerdir [2] Psikostimülanlar arasında çapraz duyarlılaşma bulunduğu için amfetaminlerle kokain ve eroin arasında çapraz tolerans ve duyarlılık gelişme riski vardır ve bu durum bağımlılığa yol açabilir [3]
Farklı da olsa her psikostimülan maddenin tekrarlayan kullanımı diğer tüm psikostimülan maddeler için kompülsüf madde arama davranışı, ödüllendirme etkileri gibi davranış duyarlılaşmaları ile çekilme belirtileri, tolerans gelişimi ve dolayısıyla ilaç bağımlılığı riskini arttırır [4].
Farmakoloji kitaplarında (Katzung, Goodman ve Gilman) kokain tipi bağımlılık ve psikostimülan bağımlılığı hep aynı başlıkta ve birlikte anlatılır. Farkları sadece etki mekanizmaları ile açıklanır: Kokain sinaptik dopaminerjik iletimde reuptake inhibisyonu yapar ve böylece dopamin düzeyi artar. Amfetamin ve benzerleri (metilfenidat vs) ise dopamin düzeylerini presinaptik salıverilmeyi arttırarak yapar. Sonuçta kokainin etkisine çok benzeyen bir tablo oluşur. Klinik tablonun gelişim hızı farklı olabilir. ABD’de psikostimülanlar, kötüye kullanımın engellenmesi amacıyla liste II’ye alınmıştır. Tolerans gelişmesi ve doz artırma eğilimi ise duruma göre değişir.
Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) yayınladığı DSM-IV-TR tanı kitabında (HYB 2007) bu konu şöyle ele alınmaktadır: Amfetamin (ya da Amfetamin Benzeri Maddelerle) İlişkili Bozukluklar (s.313)
Amfetamin ve amfetamin benzeri maddeler arasında amfetamin, dextroamfetamin ve metamfetamin gibi feniletilamin yapısında maddeler bulunur. Bu gruptaki metilfenidat ve iştah baskılayıcı olarak kullanılan diğer maddeler (diyet ilaçları) gibi amfetamin benzeri etki gösteren ancak yapısal olarak farklı olan maddeler de vardır.
Hemen her zaman yasa dışı bir biçimde sağlanan kokainin aksine amfetamin ve diğer uyarıcılar obezite, dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu ve narkolepsi tedavisi için reçete ile de sağlanabilmektedir. Reçete edilen uyarıcılar, sık olarak, kilo kontrol programları çerçevesinde yasadışı pazara girebilmektedir. Amfetamin ve amfetamin benzeri ilaçların çoğunun etkileri kokaininkine benzerlik gösterir. Amfetamin benzeri maddelerin psikoaktif etkileri kokaininkinden daha uzun sürer, periferik sempatomimetik etkileri de daha güçlüdür.
Ülkemizde farmakolojinin duayenlerinden Prof. Dr. Oğuz Kayaalp'in Tıbbi Farmakoloji kitabında (11. Baskı, 2005) Kokain tipi bağımlılık ile Amfetamin tipi bağımlılık arasındaki benzerlikler şöyle anlatılmıştır:
Kokain tipi bağımlılık ile Amfetamin-tipi bağımlılık birbirine birçok yönden benzer (s.829).
Amfetaminler ve kokain, psikostimülan etkilerini beyinde dopaminerjik ve mezokortikal yolakların hedef nöronlar üzerindeki etkinliğini arttırarak yapmaları, davranışsal etkilerinin kalitatif yönden hemen hemen aynı olması ve yaptıkları bağımlılığın ortak özellikler göstermesi bakımlarından birbirlerine benzerler (s.828)

1-Amfetaminler: Amfetamin, Deksamfetamin, Metilamfetamin, Metilfenidat, Fenmetrazin, Pemolin. (s. 877) Oğuz Kayaalp, Metilfenidat'ı Amfetamin-benzeri ilaç olarak adlandırmakta ancak yine de Amfetaminler arasında saymaktadır.
2-Tüm Amfetaminler santral sinir sisteminde kortikal, limbik ve striatal bölgelerde dopaminerjik sinir uçlarından dopamin salıverilmesini arttırırlar ve dopamin geri alımını inhibe ederler. Amfetaminler ve kokainin keyif arttırıcı etkilerinde, n. accumbens ve diğer limbik yapılarda dopaminerjik akson uçlarındaki sinapslarda dopaminerjik aşırımın güçlendirilmesi rol oynar (s.875).
3-Ortadoğu'da kaçakçılığı sık yapılan Captagon adlı ilaç, Etilteofilin ve Amfetamin birleşmesinden oluşmuştur (s.876).
4- Ecstasy (ekstazi) bir amfetamin türevidir (MMDA) (s.877).
5-Metilamfetaminin yüksek dozda uzun süre deney hayvanlarında (maymunlar dahil) verilmesi sonucu kalıcı nörotoksik etki yaptığı, striatal dopaminerjik sinir uçları ile hipokampus, amigdala, serebral korteks ve striatumdaki serotonerjik sinir uçlarını tahrip ettiği gösterilmiştir. Dekstroamfetaminin de nörotoksik olduğu bulunmuştur. Deney hayvanlarında yüksek dozda verilen fenfluraminin de serotonerjik sinir uçlarında kalıcı nörotoksik etki yaptığı gösterilmiştir. İnsanlarda bu bulguları destekleyen çalışma yoktur ancak Avrupa'da fazla kötüye kullanılan ecstasy ve benzeri siklik türevlerin deney hayvanlarında benzer nörotoksik etki yapan güçlü nörotoksinler oldukları bilinmektedir (s.877).
Aynı grupta sayılan ve etki mekanizması aynı olan bir ilacın metilamfetaminden farklı bir etki göstermesini düşünmek yanlış olur. Aksini savunan bunu hayvan deneyleriyle kanıtlamalıdır. Zira ortada metilamfetaminle ilgili ciddi bulgular vardır. İnsan beyninin maymun beyninden farklı olduğunu düşünmek için çok az sebep vardır. İnsan üzerinde deney yapmanın zorlukları ortadadır, ancak post mortem çalışabilir, o da kısıtlıdır.. Bu durumda hayvan deneylerini amfetaminler için temel almak gerekir
3) Psikoza yol açma riski çok düşüktür ve pek muhtemelen bu kişiler latent yâhut açık psikotik olanlardır. Bipolar Bozukluk’ta ise manik kaymayı tetikleyebilir ama hem DEHB hem de BB olan vak’alarda duygudurum düzenleyicilerle birlikte rahatlıkla kullanılır.
Psikostümülan kullanımı, cinsel isteği arttırması nedeniyle kontrolsüz cinsel ilişkiyi teşvik ederek, dolaylı yoldan cinsel yolla bulaşan hastalıkların (HPV, AIDS gibi) yayılmasına neden olabilir [5].
Ayrıca psikostümülanların erken yaşta kullanımının beynin çeşitli bölümlerinde hücre gelişimini engellediği ve ileriki yaşlarda beyinde hücre kaybına ve uzun süreli hafıza bozukluklarına yol açabildiği gösterilmiştir [6,7]
Bu maddelere beynin erken yaşta maruz kalması durumunda, yıllar sonra ortaya çıkabilecek birtakım sorunların temeli atılabilmektedir [8].
Bunların sonucunda beynin ödüllendirme sisteminde erişkinlikte de süren bozulmalar, depresif belirtilerde ömür boyu sürebilecek artışlar (kendini iyi hissedememe, hiçbir şeyden keyif alamama gibi)
görülebilmektedir [9].

4) İşin içinde olmayanlar pek kolay ahkâm kesiyor! Dikkatlice ve yeterli zaman ayrılarak yapılan psikiyatrik muayeneyle %90’ın üzerinde presizyonla doğru teşhis konur.
IMS verileri ülkemizde amfetamin türevi ilaçların her yıl kutu bazında dikkat çekici bir artışla tüketildiğini göstermektedir.Tedavideki risklerin büyüklüğü ortadadır: kırmızı reçeteye tabi, kokain tipi bağımlılık yapabilen amfetamin türü ilaçların ciddi biçimde kullanımlarının yaygınlaşmasının ve tanı konulan olguların hızla artış göstermesinin sağlıklı bir zeminde olup olmadığı bilinmemektedir. Bu nedenle, acilen bu hastalığın teşhisinin yeterli ve objektif biçimde yapılıp yapılmadığı, amfetamin türü ilaçların tedavide bu kadar yaygın kullanımlarının gerekip gerekmediği araştırılmalıdır. Gençlerdeki dikkat sorunlarının ne kadarının geceleri yoğun bilgisayar kullanımı ve ona bağlı uykusuzluktan ya da başka etkenlerden kaynaklandığı da araştırılmalıdır. ADHD/ADD teşhisinde kullanılan yöntemler, başka sorunlardan kaynaklanan dikkat eksikliklerini ADHD/ADD hastalığına bağlı olanlardan ayırabilmekte midir?
Bu soruların hiçbirinin doyurucu bir yanıtı yoktur.

Ali Rıza Üçer
Tıp Kurumu Genel Sekreteri

Kaynaklar:

1-Patrick KS et al, Hum. Psychopharmacol. 12(1997)527-546; Teo SK etal, Pharmacol. Biochem. Behav. 74(2003)747-754
2-Volkow ND et al, Life Sci. 65(1999)L7-L12
3-Aizenstein ML et al, Neuropsychopharmacol. 3(1990)283-290
4-Robinson TE, Biological Basis of Substance Abuse, Oxford University Press NY 1993
5-Volkow ND et al, Am. J. Psychiatry 164(1)(2007)157-60
6-Lagace DC et al, Biol. Psychiatry 60(10)(2006)1121-1130
7-LeBlanc-Duchin D. Et al, Neurobiology of Learning and Memory 88(3)(2007)312-320
8-Andersen et al. Nat. Neurosci. 5(2002)13-14
9-Carlezon WA Neuropharm 47(2004)47-60 suppl 1